Türklerde Yahudilik: Hazarlar ve Karaylar -
Türklerde Yahudilik: Hazarlar ve Karaylar
Türkler genellikle Talmudist Yahudiliği değil de, Tevrat Yahudiliğini kabul etmişler.
Yahudiliğin henüz milli bir din hüviyetine bürünmediği dönemlerde farklı milletler, etnisiteler bir takım misyoner faaliyetleri, siyasi baskılar veya siyasi konjonktür gereği Yahudiliği bir din olarak benimsemişler. Günümüzde bir çok bölgede farklı ırktan olan insanların Yahudi olarak kendilerini tanıttıklarını ve Yahudi gelenek ve göreneklerine göre yaşadıklarını görüyoruz.
Örneğin MS. VI. yüzyılda başta kralları Zu Nüvas olmakla birlikte Himyerli Arapların bir kısmının, Yahudiliği benimsediğini biliyoruz. Arapların yanı sıra bugün "Falaşa" diye tabir edilen Habeşli Yahudiler, Hindistan’da Hint kökenli Yahudiler, Güneydoğu Anadolu Kuzey Irak ve Güneybatı İran bölgesi arasında yaşayan Kürt Yahudiler, Azerbaycan’ın kuzeyi ve Dağıstan’da yaşayan Dağ Yahudileri etnik olarak farklı ırkların Yahudiliği benimsediğinin en somut örneklerindendir.
1948’de İsrail devleti kurulduktan sonra bu farklı ırk mensubu Yahudilerin büyük bir kısmı İsrail’e göç ettikler (ettirildiler) veya bir şekilde İsrail vatandaşlığı verilerek kendi tarihi bölgelerinde yaşamlarını sürdürmeye devam ettiler.
Türk ırkından bazı toplulukların Yahudiliği din olarak benimsemeleri konusuna gelince bu konuda oldukça geniş ve ayrıntılı çalışmalar mevcut. Bugün bile tartışılmaya devam edilen Hazar ve Karay Yahudileri, bir kısım Kaliz, Kabar, Kıpçak, Kazak ve başka Türk topluluklarının Yahudilikleri benimsedikleriyle ilgili iddialar mevcuttur.
Türkler genellikle Talmudist Yahudiliği değil de, Tevrat Yahudiliğini kabul etmişler. İstisna olarak Kırım’da yaşayan ve sayıları yaklaşık 3000 civarında olan Türk-Yahudi topluluğu “Kırımçaklar” Talmudist olarak bilinirler.
Tarihte imparatorluk olarak sahneye çıkmış ve 3 asır (650-969) hüküm sürmüş Türk kökenli Hazarların Yahudiliği benimsemesi şüphesiz diğerlerine göre daha ilgi çekicidir.
Kelime olarak “gez” anlamına gelen ve “kaz” kökünden geldiğine inanılan, nihai olarak “ka-zar”,”gezer” anlamını ihtiva eden Hazar(Kazar, Gazar,Gezer) sözü Türkçede bir yere bağlı olmayan, serbest dolaşan demektir. Küçük bir kısım tarihçiler hariç genelde tüm tarihçiler Hazarların menşe olarak Türk olduklarını kabul ederler. Arap tarihçiler Hazarlara Farsça “Hazaran”, Türkçe “Sabar” denildiğini ifade etmesine dayanarak Hazarları Göktürk Hakanlığı’nın batı kolunu teşkil eden Sabirlerin halefleri olduğunu söylerler. Genel olarak Hazarların Orta Asya’dan çıkarak Hazar Denizi ile Karadeniz arasındaki bölgeye göç ederek buraya yerleştikleri kabul edilir.
M.S 558 yılı Hazarların ilk defa Göktürklerin Açina soyundan gelen bir hakanın yönetimi altında devlet kurdukları tarihtir. Hazarların Göktürk İmparatorluğu’ndan ayrılarak tam bağımsız bir devlet haline gelmeleri 620 yılından sonraya tesadüf ediyor. VII yüzyılın ortalarından itibaren İslamiyet’in hızla yayıldığı bir dönemde Hazarlarla İslam orduları karşı karşıya gelmeye başlamışlar. Halife Hz. Ömer döneminde (642) İslam Orduları Hazar İmparatorluğu’nun sınırları içinde olan ve bugün Derbent olarak bildiğimiz Bâb al-abvâb’ı (Kapıların Kapısı) fethetmişler.
Hz. Osman döneminde ise (652) Selman b. Rebia komutasındaki İslam ordusu Hazar topraklarına girerek Belencer’e kadar ilerlediler. Tarihte ilk Arap-Hazar savaşı olarak bilinen Belencer savaşında Hazarlar galip geldiler ve Selman b. Rebia da o savaşta şehit edildi.
Hazarlarla İslam orduları arasındaki savaşlar VII yüzyılın sonlarında doğru hızını kaybetti ve Araplar bu dönemde bölgede daha çok savunma siyasetine döndüler. Kaynaklar Halife Me’mun döneminde Hazarların İslamiyet’e davet edildiğini ve hatta Hazar Hakanı’nın da davete icabet ederek Müslüman olduğunu aktarır.
Bu dönemden sonra Arap-Hazar ilişkilerin normale döndüğü, karşılıklı savaşmaların olmadığı ve Hazar askerlerinin büyük çoğunluğunu oluşturan Harizmli Müslümanlardan dolayı İslam topraklarına inmek isteyen Rusların karşısında engel olduğunu biliyoruz. Tarihin bir cilvesi olacak ki, Hz. Ömer döneminde Kafkasya’ya başlayan ve belki Avrupa’ya uzanacak olan İslam daveti Hazarlar tarafından kesilmiş, sonraki dönemde ise İslam topraklarına akın eden Rusların karşısı da yine Hazarlar tarafından kesilmiştir.
Hazarlardan bugüne kadar gelen mevcut iki Hazar belgesi İbranice yazılmış ve Hazarların İbrani alfabesi kullandıkları tarihçiler tarafından da tartışılmayan bir gerçektir. Lakin kullandıkları dil konusunda muhtelif görüşler var. Rus araştırmacılar Hazar dilinin Volga (İdil) Bulgarlarının diline çok yakın bir dil konuştuklarını ve Hazarcanın Türk dillerinin ayrı bir branşı olan Çuvaşçaya çok yakın olduğunu ifade etmekteler.
Hazarların Yahudiliği kabul etmesiyle ilgili farklı görüşler vardır. Hazarlarının tümünün Yahudiliği kabul ettiğini iddia edenlerle birlikte, sadece Hazar hakanının ve yakın çevresinin Yahudiliği kabul ettiği görüşü de var. Litvanyalı Karay Türkü ve Yahudi bilgini Ananiasz Zajaczkowski ise çok farklı bir görüş benimseyerek Hazar İmparatorluğunda 3 dinin de devlet nezdinde kabul gördüğü ve hakanın cuma günü İslamiyet’in, cumartesi günü Yahudiliğin, pazar günü de Hristiyanlığın ibadet ve ayinlerini yerine getirdiğini söyler.
İbn Rüste daha enteresan bir bilgi vererek Hazarların en büyük reisinin, ordu komutanının ve devletin diğer ileri gelenlerinin Yahudi, geri kalan tabakanın ise “Türklerin dinine benzer bir din” üzerine olduğunu söyler. Tüm bu görüşler ve farklı iddiaları bir arada toparlarsak eğer Hazar İmparatorluğunda Müslümanlığın, Hristiyanlığın ve Yahudiliğin yanında eski Türk inancı olan Gök Tengriciliğin da mevcut olduğu söyleyebiliriz.
Hristiyanlığın Hazar sarayına girmediğini, sadece bir takım misyonerlerin çalışmaları sonucu Hazarların bir kısmının Hristiyanlığı kabul ettiği ifade edilir. Hazar Hakanının Kırım’da Bizans’ın yardımını sağlamak için Hristiyanlığı devletin resmi dini olarak kabul ettiğini, yalnız buna rağmen yardım alamadığı tarihçiler tarafından dile getiriliyor. Hazarlarda küçümsenmeyecek bir miktarda bir topluluğun Hristiyanlığı kabul ettiği ve imparatorluğun çöküşünden sonra bu topluluğun Ruslar ve diğer Slav topluluklar arasında eriyip yok olmuştur. Ayrıca Hazarların çöküşünden sonra Yahudi Hazarların Rusların baskısıyla Hristiyanlığı kabul ettiği ve Ruslaştırıldığı söylenir. Kaynakların verdiği bilgilere göre bu Hristiyanlaşmış Hazarlar Rusların Boyar (Asilzade) sınıfını meydana getirmişlerdir.
Ukrayna’da mevcut olan bazı Kazak (Kozak) kabilelerin Hristiyan oldukları halde hâlâ Yahudilerin Şabat gününü kutladıkları biliniyor. Bu gelenek bazı Kazak kabilelerin Hazarların soyundan geldiğini veya Hazaların tesirinin devam ettiğini göstermesi açısından önemli bir olgudur.
Hazarlarda İslamiyetin görülmesi ve yaygınlaşması ise Arap-Hazar savaşlarıyla görülmeye başlanmıştır. Ama karşılıklı savaşlardan daha öte İslamiyetin Hazar ülkesinde yayılması Müslüman Arap tüccarlar aracılığıyla olmuştur. 737 yılında Mervan bin Muhammedin Hazar İmparatorluğu’nun başkenti İtil’i zapt etmesi sonucu Hazar Hakanı İslam’ı kabul etmek zorunda kalmışsa da, Mervan’ın ölümünden sonra tekrar eski dinine geri dönmüştür.
Arap tarihçi Mesûdî başkent İtil’in çoğunluğunun Müslüman olduğunu ifade ederken ülkede de 7 hakimin bulunduğunu ve bu hakemlerden ikisinin Müslümanların davasına baktığını açıklar.
Hazarlı Müslümanlarının çoğunluğunun Harizmlilerden oluştuğunu ve orduda görev yaptıklarını, çok iyi savaşçı olduklarını ve Hakan’ın da onlara çok güvendiğini ifade eder. Müslüman askerlerin Hakan’la bir anlaşmalarının olduğunu söyleyen Mesûdî bu anlaşmayı şöyle açkılar:
1. Kendilerine ait bir mescitleri olacak
2. Hakanın veziri onlardan olacak
3. Hazar Hakanı Müslüman bir ülkeyle savaştığı zaman Harizmli askerler bu savaşa katılmayacaklar
İmparatorluk çöktükten sonra bu Müslüman topluluğun Peçenek, Kuman ve diğer Türk boylarına karışarak onların arasında erimişler.
Yahudiliğin Hazarlara ne zaman geldiğiyle ilgili değişik görüşler mevcuttur. İslam kaynakları Hazarların Halife Harun Reşid döneminde 785 yılında Yahudiliği kabul ettiğini yazsalar da bazı kaynaklar Yahudiliğin Hazarlara 670 yılında Sakarya’dan Hazar ülkesine göç eden İshak Sangari adında bir Karaim mezhebinden olan Yahudi bilgininin Hazar Hakanı’na Yahudiliği benimsettiğini yazarlar. Hazarların Yahudiliği kabul edilişi ile ilgili yazılı tek kaynak Hakan Yusuf’un mektubudur. Mektupta Hakan Bulan’ın Yahudiliği kabul ediliş şekli kısaca şöyle anlatılır: Hakan, Bizans İmparatoru ve Arap Halifesinden kendi dinlerine geçmeleri için çeşitli ve hediyeler ve elçilerle haberler gönderdiler. Hakan Bulan da bilgili 3 dinin bilginlerine saraya davet ederek kendi dinlerini açıklamalarını istedi. Her bilgin kendi dininin doğru olduğunu savunduktan sonra Hakan onlara “ kendi dini dışında ikinci derecede hangi dinin doğru olduğunu sordu. Müslüman ve Hristiyan din adamları da kendi dinlerinden sonra ikinci dereceli din olarak Yahudiliği gösterdiler. Bunun üzerine de Hakan Bulan bunların içerisinde en iyisinin Yahudilik olduğuna karar verdi ve böylece Yahudiliği seçti.
Bu anlatıyla birlikte Endülüslü coğrafyacı ve tarihçi el-Bekri’nin anlattığı benzer ama farklı bir versiyon da mevcut. El Bekri Hakanın önce Hristiyanlığı kabul ettiğini, sonra bazı yanlışları görerek canının sıkıldığını ve tavsiyeler üzerine 3 din temsilcisini sarayına davet ederek karşılıklı münazara düzenlemeye karar verdiğini aktarır. Hristiyan din adamı münazarada Yahudi din adamına yenilmiş ama saraydaki Yahudi din adamı bir kişiye para vererek yolda olan Müslüman din adamını zehirletmiştir. Müslüman din adamı münazaraya katılamayınca Hakan Yahudiliği kabul etmiştir.
Tüm bunların dışında genel ve kabul edilmesi mantıklı olan bir görüş de şudur ki, Hristiyan Bizans ve İslam Hilafeti’nin baskısı altında kalan Hazar Hakanı siyasi bir manevra yaparak Bizans ve Hilafetin vesayeti altına girmemek için Yahudiliği kabul etmiştir.
Hazar Hakanı’nın ve devletin ileri gelenlerinin Yahudiliğin hangi mezhebini kabul ettiği konusu da yukarıda dokunmaya çalıştığımız tartışmalar gibidir. Hazarların bugünkü İsrail devletinin kabul ettiği Talmudist Yahudiliği mi yoksa Karai mezhebini mi kabul ettiği tartışılmaya devam ediyor.
Yahudiliğin Karai mezhebi Talmudist Yahudiler gibi Tevratı kabul ederler ama Tevrat dışında Yahudiliğin Talmud ve diğer kitaplarını kabul etmezler. Bir nevi Talmudist Yahudiliğie muhalefet hareketi olarak doğan Karai mezhebi ortaya çıktığı dönemlerde bu isimle değil de, Annan ben Davud’un ismiyle Annaniyun mezhebi olarak biliniyordu. Genel olarak Türk topluluklarda görülen bu Yahudi mezhebinin Museviliğin 10 Emir kurallarıyla Türklerin eski inancı olan Gök Tengriciliğin sentezinden oluştuğunu gözlemleyenler de var.
VIII. yüzyılda ortaya çıktığı kabul edilen Karai mezhebi kelime anlamının Arapça ve İbranice okumak, çağırmak anlamına gelen “kara”dan türediği söylenir. Bugün bu mezhebe mensup olan insanların büyük çoğunluğu Türk asıllı olup, bu insanlar kelimeyi tekil kalıbı ile “Karay”, çoğul kalıbı ile “Karaylar” şeklinde söylemekteler.
Hazarların, Yahudiliğin Karai mezhebini kabul etmesini VIII. yüzyılın ortalarında Bizans’tan sürülen Karai göçmenlere bağlayanlarla birlikte, Karailiğin ilk önce Kırım’da mı yoksa, Hazar ülkesinde ortaya çıktığı da tam olarak bilinmemektedir. Lakin, Hazar Devleti yıkıldıktan sonra Hazar ülkesindeki Karayların Kırım’a göç ederek oradaki Karay cemaati ile kaynaşmışlar. Karailik, bir yandan Hazar ülkesinde yayılırken öbür yandan da Güney Rusya’nın daha yakınlarına, kuzeye doğru giderek yayılmış ve Kuman Kıpçaklarının bir kısmı da Karailiği kabul etmişlerdir. Hazarlar'ın Yahudilikleri ile ilgili tarihçiler arasındaki en temel tartışmalardan birisi de Hazar Devleti yıkıldıktan sonra bu Yahudilerin nereye göç ettikleriyle ilgilidir. Talmudist Yahudi araştırmacılar Doğu Avrupa Yahudilerinin köklerini Hazar Yahudilerine bağlarken, diğer araştırmacılar Hazar Yahudilerinin genel itibarile Karai mezhebinden olduğu için Doğu Avrupa'daki Talmudist Yahudilerin köklerinin Hazarlarla ilgisi olmadığını iddia ediyorlar.
Kırım’daki Karayların bir kısmının çeşitli nedenlerden dolayı tarihin belli dönemlerinde Litvanya ve Polonya’ya göç ederek Doğu Avrupa Karay cemaatinin temellerini oluşturduklarını bugün o bölgelerdeki Türkçe konuşan Karay Yahudilerinin varlığından da biliyoruz.
Hazar Devletinin yıkılışından sonra Hazar Yahudilerinin ve diğer bazı Hazar topluluklarının Anadolu’ya, Bizans’a göç ettikleriyle ilgili veriler var. Anadolu’nun bir çok yerinde Hazarlara ait etnonimlere denk gelmek mümkün. Örneğin Şırnak’da İdil (Hazarların başkenti İtil-Çuvaşça “nehir” anlamına geliyor”) ilçesi ve bu ilçedeki Peçenk köyü, Tunceli’de Çemişkezek ilçesinden HAZARİ KÖYÜ, Artvin’de Hezor köyü, Van’ın Karaboyun köyü (eski adı Hazara), Erzincan Tandırbaşı ( eski adı Hazerek), Trabzon, Ofi ilçesi İkidere köyü(eski adı Hazergrad) ve b.
Hazarların yıkılışından sonra ve öncesinde de Bizansa'da Karaylar’ın uzun bir tarihi dönemden beri yaşadıkları ve Osmanlı döneminde de bu topluluğa dokunulmadığı biliniyor. Fatih'in İstanbul'u feth etmesinden sonra Karay cemaatlerinin merkez olarak İstanbul'u seçmişlerdir. İstanbul'daki en uzun ömürlü Karay cemaati Hasköy'de yaşamıştır. İstanbul'daki "Karaköy" semtinin adının bile "Karay köy"den geldiği iddia edilmektedir. İstanbul'da hala Hasköy semtinde faaliyette olan Karay Sinagogunun 1000 yıla yakın bir tarihi vardır.
Bugün Karayların merkezi Kırım olup, Kırım'daki Çift-Kale de ata yurtları sayılır. Bu Çift-Kale'nin yanında bulunan Balta-Tiymez (Balta değmez, dokunamaz) onların kutsal saydıkları meşeleri bulunan tarihi mezarlıklarıdır. İbadethanelerine Kenasa derler ve ibadet dilleri Türkçedir. Karaylarla birlikte Kırım’da Kırımçaklar diye başka Türk Yahudi topluluğu da yaşar.
Kırım Tatarları Karayları zulufsız çufutlar (favorisiz Yahudiler), Kırımçakları ise zuluflı çufutlar (favorili Yahudiler) ve diye ayrıştırırlar. Bugün yarısı Kırım’da olmakla Rusya, Ukrayna, Polonya, Litvanya ve Kazakistan’da toplamda 2000 civarında Karay Türkü yaşamaktadır. İsrail’de Karay mezhebinden olan Yahudilerin sayısının ise 40 bin civarında olduğu iddia ediliyor.
Bu haber gzt.com/mecra kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (gzt.com/mecra) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(gzt.com/mecra). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com