Bu yıl da Agos ailesi olarak bize sorulan sorulardan biri, Türkiye’nin bu cinayetten ders çıkarıp çıkarmadığı idi. Bu soruya müspet yanıt vermek mümkün değil ne yazık ki. Nefret söylemi almış başını gidiyor. Sadece Karabağ Savaşı vesilesiyle Ermenistan’a ve Ermenilere yönelik, çoğu da devlet eliyle üretilen nefret söyleminden bahsetmiyorum.
Gazetemizin kurucusu ve genel yayın yönetmeni Hrant Dink’in katledilişinin 14. yılını idrak ettik. Böyle yıldönümleri bir muhasebe yapma imkânı verir. Gerçi biz, Agos, Türkiye Ermeni toplumu ve Hrant Dink’in dostları olarak bu cinayeti, öncesinde ve sonrasında yaşanan gelişmeleri hiç aklımızdan çıkarmayız ama yıldönümleri her hâlükârda bizi bir kez daha düşünmeye sevk eder.
Bu yıl da Agos ailesi olarak bize sorulan sorulardan biri, Türkiye’nin bu cinayetten ders çıkarıp çıkarmadığı idi. Bu soruya müspet yanıt vermek mümkün değil ne yazık ki. Nefret söylemi almış başını gidiyor. Sadece Karabağ Savaşı vesilesiyle Ermenistan’a ve Ermenilere yönelik, çoğu da devlet eliyle üretilen nefret söyleminden bahsetmiyorum. O da çok önemli bir konu elbette, ve Karabağ Savaşı’nın başladığı günden bu yana bu konuyu sürekli gündeme getirmeye çalışıyoruz. Beri yandan, Türkiye siyasetinde de nefret söylemi ve hedef gösterme yaygınlaşıyor. Üstelik, çok tehlikeli biçimde.
İktidarı eleştiren herkes terörist ilan ediliyor, örneğin. Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala için en üst perdeden söylenen sözler ortada. Son haftalarda buna ilave olarak, atanmış rektöre karşı tepkilerini dile getiren Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri de terörist ilan edildi. HDP hakkında zaten her gün yeni bir suçlama, yeni bir dava var.
Bunlara ilave olarak MHP’ye ve hükümete eleştiri yönelten bazı isimler saldırıya uğradı geçen hafta, ki bu da hayli ciddi bir durum. Gelecek Partisi’nin Genel Başkan yardımcısı Selçuk Özdağ’a yönelik fiziksel saldırı epey bir yankı yarattı. Gelecek Partisi yetkilileri ve CHP, bu saldırı sonrasında iktidar kanadındaki sessizliği eleştirdiler. Gerçekten de kayda değer bir kınama görmedik.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın ise MHP’ye yönelik eleştiriler karşısında şöyle konuştu: “Bu hareketin delisi çoktur. Talimat falan dinlemezler… Bakın, biz 80 öncesinin içinden geldik. Saldırı, şiddet bunları bizzat yaşamış ve çok acılar çekmiş insanlarız. Şiddet kesinlikle yanlış ve gayrimeşru bir yöntem. Bırakın böyle bir saldırının arkasında olmayı, tamamen bu saldırının karşısındayım.”
Kendi içinde çelişen bu açıklamanın yankıları sürüyordu ki MHP lideri Devlet Bahçeli, Ahmet Davutoğlu’nun başkanlığını yaptığı Gelecek Partisi’ne yakın olduğunu söylediği Karar gazetesinin yazarlarından Yıldıray Oğur, Taha Akyol ve Elif Çakır’ı bir açıklamasına konu ederek “MHP’yi hafife almasınlar” dedi. Olup bitenler düşünüldüğünde her üç gazetecinin de kendilerini tehlikede hissetmeleri çok doğal değil mi? Peki, böyle bir iklim yaratılmasına hükümetin bir itirazı yok mu?
Aslında yok. Tam tersine, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da, insanlara uluorta suçlamada bulunma işini sık sık yapıyor. Selçuk Özdağ vakasında da, Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur’un iddiasına göre Soylu saldırıyı “tepkisel” olarak yorumlamış.
Önceki haftalarda, Soylu’dan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun terörist olduğunu öne süren açıklamalar gelmişti. Kaftancıoğlu bu açıklamalar konusunda yargıya başvurdu. Ne sonuç çıkar, bilemiyoruz.
Bunlar sadece son haftalarda yaşananlar. Önceki örnekleri de sıralayacak olursak ne hâlde olduğumuz iyice ortaya çıkar. İktidar mensuplarının insanları böylesine hedef göstermesindeki tehlikeye sık sık dikkat çekiyoruz. Ancak bu alışkanlık durmadığı gibi, gitgide daha tehlikeli bir hâl alıyor.
Türkiye’de siyaset ne acıdır ki böyle işliyor. Gücü elinde tutan, hele medyayı da ele geçirmişse işine gelmeyen herkesi suçlamakta, karalamakta beis görmüyor. İnsanları hapisle, kaba kuvvetle tehdit etmek, hükümet etmenin bir aracı olmuş durumda.
Hâl böyleyken, Türkiye’nin Hrant Dink cinayetinden bir ders çıkardığını söylemek mümkün mü? 14 yıl sonra geldiğimiz nokta gerçekten de iç karartıcı.
Bu tablonun üstüne, Cumhurbaşkanlığı İletişim Ofisi Başkanı Fahrettin Altun’un Hrant Dink cinayetinin yıldönümü vesilesiyle yaptığı açıklamaya bakalım. Şöyle dedi Altun:
“Ülkemizin vicdanlı evladı, Anadolu’nun yürekli sevdalısıydı Hrant Dink. Bu toprakların harcındaydı onun alın teri, kalemi hep kardeşlik için çırpındı. Hain terör örgütü FETÖ Hrant’ı bizden koparalı 14 yıl oldu. Samimiyetini ve Anadolu’ya olan sevdanı her daim hatırlayacağız.”
Cinayetin ardındaki sis perdesinin hâlâ sapasağlam duruyor oluşu bir yana, yeni saldırılara yol açan ve açabilecek bu nefret ikliminin de sapasağlam yerinde duruyor oluşunu ne yapacağız?
Not:
Bu yazı, Yeni Akit gazetesinde Hrant Dink için yürütülen mücadeleyi ve Rakel Dink'i hedef alan bir yazının yayınlanmasından önce yazıldı.