Soykırımın tanınması -
Soykırımın tanınması
Dünya Romanlar Günü, 8 Nisan 1971’den beri dünyada çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Amaç Roman kültürünü, dilini, gelenek-göreneklerini yaşatmak; Roman halkının bulundukları ülkelerde güncel yaşamda karşılaştıkları sorunlara dikkat çekmektir. Avrupa Birliği’ndeki (AB) en büyük azınlığı oluşturan Romanlar, ekonomik olarak çok zor ve güç durumda olmalarına karşın; dans ve müziklerinin yanı sıra, toplumsal sembollerini günümüzde bile hâlâ daha yaşatıyor.
Her yıl 8 Nisan “Dünya Romanlar Günü”nde, başta Uluslararası Af Örgütü olmak üzere, STK’ler ile çeşitli roman dernekleri; bu halkın mağdur olduğu “soykırımı”, ayrımcılığı ve ırkçılığı anımsama ve anımsatmak fırsatını buluyor. Aynı zamanda yaşadıkları ülkelerde her türlü ayrımcı, dışlayıcı, “ötekileştirici”, ırkçı ve faşist saldırılara karşı direnmelerini kamuoyunda dile getiriyorlar.
TARİHSEL ANALİZ
Romanlar, anayurtları Kuzeybatı Hindistan’dan 9’uncu veya 10’uncu yüzyılda ayrıldı. Bir kısmı çeşitli boylar halinde Ermenistan üzerinden Kafkasya ve Rusya’ya; bir kısmı Suriye üzerinden Mısır ve diğer Kuzey Afrika ülkelerine, önemli bir kısmı da Anadolu üzerinden Avrupa’ya göç etti. 1150’de İstanbul’a gelen Romanlar, 14’üncü yüzyılda Balkanlara ulaştılar. Buradan da Avrupa’nın farklı ülkelerine dağıldılar.
Dünyadaki Romanların toplam sayısı tahminen 40-45 milyon arasında. Bu sayı içinde, 30 milyonu anavatanları Kuzeybatı Hindistan’ın Penjab, Rajasthan ve Banjara eyaletlerinde yaşıyor. 10-13 milyon arasında değişen bir kesimi Avrupa’da bulunuyor. Geri kalanı ise dünyanın farklı ülkelerinde “göçebe” olarak ya da “yerleşik” düzende yaşıyor.
Avrupa’da yaşayan Romanların yarıdan fazlası sekiz ülkede bulunuyor. Bunlar Türkiye, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Sırbistan ve Kuzey Makedonya’dır. Bu ülkelerde meşhur Roman yerleşimlerinin bulunduğu bir gerçektir. Örneğin Slovakya’da Kosice eteklerindeki Lunik IX ve Plovdiv, Türkiye’de İstanbul ve İzmir’in bazı semtleri, Bulgaristan’da Stolipinovo, Romanya’da Bükreş, Kuzey Makedonya’da Üsküp yakınlarında Shuto Orizari.
Romanlar 16’ncı yüzyılda en büyük göç dalgasını Batı Avrupa’da yaşadı. Bazı ülkeler onları Afrika ve Amerika kolonilerine sürmekten çekinmedi. Hatta İspanya’da bunların önemli bir kesimi, Yahudi ve Müslümanlarla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’na sığındı. 20’nci yüzyıla kadar Romanlar, Avrupa’daki yerli halkla az çok iyi ilişkiler içinde oldu. Ancak, 1930’dan itibaren Nazilerin ırkçı politikasının, imha ve “soykırım” programlarının kurbanı oldular.
Avrupa’da, toplama kamplarında yaşayan 700 bin Roman’dan 500 bini Hitler faşizminin kurbanı oldu. Kimisi gaz odalarında yakılarak kimisi de aç bırakılarak öldürüldü. Bu dönem, Roman dilinde "topyekün cinayet" anlamına gelen “Samudaripen” olarak bilinir.
Bu durum 1982’de Almanya’nın “soykırımdaki” sorumluluklarını ve “Roman soykırımını” resmen tanımasına kadar sürdü. 1997’de, Fransa’da Cumhurbaşkanı Jacque Chirac, sınır dışı edilen kurbanların anısına düzenlenen bir törende; ilk kez “Roman soykırımından” söz etti. 2005’te toplama kamplarının kurtarılmasının 60’ıncı yıldönümünde, Romanlar da dahil olmak üzere, bu barbarlığın tüm kurbanları için kutsal bir saygı duruşunda bulunuldu.
Bugün “Roman soykırımının” boyutu geniş bir kitle tarafından halen daha yeterince bilinmiyor. Öyle ki bazı insanlar varlığından bile habersiz. Romanlar, Yahudilerde olduğu gibi emperyalist ülkeler tarafından desteklenen güçlü lobileri olmadığı için kendilerine yapılan bu “soykırım” zulmünü tanıtmakta güçlük çekiyorlar. Hitler faşizminin yaptığı bu barbarlığa ortak olan ülkeler, yaptıkları ile yüzleşmeli ve “soykırım” olayını resmi olarak tanımalıdır.
AYRIMCILIĞA UĞRAMALARI
Bugün Avrupa’da en büyük azınlık olan Romanların karşılaştıkları sorunlar, sürekli göz ardı ediliyor veya hep gözden kaçırılıyor. Yaşamın her alanında, tehlikeli bir durumla karşı karşıyalar. Orta ve Güneydoğu Avrupa’da milyonlarca yoksul Roman, çoğu temel sağlık hizmetlerine erişmeksizin zor koşullarda ayakta durmaya çalışıyor. Günlük işler yaparak, plastik toplayarak, ev ürünleri, yiyecek ve içecek satarak yaşamlarını sürdürüyorlar.
Avrupa’da yaşayan Romanlar, toplumsal yapının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu durum, bazı ülkelerde hâlâ daha bir gerçek olarak kabul edilmiyor. Romanlar, en temel haklarını diğer vatandaşlarla eşit ölçüde kullanamıyor. Kullanmak istese bile dışlayıcı, ırkçı ve ayrımcı davranışlar başta olmak üzere ciddi engellerle karşılaşıyorlar. Eğitim, istihdam, barınma, sağlık, su, elektrik ve sosyal hizmetler alanındaki en temel haklarına erişemiyorlar.
Romanalar yaşadıkları ülkelerde her türlü ayrımcılık, “ötekileştirme”, dışlama, ırkçılık ve ırkçı saldırılarla karşı karşıya. Romanlara karşı ayrımcılık ve ırkçılık konusunda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Raportörü, Çek Milletvekili Frantisek Kopriva, "Toplumumuzun özellikle savunmasız bu üyelerini, her alanda korumak için, ek yollar aramak yerine; bazı politikacılar ırkçılık ve ayrımcılık yaparak aktif olarak Anti-Çingeneliği körüklüyor" dedi.
Ayrımcılığa ve ırkçılığa uğrayan Romanların taleplerini, herkes için eşitlik, ayrımcılık yapmama, dışlamama ve haysiyeti; Uluslararası İnsan Hakları ve Avrupa İnsan Hakları sözleşmeleri garanti ediyor. Buna rağmen Avrupa’nın Romanya, Bulgaristan, Slovakya, Yunanistan, Almanya, Fransa, Slovakya, İspanya, İngiltere, İtalya gibi bazı ülkelerinde; aşırı sağcı, milliyetçi, faşist ve ırkçı siyasi partilerin seslerinde korkutucu bir yükseliş var.
Bu haber birgun kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (birgun) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(birgun). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com