Ya vakıflarda yeni bir sistem, ya çöküş -
Ya vakıflarda yeni bir sistem, ya çöküş
‘Her koyun kendi bacağından asılır’ anlayışı, zaten yüz yıllık bir gerileme içinde olan Ermeni toplumunun sonunu getirecek bir anlayıştır. Daha evvel de söylediğim gibi, Ermeni toplumunun bitme noktasına geldiği bir ortamda bir-iki vakfın kendi başına ‘büyük’ olmasının hiçbir anlamı yok, marifet de değil. Marifet, Ermeni toplumunun eğitsel, sosyal, sağlık imkânlarını bir bütün olarak geliştirebilmek.
Geçen hafta vakıf yöneticilerini seçerken nelere dikkat etmemiz gerektiği konusunu konuşmaya başlamış ve yönetim ilkelerinin yanı sıra, bu ilkelerin nasıl hayata geçirileceğinin de adaylar tarafından mümkün olduğu kadar somut biçimde halka anlatılması gerektiğini, bu ilkelerden birinin de şeffaflık ve hesap verebilirlik olduğunu söylemiş, bunun nasıl hayat geçirilebileceğine dair örnekler vermiştik. Bu hafta, Ermeni toplumu için şeffaflık kadar önemli olan başka bir ilke ve onun hayata geçirilmesi konusu üzerinde duralım: Vakıfların koordinasyonu ve ortak hareket etmesi.
‘Her koyun kendi bacağından asılır’ anlayışı, zaten yüz yıllık bir gerileme içinde olan Ermeni toplumunun sonunu getirecek bir anlayıştır. Daha evvel de söylediğim gibi, Ermeni toplumunun bitme noktasına geldiği bir ortamda bir-iki vakfın kendi başına ‘büyük’ olmasının hiçbir anlamı yok, marifet de değil. Marifet, Ermeni toplumunun eğitsel, sosyal, sağlık imkânlarını bir bütün olarak geliştirebilmek. Bunun için de vakıfların düzenli ve yapısal bir koordinasyon içinde çalışması şart. İş başına gelecek yöneticilerin bu tür bir koordinasyona açık olmaları, bu amaç doğrultusunda yönetim inisiyatiflerinden belli ölçüde taviz vermeye hazır olmaları ve bunu deklare etmeleri gerekir. Mevcut yasalara göre her bir vakıf kendi başına hukuksal bir aktördür ve hiçbir eyleme mecbur tutulamaz.
Dolayısıyla, yasalarda bir değişiklik olmadığı sürece vakıflar arası koordinasyon ancak gönüllülük esasına göre yürütülebilir. Devlet politikası, öteden beri bu toplulukların gelişmesini engelleme amacı üzerine bina edildiğinden ve bir çeşit ‘böl-yönet’ stratejisinin gereği olduğundan, bu yasaların yakın zamanda değişmesini beklemek gerçekçi olmaz. Bu sebeple, Ermeni toplumunun yöneticileri, Ermeni toplumuna vakıflar arası koordinasyon için gerekli uyumu göstereceklerine dair söz vermelidir. Çok net söylüyorum, “Ben yöneticisi olduğum vakfa bakarım, gerisi beni ilgilendirmez” diyen yönetici, ihanet derecesinde gaflet içindedir, zira bu kadar açık bir toplumsal erime karşısında bu gibi laflar basitçe fikir ayrılığı olarak değerlendirilemez. Ya hep beraber batacağız, ya hep beraber yükseleceğiz.
‘Koordinasyon’ kavramını da biraz daha açmakta fayda var. Birçok kişi, haklı olarak, bundan Ermeni toplumunun finansal kaynaklarının koordinasyon içinde paylaşılmasını anlıyor. Şüphesiz, bu, koordinasyonun önemli, belki de en önemli veçhesi ama vakıflar arası koordinasyon bununla sınırlı olarak düşünülmemeli. Koordinasyon, eğitimden sosyal hizmetlere, yaşlı bakımına, yatırım kararlarına kadar takip edilmesi gereken bir ilke. Örneğin, okulların gruplanarak belli alanlarda uzmanlaşmaları veya gayrimenkul yönetiminden maksimum faydanın elde edilebilmesi, gençlerin istihdamı (siz örnekleri artırın), hep koordinasyon gerektiren işler.
Peki, bu koordinasyon nasıl sağlanacak? Oturup düşünülürse bunu dizayn etmenin birçok yolu bulunabilir. Fakat, nasıl yapılmayacağına dair örnek zaten karşımızda duruyor: ERVAB/VADİP. (Sahi, VADİP, ERVAB olunca ne değişti? Bu değişiklik neden yapıldı?) ERVAB’ın işlememesinin birden fazla sebebi var ama başlıcalarından biri, tek bir kişinin iradesini diğer vakıflara empoze veya dikte etme üzerine kurulu olmasıdır. Böyle olunca, hâliyle kimi vakıf yönetimlerinde tepki uyandırıyor ve onlar da katılmaktan imtina ediyorlar. Bir diğer sebep de, çalışma ve karar alma usullerinin, başı sonu belli, yazılı, dolayısıyla istikrarlı bir yönergeye bağlanmamış olması. Bunlardan ders çıkaracak olursak, vakıflar arası koordinasyon amacıyla oluşturulacak yapının demokratik ve eşitlikçi usullere göre ve yazılı kurallar dâhilinde çalışması gerektiğini görürüz.
Böyle bir çalışma şekli ve usulü vakıf yöneticilerinin dernekleşmesiyle mümkün olabilir. Ayrıntılarına ileride girmek kaydıyla, kabaca söylemek gerekirse, Ermeni vakıflarında faal görevde bulunan (geçmişte görev yapmış kişilere de yaygınlaştırılabilir) yöneticilerin üye olacağı bir dernek kurulabilir. Sabit bir sekreteryası ve kadrosu olacak olan bu dernek, eğitimden tutun da gelirlerin paylaşılmasına ve diğer alanlara kadar, bir çalışma ofisi gibi işlev görebilir, bu alanlarda projeler önerebilir, projeksiyonlar yapabilir vs. Her dernek gibi bunun da bir tüzüğü olması gerekeceğinden, çalışma, karar alma, yöneticilerini seçme usulleri bu tüzükle kayda geçirilir ve herkes neyin neye göre yapılacağını bilir. Üyeler, geldikleri vakfın bütçesinden ayrılacak belli bir miktarla aidat öderler ve bunlar da derneğin bütçesini oluşturur.
Bir şeyin altını çizmek gerek: Dernekler kişi birlikleri olduğu için, bu derneğe Ermeni vakıfları kurum olarak değil, onların yöneticileri kişi olarak üye olacaklar. Üyeliği belli bir zümreyle sınırlamakta hukuken bir beis yoktur, sonuçta her dernek belli bir kesime hitap edebilir. Örneğin mezun dernekleri... Öte yandan, elbette kimse kimseyi bir derneğe üye olmaya zorlayamaz fakat bu tür bir derneğe üye olmaktan, dolayısıyla vakıflar arası koordinasyondan kaçacak yöneticileri de Ermeni toplumu –tabiri caizse– aforoz edebilir, dışlayabilir ve bir daha seçmeyebilir.
Bu dediğim, tabii ki vakıflar arası koordinasyon için mümkün olan tek yol değildir. Başka formüller de düşünülebilir ama artık farklı bir şeyler düşünmenin zamanı geldi de geçti bile. Vakıflarımıza yeni bir çalışma usulü getiremezsek çöküşün önünü alamayacağız.
Bu haber agos kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (agos) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(agos). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com