Usta ve Kalfaları -
Usta ve Kalfaları
Sözlükleri karıştırdığımda mesleki anlamda “usta” kelimesi için en fazla karşılaştığım tanımlardan birisi şudur: “Bir zanaatı bütün incelikleriyle, gereği gibi öğrenmiş olan ve onu kendi başına uygulayabilen, yapabilen kimse.” Sanatla uğraşan “usta” için rastladığım tanımlardan birisi ise şudur: “Sanatında üstün olan sanatçı, sanat öğreticisi.”
Bildiğiniz gibi, Antakya yüzlerce yıldır uyum içinde, birlikte yaşama kültürünü içselleştirmiş çeşitli din ve etnik kökene sahip toplulukları barındırmış ve “çok kültürlü ve özgün” tanımını hak etmiş bir kenttir. Antakya’da terzilik, kuyumculuk, ayakkabıcılık, camcılık ve ipekçilik gibi kökleri çok eskiye dayanan meslekler, endüstriyel üretimin cazibesi ve etkisine rağmen günümüze kadar azalarak da olsa devam etme başarısını göstermişlerdir. Bu başarıda hem ustaların hem de müşterilerinin payı var tabii ki.
Antakya’da hala “usta”nın değerini bilme ve hakkını verme kültürü yaşıyor. Antakyalılar her zaman dürüst ve çalışkan ustaların hakkını vermişler ve hala da vermeye devam ediyorlar. Eskiden az ve orta gelirli ailelerin, genelde ilkokul çağına gelmiş erkek çocuklarını, özellikle yaz tatillerinde, saygınlığı olan ustalardan birine “eti senin kemiği benim” mantığıyla çırak vermeleri sıkça rastlanan bir durumdu. Benim de çocukluğumun 7 ile 12 yaş arası dönemi terzi çıraklığıyla geçti. Askerî kışlanın doğu cephesinin çaprazında, Kurtuluş Caddesi’nin bitimine yakın, tek katlı bir terzi dükkanı olan Bişare Levzi’nin yanına çırak verildim. Üç yıl sonra da, daha yüksek çırak haftalığı teklifine tav oldum. 300 metre uzakta, Corc Saut Usta’mın kalfa, çırak sayısının ve yaramazlık katsayısının daha fazla olduğunu gördüğüm dükkanında terzi çıraklığına devam ettim.
Adettendir, terzi çıraklığına başlayan her çocuğun sağ orta parmağının ilk boğumu kalfa ya da usta tarafından son boğumunun üzerine bükülerek, ince bir kumaş parçasıyla bağlanır. Orta parmağın bu şekilde en az bir ay bükülü kalması şart koşulurdu. Böylece, sonradan terzi yüksüğü takıldığında parmak hemen kendiliğinden bağlı imiş gibi bükülür ve iğneyle dikim yapmaya hazır hale gelirdi.
Yıllar geçti, mühendislik okudum, sonrasında bu yazının konusu olan bir terzi “usta”sının kızı Dianna’yla evlendim. Ustamızın adı Hanne Çalışkan. Kendisini aileden biri olarak, yıllar içinde daha yakından izleme ve tanıma mutluluğuna eriştim.
Daha askere gitmeden genç bir terzi olarak, Antakya’nın en merkezi yerinde terzi dükkanı açmaya karar veren ve sonrasında aynı yerde 60 yıla yakın terzi mesleğini sürdüren, terzi camiasında “ustaların ustası” olarak anılan ve saygı duyulan, hali vakti yerinde olan her genç kız ve oğlanın modaya uygun döpiyes, takım diktirerek övündüğü bu ustamızla ilgili bir şey yapmalıydım. Özellikle vefatından sonra eşimle yapabileceklerimiz konusunda düşünmeye başladık. Usta-kalfa ilişkilerinde geleneklere bağlı oluşunun, diğer yandan, hem kendini hem de kalfalarını geliştirme gayretinin, yeniliklere devamlı açık olmasının ve kalfalarıyla kurmuş olduğu yakınlık ve hamiliğin canlı tanıkları olarak ben ve eşim, bu değerli ustamızı, kalfalarıyla röportajlar yaparak tanıtmaya karar verdik. Bizden sonraki kuşakların da tanıması adına, geleneksel mesleklere örnek olması için, esnaflık tarihine not düşme düşüncesiyle bir kitap yazdık. Not tutmayı sevdiğini bildiğimiz rahmetli ustamızın 60 yıldır yanında çalışan kalfaların listesini el yazısıyla tuttuğu notlar, kitabı yazma metodumuzu belirledi.
Yaşayan kalfalarıyla Hanne Usta hakkında düşünce ve anılarını toparlamaya karar verdik. İki yıl süren hazırlık aşamasında, yurtdışı ve Antakya’da yaşamlarını sürdüren toplam sekiz kalfasıyla söyleşiler gerçekleştirdik. Kitapta yaptığımız röportajların ses dökümlerini yazıya döktük, anılarını kendilerinden ve ustanın arşivinden fotoğraflarla destekledik ve benim çekmiş olduğum fotoğraflarla harmanladık. Sonunda 58 sayfalık “Usta ve Kalfaları” kitabını sınırlı sayıda bastırıp önce aileye, kalfalara ve ilgili kurum ve kişilere dağıttık. Kitabı verdiğimiz kalfalarıyla yaşadığımız çok duygu yüklü anlar emeklerimizin boşa gitmediğini gösterdi.
Bu kitapta, Usta Hanne Çalışkan’ın mesleğiyle ilgili ustalık ve yetenekleri üzerinde durmaktı amacımız. Bununla beraber hedefimiz, bu kişi özelinde, Antakya’da yaşamış çeşitli geleneksel mesleklerin isimli-isimsiz ustalar ile kalfaları arasındaki içten, koruyucu ve geliştirici ilişkiler hakkında sizlere ve sonraki kuşaklara bir not düşmekti.
Sözlerimi bu kitaba çok emeği geçen kızı ve aynı zamanda eşim Dianna’nın önsözde yazdıklarıyla bitiriyorum:
“Babam ve annem!
Bizleri dünyaya getiren ve yetiştiren, adam eden, bizlere aile, sevgi, bağlılık ve saygı kavramının özünü vererek öğreten bu iki eşsiz insan bizlerde yaşamaya devam ediyor.
Bu belgeseli sadece ben hazırlasaydım adını ‘Babam ve Kalfaları’ koyar, duygusal olarak babamı daha fazla öne çıkarırdım.
Biz 6 çocuk okuyup evden ayrılana kadar, evde annemiz dışarıda da babamız bizim için rol modeli oldular hep. Annem sevgi, babam ilgi ve disiplini ile kişiliklerimizi oluşturmada ellerinden geleni yaptılar sağ olsunlar! Kolay değil, el ele vererek 70-80’li yıllarda 4’ü kız 6 genç evlatlarına üniversite okuttular!
Bu belgesele konu olan Babam, terzilik mesleğinde Antakya’ da marka olmuş bir kişiydi.
İlk gençlik yıllarında başladığı terzilik mesleğini, terzihane ve personel yönetimi olsun, müşteriye yönelik yenilikler olsun, adım adım kendini kanıtlayarak sadece Antakya’da değil çevre illerde de adından söz ettirecek en üst düzeylere taşımıştır.
Personelini yetiştirmede, yönetmede ve beşeri ilişkilerinde başka ustalara örnek olmuş yöntemler geliştirmiş. ‘Meslek altın bileziktir, o bilezik sayesinde yaşayacaksınız ona göre’ şiarını uygulamıştır.
Babam 1960 yıllardan itibaren müşterileri için yenilikçi, modayı takip eden ürünlerle vazgeçilmez bir usta haline gelmişti. Antakya’nın orta ve yüksek gelirli çevrelerinden olup babama dikiş yaptırmayan çok azdı. Müşterileri “Bu döpiyesi, paltoyu Hanna Çalışkan’a diktirdim” vb. sözcükleri ile ayrıcalıklı ve özel olduklarını hissederlerdi.
Babamın bir başka hayran olduğum yönü sürekli okuması ve bilgilerini kendi yorumları ile bizlerle, dostları, müşterileri ve personeli ile paylaşmaya hiç üşenmemesiydi. (Hiçbir şey bulamasa bizim okul kitaplarımızı, ansiklopedileri ve küçük ilanlarına kadar gazeteleri okurdu)
Sahibi olduğu ‘Şık Terzihanesi’ bu sayede özel bir buluşma ve sohbet mekanı olmuştur hep. Terzihanede çoğu kez, onu bir başka usta, genç bir öğrenci, öğretmen, doktor, milletvekili ile bir konu üzerinde tartışırken gördüğümde içten içe gurur duyar ve ona olan saygı ve sevgim katlanırdı.
Mesleki konulara ek olarak, sosyal ve kültürel konularda da, özellikle dinlerle ilgili kutsal kitapları yorumlayacak bilgelikte kendini yetiştirmiş, çok kültürlülükle ilgili TRT ve diğer tanınmış ulusal kanallar tarafından belgesellere davet edilmişti.
Ölümünden sonra bulduğumuz ona ait el yazısı notlarını görüp okuyunca elinize aldığınız bu belgeseli muhakkak yapmamız gerektiğini düşündük. Bu düşüncemizi, hayatta olan yetiştirmiş olduğu kalfalardan belirlediğimiz bir süre içinde bulduklarımızla konuşarak, sonra da eşimin hazırladığı formatta, bu kitapla hayata geçirdik.
Ustalar ustası Hanna Çalışkan’ın kızı olduğum için ne mutlu bana!”
Not: Sınırlı sayıda basılan kitabı çoğaltma planımız var. Kitabı edinmek isteyenlerin abdulla.sert@gmail.com adresine yazarak taleplerini ve posta adreslerini bildirmelerini rica ediyorum. www.abdullasert.com
Bu haber nehna kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (nehna) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(nehna). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com