Bir Ermeni şair: Garbis Cancikyan -
Bir Ermeni şair: Garbis Cancikyan
Samatya çocuğu Garbis Cancikyan, yeni İstanbul Ermeni şiirinin öncüsü olmuş şairlerden biridir. 26 yaşında yaşamını yitirir. Duyarlılığı ve farkındalığı yüksek şiirleriyle yaşayan Cancikyan, aynı zamanda unutmaya karşı bir sığınaktır.Samatyalı (İstanbul) ya da afili söyleyişe başvurarak söylersek “Samatya çocuğu” Garbis Cancikyan, yeni İstanbul Ermeni şiirinin öncüsü olmuş şairlerinden biridir.
Cancikyan, 1920’de İstanbul’da doğar; 1946’da, yirmi altı yaşında, yine burada yaşamını yitirir. Mezarı, Balıklı Ermeni Mezarlığı’ndadır. Garbis Cancikyan’ın son isteği, Ermenicenin büyük şairlerinden biri olarak gösterilen ve genç yaşında yaşamını yitiren Misak Medzarents’in yanına gömülmek olur. Şairin bu isteği 1952’de yerine getirilir.
Ermeni halkı, Osmanlı coğrafyasında 1915’te, öncesinde ve sonrasında büyük acılar yaşayan, katliama, kıyıma maruz kalan toplulukların başında gelir. Sürgünden, katliamdan, kıyımdan, yıkımdan sonra hayatta kalanların çoğu başka topraklarda var olma mücadelesi vermek üzere göçer ya da göçe zorlanır. Ancak küçük de olsa bir grup, bulundukları yerde kalmak için direnir.
Garbis Cancikyan, 1915’teki büyük katliamdan kurtulabilmiş ve İstanbul’da kalabilmiş yoksul bir Ermeni ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerini bu şehirde açar. Ne yazık ki yirmi üç yaşında yakalandığı verem nedeniyle ancak yirmi altı yıl yaşayabilir.
ÇOCUKLUKTA BAŞLAYAN ŞİİR TUTKUSU
Garbis Cancikyan çocuk yaşta şiire tutkuyla bağlanır. İlk şiiri Ore Or (Günden Güne), Badger (Resim) dergisinde Araksi Soğomon mahlasıyla yayımlanır (1939). Daha sonra Yerçanik’te (Mutlu), günlük yayımlanan Nor Or (Yeni Gün) ve Jamanak (Zaman) gazetelerinde yapıtları okurla buluşur. Ölümünün ardından, yayımlanmamış şiirlerinden bazıları Aysor (Bugün), Carakayt (Işın) ve Jamanak’ın sayfalarında yer alır. Bu şiirlerinden başka, şair ardında yayımlanmamış birtakım Türkçe ve Ermenice ürünler de bırakmıştır. Bunlara Cancikyan’ın öğrencilik günlerinde Araks adında, hamur baskı bir de dergi çıkarmış olduğunu ekleyelim.
Ohannes Şaşkal iç içe, yan yana yaşayan, sesi sesine karışan, ama sözü birbirine ulaşmayan, ulaşamayan iki dilin arasındaki duvarların aşılmasında büyük emek harcıyor, uğraşı veriyor, çaba sarf ediyor. Uzunca bir süredir çoğu İstanbullu, birçok Ermeni şairin yapıtını Türkçeleştiriyor. Onun emeği ve çabasıyla Ermenice yazan şairlerin yapıtlarını Türkçede okuma imkânı buluyoruz.
Garbis Cancikyan’ın Aras yayınlarından 2016’da ilk baskısı yapılan ve daha önce yayımlanmış, yayımlanmamış şiirleriyle metinlerinin derlenip toparlandığı “Şu Ömrümün Şubat’ı”nın Türkçedeki varlığını da Şaşkal’ın emeğine ve çabasına borçluyuz.
“Şu Ömrümün Şubat’ı”nda hem Cancikyan’ın şiirleri ve metinleri yer alıyor hem de şairle ve yaşamıyla ilgili geniş, ayrıntılı, aydınlatıcı bilgiler, değerlendirmeler sunuluyor. Kitaptaki yazıların ışığında anlıyoruz ki Garbis Cancikyan anadilinde, erken yaşında son yolculuğuna çıktıktan sonra da şair olarak yaşamaya devam etmiş ve ediyor.
Bir başka İstanbullu ve Ermenice yazan şair Zahrad’ın (Zareh Yaldızcıyan) Cancikyan için yazdığı şiirini de bu bağlamda okumak mümkün. Türkçeye çevirisini Ohannes Şaşkal’ın yaptığı “Gömütlük” başlıklı şiiri hatırlayalım:
Giderler ve gelmezler – giderler ve gelmezler
Ve sanırsın geri gelmesin diye
gidenin üstüne koca bir taş kor bazıları
Oysa Cancikyan’ın üstünde ne taş var ne çiçek
toprak da azdır kim bilir
(Bedava çukuru derin kazmazlar)
ama Cancıkyan geri gelmeyecek
çünkü burada gömütlükte
gelirler gitmezler – gelirler gitmezler
YENİ ARAYIŞI VE DENEMELER
Garbis Cancikyan’ın şiirlerinde başlangıçtaki romantizm esintileri ya da etkileri kısa sürer. Bunun en önemli nedeni, öyle anlaşılıyor ki onun, şiir yazmanın yanı sıra şiirdeki geçmiş ve güncel gelişmelere olan merakı ve okuma tutkusu. Öyle ki bu tutkusu Cancikyan’a romantizm sonrasında modern şiirde gelişen yeni akımların; sembolistlerin, dadaistlerin, fütüristlerin, sürrealistlerin deneyimlerini öğrenme imkânı sağlar. Garbis Cancikyan’ın modern dünya şiirindeki gelişmelere olan ilgisi, onu kısa süre içinde hem şiirini değiştirmeye ve yenilemeye yöneltir hem de yeni İstanbul Ermeni şiirinin öncülerinden biri yapar. Şairin ilk şiirlerinden bir örnek okuyalım:
Bu o çağ değil baba
Bilirim
ne gam…
bak, lanet tohumları
saçlarımın köküne inmiş
günden güne semirir
Damarlarımda
Günahtır koşturur, nereden nereye kim bilir
- Baba bu o çağ değil
- Kımılda oğul
İLK KİTAP
Şairin ilk şiirleri hayli melankolik ve karamsardır. Ama bu dönem şiirlerindeki havanın aksine henüz sağlığıyla ilgili olumsuz bir durum yoktur. Hastalığı 1943 yılında belirir ve teşhis edilir.
Garbis Cancikyan, başlangıçta şiirlerini yayımlamakta bir hayli engelle karşılaşır. Nedeni dönemin Ermenice yayımlanan muhafazakâr gazete ve dergilerinin yeni şiire karşı çıkmasıdır. Ancak genç şair, yeni şiir anlayışını ve çizgisini kararlılıkla savunur ve vazgeçmeden devam eder.
Cancikyan’ın sınıf arkadaşı Haygazun Kalustyan’la 1942’de ortak yayımladıkları “Balkıs”, şairin imzasının bulunduğu ilk kitap olur. “Balkıs” iki şairin Türkçe yazdıkları şiirleri içerir. Kitabın bir başka özelliği de Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet’in ortak kitapları “Garip”ten bir yıl sonra yayımlanmış olmasıdır. Ayrıca “Balkıs”ın kapağının çizeri de “Garip”in ikinci baskısının kapağının çizeriyle aynı kişidir: Agop Arad. Şunu da ekleyelim: “Balkıs”ta da “Garip”te olduğu gibi şairlerin şiir anlayışlarını dile getirdikleri bir önsöz yer alır. “Balkıs”ın önsözüyle “Garip”in önsözünde yer verilen şiir anlayışının birebir denilecek kadar benzer olduğunu da kaydedelim. “Garip’in Ermenicesi Alacakaranlıkta Kalır” başlıklı yazısında benzerliğe değinen ve aradaki ilişkiye dikkat çeken Y. P. Tomasyan, “Garip 1941’de yayımlanmış ve büyük gürültü koparmıştı” diye başladığı yazısına şöyle devam ediyor: “Türkçe yeni şiirde Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın açtığı yola yeni ayak sesleri katıyor, aynı zamanda Ermenice şiir açısından da ilerici, öncü, devrimci bir akımın habercisi oluyordu.”
Bu arada İstanbullu şairler Garbis Cancikyan ve Haygazun Kalustyan’ın kitap basıldığında henüz yirmi iki yaşında olduklarını da belirtmek gerekir.
“Balkıs”ın önsözü, küçük harflerle yazılmış ve kitapta imzası olan ikilinin şiir anlayışını açık, anlaşılır bir dille sunan bir manifestodur aslında. Şu satırları “Balkıs”ın önsözünden aktarıyoruz: “yeniyi, eskinin kör devamcısı olarak yürütmek, yanlış bir telakkiye iştirak etmektir. sanki bir dış âlemi yokmuş gibi onu tasavvur eden romantikler muhayyile kuvvetlerine göre şöhret kazandılar ve kabuğuna çekilen mistikler, dış âlemin bıraktığı empresyonu bir iç âlemi diye ortaya attılar. (...) vezin ve kafiye gibi uyuşturucu unsurlarda bulduğumuz güzelliğin ancak bir telkin mahiyetinde olduğu kanaatındayız. (…) teşbih, mübalağa gibi birtakım edebi hokkabazlıklar, tekrar ediyoruz şiire bu zararlı zihniyeti getirmişlerdir. realist, sosyal hadiseleri olduğu gibi gösterir.”
“Balkıs”taki şiirlerin çoğu, önsözün son cümlesinde olduğu gibidir. Sosyal hadiselere gerçekçi bir bakış açısıyla işaret edilir. “Comparasion” başlıklı şiiri aktaralım:
mektep
mektebin yanında
hapisane
hapisanenin bahçesi var
mektebin yok
Modern Türkçe şiirde Garip şiirinin çıkışı Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet’in adıyla anılır. Ancak hemen hemen aynı zamanda, aynı kültürel ve siyasal çevreden çıktığı açık olan “Balkıs”ın modern Türkçe şiirin tarihi ve geleneği içinde hak ettiği yere yerleştirildiği söylenemez. Tomasyan’ın dile getirdiği gibi “Garip’in Ermenicesi alacakaranlıkta kalır”. Yani Ermeni şairlerin Garip çıkışı, modern Türkçe şiir içinde araştırılması, sorgulanması gereken biçimde kaybolur. Bu arada, “Balkıs”ın niçin şairlerin anadilinde değil de Türkçe yayımlandığına yönelik açık ve anlaşılır bir açıklamaya da rastlayamadık. Neden olarak belki İstanbul’daki Ermenice basının yeni şiire karşı olması düşünülebilir.
İş Bankası Yayınları’nın, 2014’te “Kayıp Şairler Dizisi”nde “Balkıs”ı da yeniden okurla buluşturması önemliydi. Ancak kayıp şair; kayıp kitap kime göre, neye göre, niçin kayıp? Modern Türkçe şiir için(deki) kayba işaret ediliyordu belki. Yoksa anadilinde yeniliğin, yeni şiirin, yeni İstanbul Ermeni şiirinin öncüsü Garbis Cancikyan’ın, şair olarak varlığını ve yerini ölümünden sonra da koruduğu açık. Kaynak arayanlara “Şu Ömrümün Şubat’ı”nı öneririz.
‘GENÇ BİR ŞAİRDEN ŞİİRLER’
“Şu Ömrümün Şubat’ı”nın ön kapağındaki tek satırlık açıklayıcı cümle dikkati çekiyor: “Genç bir şairden şiirler düzyazılar izler 1920-1946”. Kitabın
ilk sayfalarında Haygazun Kalustyan’ın, Ohannes Şaşkal’ın ve Rupen Maşoyan’ın yazılarına yer alıyor. Devamında “Ore Or (Günden Güne), “Cancikyan’dan Kalan”, “Balkıs” ve “Cancikyan’ın Ardından” bölümleri geliyor. “Cancikyan’ın Ardından” başlıklı son bölümde, şairin ölümünden sonra yayımlanan yazılara yer verilmiş. Bu bölümde Seta Dzağigyan (Demirciyan), Vartan Gomikyan, Ara Aprahamyan, Haygazun Kalustyan, Yervant Gobelyan, Nurhan Uzunyan, Hagop (Kevork) Kevorkyan, Haçik Amiryan, Pakarat Tevyan, Yetvart Ağamyan ve Rupen Maşoyan yazılarıyla yer alan isimler.
“Ore Or (Günden Güne” şairin ölümünden sonra, 1950’de yayımlanır. Kırk sekiz sayfalık kitabın önsözünde, Cancikyan’ın ilk dönemde yazdığı şiirlerden birkaçının, “zamanın ruhunu” yansıttığı düşünülerek toplama dahil edildiği de vurgulanıyor. “Günbatımı” da o şiirlerden biri. Şiirden iki betik aktarıyoruz:
Buğdayların ardı sıra
çıldırmış delice koşar
kızıl tayflar
- kolları günbatımının
Ve heybetli kayaları tepelerin
parıltılı dorukları
gömülür alacakaranlığı
soluk soluğa
Şairin kitaba adını veren 1939 tarihli “Günden Güne” şiiri de melankolik, karamsar ruh halini yansıtan ürünlerdendir. Bu şiirden de bir betik sunalım:
Günden güne
günlerle beraber
sönüverir günlerim –
ışıltısı hayatımın.
“Balkıs”taki şiirlerin de örneklediği gibi Garbis Cancikyan’ın yapıtlarındaki yenilik arayışındaki dönüşüm, büyük ölçüde kırklı yıllarda başlar. Cancikyan’ın genç yaşına rağmen şiirde, şiirle ne yaptığını bilen, yaptığını bilinçli yapan bir şair olduğunu söyleyebiliriz. “Şiire Dair” başlıklı yazısındaki şu cümlelerde de dile getirildiği gibi: “Şiir denilen şey çok nankör bir türdür. Birçokları sadece şiir yazmış olmak için şiir yazar. Bu nedenle de edebiyatın en adil ve en kaçınılmaz cezasına mahkûm olurlar: Unutulmaya.”
Cancikyan’ın biçim ve teknik açıdan başından itibaren şiiri geleneksel kalıpların dışında aradığını söyleyebiliriz. Özellikle dize yapısında, modern Türkçe şiirde Nâzım Hikmet’le başlayan özgür koşuk anlayışını, onun da Ermenice yazan İstanbullu bir şair olarak benimsediği görülüyor. Ancak Nâzım Hikmet’le etkileşim içinde olabileceği gibi başka dillerdeki, kültürlerdeki girişimleri, gelişmeleri de yakından takip ettiği ve yenilikleri şiirine yansıttığı anlaşılıyor. “Balkıs”ta yer alan “Seyahat” başlıklı şiirdeki diziliş ve görsellik o tarihlerde modern Türkçe şiirde rastlanan bir biçimsel yöntem değil. Bunlardan başka Cancikyan’ın siyasal bir tavır içinde olduğunun da altını çizmek gerekir. “Ayrılış”, bu anlamda bireysel boyutunun yanı sıra son derece toplumsal ve gerçekçi bir şiir olarak dikkati çeker. Şiiri okuyalım:
Anne
neden gitti abim başka yere?
ve biz kaldık evimizde
gittiği yerin adı yok mu anne
söyle
bana bir hoşça kal demedi
beni kucaklamadan öpmeden gitti
abim hiç böyle şey yapmazdı
o gitmeden
bu kadar sık ağlamazdın sen de
anne
neden gitti abim başka yere?
biz kaldık evimizde
Geçen yüzyılda, kırklı yıllarda bir abinin, evden apar topar gitmesinin ilk akla getireceği askerlik, savaş, sürgün ya da hapishaneden başka ne olabilir?
Garbis Cancikyan’ın şiirdeki yenilikten yana gelişimi tema, izlek içerik seçiminde de sürer. Günlük Jamanak gazetesinde 27 Mayıs 1945’te yayımlanan adsız şiirden bir dörtlük aktaralım:
Hey! Seyredin dansını pergelin
Döner hayatımın çevresinde
Sınırlamaya bakar onu
Hapsetmek ister büsbütün
Bir dörtlüğünü aktardığımız şiirin adı yok, ama pekâlâ “Pergelin Dansı” olabilirmiş. Cancikyan’ı pergelin şiirini yazan bir şair olarak da not etmek gerekir.
Garbis Cancikyan, kırklı yılların genç şairi olarak dönemin toplumsal, siyasal gelişmelerine duyarsız olmadığı gibi bir kıyıdan bakan seyirci durumunda da kalmadığı söylenebilir. Bir başka deyişle, şair olarak hayatın ortasına yürür. Hayatı, tabiatı, dünyayı ve canlı cansız tüm varlıkları bir bütünlük ve etkileşim içinde anlayan ve kavrayan, toplumdan yana gerçekçi bakış açısını benimser. Bu tavrını şiirlerine de yansıtır.
MASUMİYET ŞAİRİNİN MASUMİYET ÇAĞI ŞİİRLERİ
Gelişim sürecinde şairin, başından beri koruduğu, ancak zamanla derinliğini arttırdığı bir özelliği de şiirlerindeki masumiyettir. İlk şiirlerinden son şiirlerine kadar Cancikyan’ın bir “masumiyet şairi”, şiirlerinin de “masumiyet çağı şiirleri” olduğu söylenebilir. Saf şiir değil, ama “masumiyet şiiri”. Garbis Cancikyan’ın, “Şiire Dair” başlıklı mektubunda, bizim masumiyet dediğimizi “tını” olarak tanımladığını da belirtelim. Sesi de, sözü de, estetiği de, etiği de kapsayan o tınının; şiirin heba edilmemiş, şairanelik ve şiirsellik bulaşmamış, masumiyeti olduğunu düşünüyoruz.
“Şu Ömrümün Şubat’ı”nda yer alan yazısında Ohannes Şaşkal, “Garbis Cancikyan şair olmuş yaratıcılardan; sonradan şair olmaya kalkışanlardan değil” diyor ve devam ediyor: “Ne yazık ki son bulmuş hayalleriyle yarım kalmış bir hayattır onun macerası. Erken ölmeseydi, ama yazmayı sürdürseydi, nerelere ulaşırdı büyüleyici ve cömert şiiri?” Şaşkal’ın cümleleri üzerine, örneğin diye düşündük; acaba “Cehennem Evimiz Oğul” şiiri bu sorunun karşılığı için küçük de olsa bir ipucu olabilir mi? Şiirden iki bölüm aktaralım:
cehennem ateşler içindeymiş
biz ısınmak
yemek pişirmek
ve ütü yapmak için yakarız ateşi
bütün günahkârlar
cehenneme gidecekmiş
yalan
(…)
yalan hepsi
yalan söyler hepsi de
sadece annemin sözüne inanırım ben
hiç yalan konuşmaz annem
ve her gün aynı sözü söyler:
CEHENNEM EVİMİZ OĞUL
Unutmayı günahkârlar ister sadece. Onlar istesin, biz istemiyor ve unutmuyoruz. O gün bugündür ateşi sönmemiş bir evde yaşıyoruz cehennemi. Garbis Cancikyan da bunu, bu acıyı duyumsamış. Bununla canı yanmış. Genç yaşında gelip geçtiği dünyaya bıraktığı duyarlılığı ve farkındalığı yüksek, arka plandaki düşüncesi derin sözü, sesi, şiirleri yaşatıyor onu bir şair olarak. İçimizi acıtan sorular aynı zamanda unutmaya karşı bir sığınaktır.
Cancikyan’a selam olsun…
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’de yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.
Bu haber artigercek kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (artigercek) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(artigercek). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com