Açıklama Çağrı -
Açıklama Çağrı
Patrikhane kaynakları geçtiğimiz gün kamuoyunun dikkatine bir rapor sundu. Dün cemaat basınımızda da yankı bulan bu metni birçok bakımdan eleştiriye açık addettiğim için, ERVAB zemininde görüşlerimi paylaştım. Bu kapalı çalışma grubu ortamında zaman zaman polemikler ve sert tartışmalar yaşadığımız herkesin malumudur. Ancak bu son durumun öncekilerden belli bakımlardan farklı olduğunu düşünmekteyim. Buradaki önemli sebeplerden bir tanesi Patrik Hazretleri'nin doğrudan dahli. ERVAB zemininde gündeme gertirdiğim çekinceler ne yazık ki ilkesel zeminden uzaklaştı. Hatta ve hatta Ortaköy Meryem Ana Ermeni Kilisesi Vakfı Başkanı Sayın İskender Şahingöz bana cephe alarak o platformdan ayrıldığını duyurdu. Çeşitli duyumlarla konunun basının gündemine taşınma ihtimalinin yüksek olduğunu varsayarak bu aşamada ayrıntılar hakkında kamuoyunu bizzat bilgilendirmenin en doğru yöntem olacağı kanaatindeyim.
Türkiye Ermeni toplumu yakın tarihimizin en buhranlı dönemini yaşamakta. Bugün toplumsal yaşamımızın genel gidişi, endişe yaratmaktan öte doğrudan tehlikelere gebedir. Biriken sorunlar, ertelenen çözümler, ötelenen reformlar cemaatimizi ciddi bir açmaza sürüklemiştir.
Kırk yıldan beri hayırsever, yirmi yıldan beri de yönetici olarak toplumumuza hizmet eden bir birey olarak, bugün gelinen aşamada gündemdeki bazı konularla ilgili görüşlerimi aktarmayı sorumluluk addetmekteyim.
1- PATRİKHANE’NİN DURUMU
Toplumumuz on yıldan fazla süren sancılı bir süreçten sonra patrik seçimi yapabilmiştir. Bu dönemde oluşan saflaşmaların, bölünmelerin üzücü etkileri ve bariz izleri hala hissedilmektedir. Ruhani riyaset makamımız olan Patrikhane’den herkesin beklentileri kuşkusuz fazladır. Makam toplumsal ahenk ve birliğimizin manevi güvencesi olarak algılanır. Ancak son seçimden bu yana geçen zaman zarfında cemaat çevrelerinde bu bakımdan tereddütler görülmektedir. Mevcut pandemi koşullarının yarattığı sınırlamaların kaçınılmaz etkileri ortamında eleştiriler tabii ki mantık ve insaf çerçevesinde olmalıdır. Özel koşullardan bağımsız olarak, geçen süre zarfında rahatsızlık yaratan temel sorun Patrikhane’nin önemli konularda sergilediği pasiflik olmuştur. Saygınlığı büyük önem arz eden bu Makam’dan görülen edilgenlik herkeste burukluk yaratmaktadır. Seçim öncesinin bölünmelerini aşma gayreti bir yana, bugün adeta o üzücü kutuplaşmaların kini güdülmektedir. Patrikhane, toplumun ortak paydası ve toplumu ortak değerler zemininde buluşturan bir mecra olmalıdır. Tüm sorunlar bağlamında belirlenecek yöntemler tabii ki tartışılabilir. Ancak bugün sosyal dayanışma ve fakirlere yardım için yürütülen çalışmalar dahi nüfuz mücadelesine dönüşmüştür. Yardım kolilerinden çıkan kitaplar dikkatlerden kaçmamaktadır. Patrikhane’nin benimsediği zihniyetin işaretleri herkesin gözü önündedir.
Bu noktada yüksek müsaadeleriyle sözümü doğrudan Patrik Hazretleri'ne yöneltmek arzusundayım. Açık yürekliliğimin ve cesaretimin bağışlanacağını umduğumun altını çizmek isterim.
Sayın Patrik Hazretleri,
ERVAB grubunda bana yönelttiğiniz ifadeler gerçekten bir cevap hakkı doğuruyordu. Eleştirilerimin özünü tartışmaktan kaçındığınız için sinirlendiğimi belirtmişsiniz. Yazınızı birkaç kez serinkanlılıkla okumalıymışım ve orada onurlandırılarak göreve davet ediliyormuşum. Çok şükür bir okuyuşta yazılanları anlayabiliyorum ve cemaat için kafa yorarken, hizmet üretirken onurlandırılma arayışında değilim. Ama benim açımdan en manidarı sinirlendiğimi iddia etmeniz. Sinirlendiğinizde toplum önünde ne durumlara düşmüş olduğunuzun en yakın tanıklarından birisiyim. Hepimizin hatırlamak dahi istemediği o meşhur VADİP toplantısı geliverdi birden aklıma. Hani sonradan dediniz ya, bazı sorunların çözülmesi için bazen birilerinin delirmesi, patlaması gerekiyor diye. Kaderin cilvesine bakın ki bugün bana soğukkanlılık öğüdü veriyorsunuz. Teşekkür mü etmemi bekliyorsunuz?
Patrik olarak toplumsal faaliyetlerimizin belli bir sistem içerisinde idame ettirilmesini gözetmek durumunda olduğunuzu düşünmekteyim. Bunun için seçilmiş cemaat yöneticilerinin önünde yaratılan durumun sağlıklı olmadığını anlatmaya çalıştım. Buna mukabil, herkesin takdir ve eleştirisine açık olan faaliyetlerimde zaafiyet izlenimi yaratarak belli ki sivil yönetim alanına kendinizce dalmaya zemin hazırlamaktasınız. Bunun için de, seçiminizden önce Müteşebbis Heyet başkanı olan, muhtemelen iktidarınızı sayesinde kazandığınızı hissettiğiniz Sayın Köletavitoğlu'nu öne sürmektesiniz. Sivil yöneticileri karalamak için, göreve geldiğinizden beri Patrikhane'den ısrarla uzak tuttuğunuz Sayın Başepiskopos Aram Ateşyan'ı dahi aklamışsınız. Bendenizin yöneticiliğe veda etme eğilimi de belli ki şimdiden bazı çevreler tarafından meydanın boş olduğu izlenimi yaratmış. Bütün parçalar birleşince siz de bana tarihte nasıl anımsanmam gerektiğini ve iyi anımsanmak için neler yapmam gerektiğini anlatmaktasınız. Kesinlikle sinirlenmeden söylemek isterim ki yazdıklarınızın satır aralarından hissedilen bu mesajlar ışığında, bu zihniyeti sergilemeye devam etmeniz durumunda, gelecekte sizin de tarihte kendinizi iyi konumlandırabilmek için öğütlere ihtiyacınız olabilir. Lütfen yapmayın, bu yüzeysellikle davranmayı bırakın.
Size doğrudan söz yöneltmeyi kaçınılmaz addettiğim, benim için gerçekten zül olan bu bölümü daha fazla uzatmadan noktalamama lütfen izin verin.
2- VAKIFLARIMIZ VE SEÇİMLER
Vakıflarımız toplumsal yaşamımızın temel unsurudur. Yeni zamanların gerçeklerine ve beklentilerine uygun olarak cemaat kurumlarımız tarafından üretilecek hizmetler ağırlıklı olarak vakıflarımıza bağlıdır. Ancak bugün hantallaşmış sistemin vakıfları esir almış olduğunu kabul etmeliyiz. Toplumda mobilizasyon yaratma kabiliyetini neredeyse yitirmiş olan vakıflarımız, pandemi döneminin dayanışma zarureti ortamında atılan sembolik adımlardan medet umar duruma gelmiştir. Vizyonsuz, hedefsiz, günü kurtarma güdüsüyle hareket eden vakıflarımız açısından silkinme zamanı çoktan gelmiştir. Sistemin dönüşümü irade, şevk ve somut bir yol haritası gerektirmektedir. Kısa, orta ve uzun vadeye yayılması gereken bir eylem planının bugünkü yorgun ve bıkkın yöneticileriniz tarafından hazırlanmasını beklemek gereğinden fazla iyimserlik olacaktır. Vakıflarımızın dönüşümü için yönetim kurulu seçimlerinin gecikmeden ve sağlıklı bir zeminde yapılması elzemdir.
Askıda kalmış seçim sorunundan alınması gereken büyük dersler vardır. Seçimleri, sadece yapılmış olmasını isteyerek beklemek, aynı patrik seçiminden sonra olduğu gibi yeni hayal kırıklıklarına yol açabilir. Seçme ve seçilme haklarımızı talep ederken, kapımızın önünü süpürmeyi de ihmal etmemeniz gerekir. Yıllardan beri seçmen listelerimizin güncellenmesi meselesi sürüncemededir. Bugünkü yöneticilerimizin, görevden bir an önce kaçma ruh haliyle değil, sağlıklı bir nöbet değişimi önceliğiyle davranması kaçınılmazdır. Kurumlarımızın geleceğini üstlenecek müstakbel yöneticilerimiz için gereken zemin özenle hazırlanmalıdır.
Geriye dönüp baktığımızda aklımıza takılan yeni sorular doğmaktadır. Seçim sıkıntısı doğduğunda birbirimizle uzlaşmayı başarmak, bugün mahkeme kapılarında karar kovalamaktan daha kolay değil miydi? Neden denemedik? Neden yapamadık? Başarmış olsaydık bugün çoktan seçimlerimizi yapabilmiş olmayacak mıydık? Kendimizi sorgulamadan, öz eleştiri yapmadan, kemikleşmiş tutumlarımızla birbirimizi ötekileştirerek yerimizde saymaya devam mı edelim? Bugün bu sorularla yüzleşmeden ne vakıflarımıza yeni bir yön verebiliriz, ne de toplumsal yaşamımızda yeni bir başlangıç yakalayabiliriz.
Yıllardan beridir bu motivasyonla toplumumuza ve vakıflarımıza bir yön çizme ve doğrultu belirleme gayretinde oldum. Sonuç ne mi oldu? Açık konuşuyorum, lütfen kimse alınmasın. Söylediklerimi benimseyenler sistemsizlik ortamında kısır bir heyecana kapıldı. Benimsemeyenler ise açık eleştiride bulunma cesareti sergileyemedi. Onlar ya Sayın Dikran Gülmezgil ile ilişkilerimizdeki iniş çıkışlardan yararlanmaktan medet umdu ya da tam da dün akşam Sayın İskender Şahingöz'ün yaptığı gibi davrandı. Ben kimseyi suçlamıyorum, kimseden şikayet de etmiyorum. Her zaman başkan addedildiğim ortamda diğer çalışma arkadaşlarımın eksiklerini tamamlamayı, örtpas etmeyi takım ruhunun gereği saymışımdır. Ama tüm bunlar ortak yönetsel performansımızın ortalamanın altında kaldığı gerçeğini değiştirmiyor. Tepkileri göğüslemekten ve bu cemaatin önünde gerçeği ve de gerçekçi olanı her koşulda haykırmaktan yorulacağımı lütfen düşünmeyin. Kimsenin eksiğini açık etmesem de her zaman için bu toplumun önüne açık alınla çıkabilecek durumda olduğumdan kimse kuşku duymasın.
3- EĞİTİM KURUMLARIMIZ
Okullarımızın durumu toplum olarak karşı karşıya bulunduğumuz buhranın en açık kanıtıdır. Eğitim ağımız her bakımdan kan kaybetmektedir. Bu duruma seyirci kalmak bize tarih önünde sorumluluk yükleyecektir. Konunun uzmanlık gerektiren boyutlarına girmeden, burada sadece sistemin mali açıdan dahi iflasın eşiğinde bulunduğunu zikretmekte yarar var. Öğrenci potansiyelimizin çok üzerinde okul bulundurarak yıllardan beri bu sistemden hem verim alamamakta hem de olanaklarımızı israf etmekteyiz. Bu gidişle genel ve büyük bir çöküşle karşı karşıya kalacağız ve okullarımızın misyonunun sekteye uğramasına yol açacağız. Bu toplumun isteyen her evladının bir cemaat okulunda eğitim alma hakkını güvence altında tutma sorumluluğundan kaçınamayız. Ancak yıllardan beri yöneticilerinizin yaptıkları sürekli bu tehlikeyi fiilen büyütmek olmuştur.
Bilimsel temelde, uzmanlık zemininde eğitim sistemimizi reformdan geçirmemiz şarttır. Zaten kısırlaşan insan gücümüz belli bir düzeyin altına inecek olursa, geleceğimiz bakımından dönüşü olmayan bir yola girmiş olacağız. Bugün son şansımızı iyi değerlendirmek için el ele vermeliyiz. Güçlerimizi birleştirmeliyiz. Reformları sadece kaynakları yetersiz okullarımızı kapatmak ya da birleştirmek olarak tahayyül etmemeliyiz. Toplumsal gerçeklerimiz, demografik yapımız ve geleceğe yönelik ihtiyaçlarımız ışığında, uzmanlara danışarak kendimize yeni bir yol çizmeliyiz. Varlıklı vakıflarımızın himayesindeki her okulumuza gerekli ve yetersiz kaynakları olan vakıflarımızın himayesindeki her okula gereksiz gözüyle bakmayı artık bir kenara bırakmalıyız. Eğitimin sistematize edilmesi vakıfların varlıklarına göre okul barındırma keyfiyeti anlamına gelemez.
Yakın geçmişte, dilim döndüğünce semboller seviyesinde bu konuları anlatmaya çalıştım. Verdiğim örnekler suistimal edildi, ifadelerim bütününden ayrıştırılarak çarpıtıldı. Hele hele Getronagan camiasının üzülmesine, hatta sarsılmasına neden olan sıkıntılı dönemler yaşandı. Bunlar için gerçekten çok üzgün olduğumun cemaatiniz tarafından bilinmesini arzulamaktayım. İlkesel olarak hiçbir kurumumuzu hedef alma niyetinde olmadım. Anlatmak istediğim tek bir şey var: Bugünün gerçekleri bizi yönetsel açıdan sorumluluk üstlenmeye ve bazı radikal kararlar almaya zorluyor. Eğitim kurumlarımızın sembolize ettiği anlamın bizi tarihinize bağladığının tabii ki bilincindeyiz. Ama onların misyonunu geleceğe taşımak için gereken iradeyi sergileyemezsek, bağlı kalmaya çalıştığımız o tarihe ihanet etmiş olmayacak mıyız? Eğitim yaşamımız için elzem reformlar bağlamında, ezber bozucu adımlar atmaya kendimizi alıştırmalıyız.
Okullarımız arasında öğrenci başına düşen maliyetler arasındaki uçurumu neden kimse açıklayamıyor? Neden eğitmenlerimize ayrılan kaynakların arttırılması için somut adımlar atılmıyor? Ortaya koyduğum hesaplar, azalan nüfusumuz ve daha bir çok etken ışığında değerlendirildiğinde gerçekle örtüşmektedir. Hal böyleyken, gelecek vaat etmeyen duygusal beklentiler için Hastanemiz kaynaklarını tüketmemiz istemiyle üzerimizde oluşturulmaya çalışılan baskılar karşısında sizce eğilmeli miyim?
4- EMLAKLARIMIZ
Toplumumuzun tüm istek ve özlemlerini gerçekleştirebilmenin, cemaatimizde yeni bir yapılanmaya gidebilmenin, kurumlarımızın ürettiği hizmetin kalitesinin yükselmesinin, etkin bir sosyal dayanışma ortamı yaratabilmemizin yegane güvencesi emlaklarımızdır. Bugün atalarımızdan kalan büyük miras gereken verimlilikle ve de en önemlisi, dayanışma ruhuyla değerlendirilememektedir. Kısır bir düzende vakıflarımızın varlığı heba olmaktadır. Şeffaflık, ortak yarar, toplu kalkınma gibi ilkeler tamamen unutulmuş durumdadır. Toplum içerisinde oluşturamadığımız denetim mekanizmaları, bizleri bindiğimiz dalı keser duruma vardırmış bulunmaktadır. Vakıflarımızın uhdesindeki varlıklar üzerinden girişilen nüfus mücadeleleri ne yazık ki bu toplumun dibini oymaktadır.
Surp Pırgiç Hastanemizin taşınmazlarının değerlenmesi, mülkiyet haklarıyla ilgili kayıpların önlenmesi için yıllardan beri mücadele vermekteyiz. Hastanemizin verdiği sağlık hizmetlerinin yakaladığı ivmede de bu çabaların büyük etkisi olmuştur. Büyük özveriyle yürüttüğümüz, gerçekten çok yorucu bu çalışmaların tek bir noktayla sınırlı kalmayıp, daha genele yayılması beklentisindeydik. Bizler bu hedefleri kovalarken bazı cemaat mensuplarımızın hastanemizi SGK’ya şikayet etmesiyle karşı karşıya kaldık. Mesnetsiz suçlamalar yüzünden cezalarla karşı karşıya kaldık. Tabii ki çok üzüldük ama bunlar asla şikayet değil. Bu topluma hizmet ederken kalbimiz herkese karşı sevgiyle dolu oldu, kim ne derse desin öyle de kalacak. Ama bu karşılaştığımız durumların bilinmesinde kesinlikle yarar var. Kendimizi gözden geçirirken, nelere karşı hazırlıklı olmamız gerektiğini de iyi bilmeliyiz...
Bu toplumun ve kurumlarının varlığına, haklarına sahip çıkmaya çalışırken asla taviz vermedim ve esneklik sergilemedim. Bu bakımdan doğmuş olan insani kırgınlıklar karşısında, yöneticilik sorumluluklarıma karşı sergilediğim sadakatle kendimi teselli etmekten başka çarem yok.
Gelin emlaklarımız üzerinden toplumumuzun yelkenini yeni bir rüzgara açmak için seferberlik ilan edelim.
5- BASINIMIZ
Kurumlarımızın olanca çeşitliliği içerisinde basınımızın çok hayati bir önem taşıdığını teyit etmekte yarar görmekteyim. Gazetelerimizin misyonu toplumsal dinamizmimizin vazgeçilmezi. Ayrıca onlar faaliyetlerini, kendi mütevazı kurumsal olanaklarının çok ötesinde alanlara temas ederek yürütmekteler ve bu cemaatimiz açısından gerçekten çok değerli. Özellikle pandemi koşullarında basınımızın karşı karşıya kaldığı sorunlar büyük endişe sebebidir. Kısılan kaynaklar, iletişime her zamankinden fazla ihtiyaç duyulan bir dönemde basınımızı dar boğaza sürüklemiş durumdadır. Hiç kimsenin sorunu bir başkasınınkinden daha acil sayılmamalı ya da ona karşı kayıtsızlık sergilenmemelidir.
Tüm kurumlarımız zaman zaman gazetelerimizle karşı karşıya gelebiliyor. Bunu anlaşılabilir sınırlar içerisinde tutabilmek, sorunları kangrenleştirmemek gerçekten önemli. Ben de çeşitli yayın organlarımız ve onları sırtlayan toplumumuzun saygın aileleriyle zaman zaman sert polemikler yaşayan bir yöneticiyim. İlkelerimden ödün vermemiş olsam da, geçmişin muhasebesini yaparken o nahoşluklar keşke yaşanmamış olsaydı diye düşünmüyor da değilim. Topluma fahri hizmet veren yöneticiler olarak, arkamızda kalan dönemleri sadece güzellikleriyle hatırlama dileğindeyiz.
Cemaatin hizmetindeyken her daim devletimizle uyumu, ona bağlılığımızı önemsemiş bir yönetici olarak, tarihteki tüm kazanımlarımızı bu uyumun güzel meyveleri sayesinde sağlayabildiğimizin bilincindeyim. Bu dengeli yaklaşımların dillendirilebilmesi ve yeni zamanların ruhuna uygun biçimde somutlaşması için açık fikir alışverişi zeminlerinin sağlam ve canlı tutulması gerektiği düşüncesindeyim.
Toplumumuzun yeniden yapılandırılmasının zorunlu olduğu bugünkü koşullarda, basınımızın pek çok bakımdan bu sürece katkı sunacağı kanaatindeyim.
*
Burada temel maddeler olarak paylaştığım gözlemler aynı zamanda kendiliğinden bir çağrı niteliği taşımaktadır. Toplumsal yaşamımızda yeni bir sayfa açalım. Yeni bir dönem başlatalım. Bu dilek kulağa çok hoş da gelse, aynı zamanda çok çetin bir süreci ima ediyor. Kimse tek başına bu dönüşüm sürecinin üstesinden gelemez. İrade eksikliğini topluma liderlik eksikliği ya da zaafı olarak yansıtarak ancak kendimizi aldatabiliriz. Ama birlik olamamanın yarattığı gecikme herkesi tehdit ediyor. Dolayısıyla akıl akıla, el ele, omuz omuza verelim ve bu toplumu kendisine yakışan bir geleceğe taşıyalım. Güç ve hedef birliği içerisinde yeni bir iklim yaratalım. Birbirimizle restleşerek, birbirimize nota verek nereye varabiliriz? Sonuçta gelin kendi kendimize soralım: Biz bu muyuz?
Zamanımızın hızla tükendiğini lütfen unutmayalım.
BEDROS ŞİRİNOĞLU
Bu haber jamanak kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (jamanak) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(jamanak). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com