İskenderun’da 6-7 Eylül’ün izleri: Kiliseye dinamitli saldırı -
İskenderun’da 6-7 Eylül’ün izleri: Kiliseye dinamitli saldırı
6-7 Eylül 1955 Pogromu deyince, aklımıza elbette ki İstanbul ve İzmir’de binlerce insanın Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve yabancılara ait ev ve işyerlerinin yağmalaması, kilise, okul ve mezarlıkların tahrip etmesi ve onlarca insana cinsel saldırıda bulunması ve katletmesi gelir. Bu dehşetin, 7 Eylül sabahında polis güçlerinin en hafif tabirle pasif kalması/bırakılmasına karşı askerin durumu ele alması ve sıkıyönetim ilan edilmesiyle sona erdiği söylenir. Fakat Dilek Güven’in 6-7 Eylül Olayları kitabında belirttiği gibi, bu büyük yıkımı hatırı sayılır bir süre boyunca artçı saldırılar takip eder. 9 Eylül’de İzmir’de Aya Vuklin Kilisesi ateşe verilir, ertesi gün Balıklı Rum Hastanesi’nin yakmak isteyenleri polis engeller ve 25 Eylül’de Kadıköy’de bir kiliseye saldırı olur. Hıristiyanlara yönelik sözlü tacizleri, Çanakkale’deki antisemit bildiriler ve İstanbul’da Yahudilere ait evlere gamalı haçlar çizilmesi izler.
Bu artçı saldırılardan biri de 8 Eylül’ü 9 Eylül’e bağlayan gece İskenderun’da yapılır. Saldırgan(lar) Aziz Nikola Kilisesi’ne girerek iki dinamit yerleştirir. Biri infilak eden bu dinamitler, can kaybına neden olmazken, Vatan gazetesine göre, yalnızca kilisenin duvarları zarar görür. İskenderun gazetesi ise, emniyetin bu patlama üzerine derhal kiliseye intikal ederek gerekli tahkikatı başlattığını ve dönemin İskenderun Kaymakamı Hakkı Albayrakoğlu da durumla yakından alakadar olur. Aynı haberde, suçluların “bugün ya da yarın meydana çıkarılacağı tahmin ediliyor” dense de, İstanbul ve İzmir’deki pogromun failleri gibi bu saldırganlar da hiçbir zaman bulunamaz veya tutarlı işleyen bir hukuki sürece tabi tutulmaz.
Bu saldırının toplum üzerindeki etkisine gazetelerde yer verilmezken, olaya bir şekilde tanıklık etmiş olabilecek kimseden de buna dair bir şey duyduğumu hatırlamıyorum. Nitekim, Nehna’dan Can Terbiyeli, İskenderunlu Ortodokslardan bu geceyi yaşamış olanlarla bu saldırıyı konuşmaya çalıştığında, aldığı cevap genellikle “Evet, öyle bir şey oldu”dan ileri gitmedi. Bu suskunluğun bizim toplumun genel olarak takındığı “Aman Ali Rıza Bey, ağzımızın tadı kaçmasın” tavrından kaynaklandığını düşünürken, bir yandan da büyük tahribat yaratmayan bir saldırı olmasının hafızada pek de iz bırakmayacağı ihtimalini de düşünmeye başlamıştım. Fakat tam o sıralarda, Nehna yazarlarından Bora Selim Gül, Twitter’da Antakya’nın klasik bir avlulu evinin önüne yer alan bir plakayı paylaştı. Bu plakada, 1942 yılında Suriyeli Mitri Haberiti tarafından yaptırılan bu evde yaşayan varisi İlyas Bey ve ailesinin 6-7 Eylül Pogromu’ndan korkarak Suriye’ye kaçtığını ve bir tane geri dönmediğini yazıyordu. Dolayısıyla, İlyas Bey ve ailesinin yaşadıkları, bizim toplum hatırlamak istemese de İstanbul ve İzmir’deki pogromun dehşetinin ve saçtığı korkunun bu şehirlerle sınırlı kalmadığını ve Antakya ve çevresini de etkilediğini gösteriyor.
Bu haber nehna kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (nehna) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(nehna). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com