Kudüs’teki Tarkmançats’a İstanbul’dan öğretmen -
Kudüs’teki Tarkmançats’a İstanbul’dan öğretmen
Batı Ermenicesi öğretmeni, uzman eğitimci Sevan Değirmenciyan, Kudüs’teki Tarkmançats Ermeni Okulu’ndan aldığı davet üzerine İsrail’e gitti. 5 Kasım Cuma günü başkent Kudüs’e giden Değirmenciyan, şehirde sivillerin eğitim aldığı Tarkmançats Okulu’nda Ermenice, Ermeni edebiyatı ve Ermeni tarihi öğretmeni olarak görev yapacak. Eğitimi için Ermenistan’da giden ve uzun yıllar orada yaşadıktan sonra Türkiye’ye dönen uzman eğitimci, burada Karagözyan, Pangaltı Mıhitaryan Lisesi gibi okullarda ders vermişti. Aynı zamanda Aras Yayıncılık’tan çıkan Ermenice kitapların editörlüğünü üstlenen Değirmenciyan, Hrant Dink Vakfı’nın Batı Ermenicesi kurslarında da eğitmen olarak görev alıyor. Değirmenciyan’la hem Kudüs’e yapacağı yolculuğu hem de Türkiye’deki Ermeni toplumunun eğitim durumunu konuştuk.
Öncelikle eğitimci kimliğinizden bahsedelim. Buradaki bazı okullarda Ermenice öğretmenliği yaptınız...
Eğitimci kimliğim eskiye dayanıyor. Yerevan Devlet Üniversitesi Ermeni Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunları filolog ve Ermeni dili ve edebiyatı öğretmeni olarak mezun oldukları için, buna uygun olarak pedagojik bir eğitim de alır ve üniversitenin son yılında stajyer olarak ülkedeki okullarda ders vermeleri istenir. Bu kapsamda ben de bir süre Yerevan’da ders vermiştim. Türkiye’ye döndüğümde Karagözyan’da yardımcı öğretmen olarak görev yaptım, Tıbrevank’ta çalıştım, uzun süre Öğretmenler Vakfı’nda öğretmenlere veya yeni mezun olmuş, öğretmen olmak isteyenlere yardım ediyordum, daha sonra da 2014-16 yıllarında Pangaltı Mıhitaryan’da sancılı bir öğretmenlik süreci yaşadım. Türkiye, Ermenistan’dan alınan diplomayı kabul etmesine karşın, Ermeni Dili ve Edebiyatı Öğretmeni kadrosu vermiyor. Dolayısıyla farklı bir alanda pedagojik formasyon alıp okula girmek lazım. Hepsini denedim aslında, ALES vs., ama yine de kadro verilmediği için bu imkân sağlanmadı. Millî Eğitim Bakanlığı’nı da, YÖK’ü de aradım, her iki kurum da topu birbirine attı. Tipik bir Türkiye süreciydi. Yani Türkiye’de Ermeni Dili ve Edebiyatı öğretmeni olamıyorsunuz zaten.
Kudüs’teki okulda ders vermek üzere davet aldınız. Bu süreci anlatır mısınız?
Kudüs sevdam 1995’e dayanır. İlk olarak o tarihte Mesrob Srpazan’la gitmiştik. 96’da tekrar gittim. Daha sonra 2012 ve 2013’te ziyaret ettim, havasını soludum. Hep Noel döneminde gittim. Zamanın durduğu, tarihle iç içe yaşadığınız, hayatın en azından Ermeni Mahallesi’nde, manastır içinde farklı bir ritimle ilerlediği, bambaşka bir ortam. Manastır aslında Ermeni Mahallesi’nin büyük bir bölümünü kapsayan, sur içinde bir yer. İnsanların yaşadığı, birkaç kilisenin, kitaplığın, okulun, müzenin bulunduğu, şehir içinde bir şehir adeta. Hatta şehrin içindeki şehrin içinde şehir, çünkü Kudüs, içinde yer alan Ermeni Mahallesi ve mahallenin de içinde bulunan ve kapısı saat 23.00’te kapanan ve sivillerin, ruhanilerin yaşadığı bir kompleks.
Kudüs Ermeni Mahallesi’nde iki okul var, biri ruhani, diğeri sivil. Ben, 1869’da kurulan ve daha sonra Patrik Yeğişe Turyan tarafından yeniden yapılandırılan, sivillerin eğitim aldığı Tarkmançats Okulu’nda görev alacağım. Eski Kudüs bildiğim kadarıyla İngiliz statükosuyla yönetilir, bu yüzden Tarkmançats Okulu da aslen bir İngiliz okulu. Resmî dili İngilizce. Okulda sadece Ermeniler değil, Arap Hıristiyanlar ve başka milletlerden Hıristiyan öğrenciler de eğitim alabiliyor.
Kudüs’le 2013’te bir diyaloğumuz olmuştu, ilk o zaman görev almamı teklif etmişlerdi. O dönem olmadı. Bu sefer okul müdürü benimle iletişime geçti, ciddi bir şekilde ilgilendiler ve ben de kabul ettim. Tabii, eşimin ve ailemin desteği çok önemliydi. Yalnız başıma gideceğim, eşim Melis ve kızım Vaneni burada olacak. Eşim bu dönemde bana çok destek oldu ve bu desteği olmasa muhtemelen gidemeyecektim. Çünkü hepimizin kişisel fedakârlık göstermesi gerekiyordu gerçekten.
Her ne kadar okulda sivil öğrenciler olsa da, Kudüs Ermeni toplumunun genel olarak dindar bir yapısı olduğunu biliyoruz. Dinin odakta olduğu bir şehre uyum sağlamak sizin için zor olmayacak mı?
Kudüs’e daha önce gittim, ama uzun süre kalmadım. Türkiye’den, İstanbul’dan uzak yaşama pratiğim var ama bu pratik Ermenistan’daydı, Kudüs’te değil. Çok daha kendi içinde yaşayan bir topluma gidiyorum, evet. Belirli bir ölçüde sivil hayat olsa da, burası gibi değil. Yine de adapte olabileceğimi düşünüyorum, çünkü günlerimi yazmakla, okumakla geçiren biri olarak manastırın sakin ortamı faydalı olacaktır. Orada önemli bir kütüphane var. Ermeni tarihi ve edebiyatı açısından yapacak, çalışacak çok iş olacaktır. Bu konulara daha fazla çalışabilme ümidimi koruyorum. Örneğin 19. yüzyılda İzmir’den Kudüs’e giden çok önemli bir öğretmen var: Dikran Savalanyan. Savalanyan orada epey önemli çalışmalarda bulunmuş ve Kudüs tarihi yazmış. Ermenice edebiyatın önemli isimlerden Hagop Oşagan örneğini de verebiliriz. Oşagan’ı Oşagan yapan neredeyse tüm eserler Kudüs’te yazılmış. 1922’de Türkiye’den ayrıldıktan sonra Oşagan da orada öğretmenlik yapmıştır. Elbette kendimi Savalanyan, Oşagan gibi isimlerle kıyaslamıyorum, ama oradaki ortamda, huzur içinde yapmak istediklerimi az çok yapabileceğimi düşünüyorum.
Az önce Oşagan örneğini verdiniz. Özellikle Osmanlı zamanında hem İstanbul’dan hem Anadolu’dan birçok Ermeni, öğretmen olarak batıya veya başka ülkelere eğitmen olarak gitmiştir, dolayısıyla burası öğretmen ihraç etmiştir diyebiliriz. Hem nüfus olarak o dönem daha kalabalıktı hem de eğitim seviyesi gayrimüslimlerde daha yüksekti. Yakın tarihte buna hiç tanıklık etmedik. Yanlış bilmiyorsam siz Kudüs’e giderken, uzun zaman sonra İstanbul Ermeni toplumunun ihraç ettiği ilk öğretmen sıfatını da beraberinizde götüreceksiniz.
Aslında bunu hiç düşünmemiştim, olabilir. Dediğiniz gibi Osmanlı döneminde bu örnekler çoktu. Kudüs özelinde konuşuyorsak eğer, zaten orası da Osmanlı’ydı. Kudüs ve İstanbul arasında bu anlamda yoğun bir alışveriş vardı. Örneğin Mesrop Nışanyan, Yeğişe Turyan gibi İstanbullu din adamları, Kudüs’te patrik olmuştur. Zaten İstanbul’da bulunan meclisin onayıyla orada görev alabiliyorlardı. Dolayısıyla Kudüs, o zamanlar sınırötesi değildi.
Ermeni Diasporası’nın dil, edebiyat ve kültür merkezleri olan Lübnan ve Suriye’nin, İsrail’le siyasi ilişkilerinin kötü olması da bu davetin bana gelmesine etki etmiştir diye düşünüyorum. Yoksa Beyrut’ta, Halep’te çok yetkin meslektaşlarımız var, ama şartlar müsait değil İsrail’de çalışmalarına. Oysa Türkiye’nin İsrail’le olan ilişkileri onlar kadar kötü değil. Şunu da söylemek gerek: Günümüzde insanların çoğu batıya gitmeyi tercih ediyor, oralar çok daha cazip geliyor. Tekrar doğuda kalmak, hatta daha doğuya gitmek, kapalı bir yere gitmek pek tercih edilmiyor. İsrail bir Ortadoğu ülkesi, ama diğer ülkelerden hem ekonomik hem toplumsal olarak ayrışan bir kimliği var. Yine unutmamak gerekir ki Kudüs’te Ermenilerin çok önemli bir mevcudiyeti var. Patrikhane olsun, Ermeni Mahallesi olsun... Kudüs’te sahip olduğumuz imtiyazların muhafaza edilmesi, o kelimeyi kullanmak istemiyorum ama ‘ulusal’ bir öneme, önceliğe sahip.
Üniversitenin son yıllarında Ermenistan’daki öğrencilere eğitim verdiniz, döndüğünüzde İstanbul’daki bazı Ermeni okullarında öğretmenlik yaptınız, şimdi de Kudüs’teki Ermeni okulunda görev alacaksınız. Bu üç ülkede de eğitim anlayışları, içerikleri farklı. Örneğin Kudüs’teki okulda İngiliz müfredatı mı var? Oradaki ders kitaplarında neler anlatılıyor? Siz, buradaki müfredata göre mi hareket edeceksiniz?
Kudüs’teki Ermeni toplumu, Ermenice konuşuyor. Evlerde, sokakta, mahallede, her yerde Ermenice konuşuluyor. Sokaklarda Batı Ermenicesini duyabileceğiniz ender yerlerden biri. Beyrut’tan sonra Kudüs, bu anlamda çok önemli. Bu büyük bir artı. Dolayısıyla öğretmen olarak oradaki çocuklara zaten Ermenice öğretmeyecek, bunun yerine Ermenicelerini geliştirmeleri, akademik bilgiye sahip olmaları için çabalayacağız. Türkiye’deki okullar o anlamda biraz daha farklı. Burada Ermenice artık okulda öğretilir hale geldi. İlgileri, merakları okulda geliştirmek gerekiyor. Orada Ermenice her daim hayatın bir parçası, dolayısıyla Ermenice onlar için bizim Türkçemiz gibi. Orada, buradakilerden farklı kitaplar kullanılıyor. Şu an örneğin Hagop Çolakyan’ın Halep’te basılan ‘Antasdan’ kitabı kullanılıyor. Yine de öğretmene bir özgürlük tanınıyor, oraya gittiğimde ihtiyaç olması halinde kendi müfredatımı oluşturabileceğim.
Biz lisede Tankaran ders kitabını okurduk. O kitabın içinde kısa kısa öyküler olurdu. Benden önceki dönemler de, sonraki dönemler de hep bu kitabı okumuşlardı. Başka bir kitap neden yok?
Evet, ben de Tankaran okumuşum. Burada sanırım, onaylanmasıyla ilgili sıkıntılar yaşanır endişesi var. Kitap hazırlanması lazım, bu da kolay bir iş değil. Belki oradayken ona da el atarım, kafamda var çünkü bir ders kitabı oluşturmak. Hem İstanbul için, hem Kudüs için. Çünkü ders kitapları hazırlanması konusunda her zaman için yerellikten yanayım. Kudüs’te çok önemli, tarihî isimler var. Az önce Hagop Oşagan’ı saydık, ismi Kudüs’le bağdaşan biri. Vahram Mavyan da keza Kudüs’teki önemli yazarlardan. Kudüs Patriği Yeğişe Turyan, Torkom Kuşakyan... Bu liste uzar gider. Tüm bunlar hem Kudüs’le bağdaşan hem de Ermenice edebiyatta önemli yer edinmiş isimler. Bu saydığım isimleri oradaki öğrencilerin bilmesi lazım. Yerellik çok önemli. Başka yerlerdeki edebiyatçıları da öğreneceğiz elbette ama yaşadığımız şehirde iz bırakmış isimleri, yerellikle ilişkilendirebileceğimiz, o ilişkiyi rahatlıkla kurabileceğimiz isimleri öncelikle bilmemiz lazım.
Bu haber agos kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (agos) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(agos). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com