7 yıldır bitmeyen mesele: Vakıf seçimleri sorunu -
7 yıldır bitmeyen mesele: Vakıf seçimleri sorunu
Azınlık toplumları 2013’te seçim genelgesinin askıya alınmasından beri vakıf yönetimlerinde sıkıntı yaşıyor. Yenilenmeyen ve eksik yönetimlerle vakıflar felç edilirken, toplumlar bir an evvel seçimin yapılmasını talep ediyor
Türkiye’deki azınlık toplumları 7 yıldır yapamadıkları seçimler nedeniyle sorunlar yaşıyor.
2013 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından askıya alınan seçim genelgesi için çalışmalar yürütüldüğü söylense de bir türlü nihayet bulmuyor.
Son olarak, çalışmalarını tamamlayan Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM), hazırladığı genelgeyi Cumhurbaşkanlığı’na sunduğunu açıkladı.
İçeriği toplum yöneticileriyle dâhi paylaşılmayan genelgenin yakın zamanda çıkacağına dair umutlar tükenmiş durumda.
Son seçimleri 2011 yılında yapan azınlık vakıflarında yönetimler, dokuz yıldır değişmiyor.
Eksilen üyelerin yerine ise 11 Mart 2019’da çıkartılan geçici genelge ile çözüm bulunmaya çalışılıyor.
VGM’nin bu genelgesine göre vakıflar, eksilen üyelerinin yerine atama yapabilecekti. Azınlık vakıflarının birçoğu bu genelgeye itiraz etmiş, hatta Ermeni toplumu süreci mahkemeye taşımıştı.
Davaya gerekçe olarak ise, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun altıncı maddesi gösterilmişti:
Cemaat vakıflarının yöneticileri mensuplarınca kendi aralarından seçilir. Vakıf yöneticilerinin seçim usûl ve esasları yönetmelikle düzenlenir.
"Seçim genelgesinin çıkmamasının 'kasıt' dışında bir gerekçesi yok"
Independent Türkçe'ye konuşan Avukat Sebu Aslangil, vakıflar için hazırlanan seçim yönetmeliğinin bu kadar uzun sürede yayınlanmamış olmasını hiçbir gerekçeye dayandıramadığını söyledi.
Aslangil, bu durumun bir "kasıttan" ibaret olduğunu ifade ederek, “Vakıflar seçim yaparken yapamaz hale getirildi, felç oldu. Yönetici seçemedikleri için sağlıklı bir şekilde çalışamıyor. Ancak devlet açısından baktığınızda ben bir gerekçe bulamıyorum kasıt dışında” dedi.
Bir an evvel bu durumun sonuca bağlanması gerektiğini belirten Aslangil, vakıfların hukuki kurumlar olduğunun altını çizdi:
Bu vakıflar, cemaat vakfiyesi altında faaliyet gösteren kendilerine dair özelliklere sahip hukuki kurumlar...
Bunun en somut örneği de yöneticisini kendisi seçmesi. Bu türlü bir seçimin istenmediğini düşünüyorum. Yerine de ne geleceğini bilmiyorum.
Hiçbir şekilde yönetilemez hâle gelmesinden başka bir yol bulmamız gerekir. Yasaklayacaksınız, başka bir formül getirecekseniz, buyurun getirin o zaman insanlar ona göre mücadele verirler.
Ermeni Patrikliği, Beyoğlu’ndaki kiliselerden din görevlilerini geri çekti
Vakıflardaki seçim sorunun en somut örneği ise geçen haftalarda karşılaşıldı.
Ermeni toplumuna ait Üç Horan Vakfı bünyesinde bulunan Esayan Okulu’nun iki müdürünün görevine son vermişti.
Bunun üzerine Türkiye Ermeni Patrikliği duruma tepki göstermiş ve vakıf yöneticilerini toplantıya davet etmişti. Ancak vakıf yöneticileri Simon Çekem ve Berrin Dayan toplantıya katılmama kararı aldı.
Bunun üzerine Ermeni Patrikliği, Beyoğlu’nda bulunan tüm kiliseler cenaze ve vaftizleri durdururken, din görevlilerini de geri çekti.
Hemen ardından Simon Çekem’in Vakıflar Genel Müdürü Burhan Ersoy ile görüştüğü öğrenildi. İkili görüşmede Üç Horan Vakfı’nın yönetimindeki sorunların görüşüldüğü düşünülüyor.
Ayrıca Türkiye Ermenileri Patrikliği ve Üç Horan Vakfı yöneticileri konuya dair Independent Türkçe'nin yönelttiği soruları yanıtlamadı.
Avukat Sebu Aslangil, bunun temelinde gayrimüslim topluluklara dahil sorunların tamamının, bu toplulukların yasal olarak donatılmamasından kaynaklandığını söyledi.
Aslangil, "Bu şu demek: Yasal düzenleme yok Türkiye’de. Bir tek Vakıflar Yasası vardır. Bu yasa da vakıflara tüzel kişilik hakkı tanımıştır. Ne patrikhanenin tüzel kişiliği vardır ne de işleyişinde başka bir kurumlaşma vardır" ifadelerini kullandı ve ekledi:
Yasal olmayınca şöyle sorabiliriz: Patrikhane karışabilir mi, karışamaz mı? Bunu neye bakıp karar vereceğiz?
Yok böyle bir düzenleme. Patrik seçimlerine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararında bu durum çok iyi özetlenmiş. Kanun olmadan bu tür toplulukların kültürel ya da siyasal işleyişine müdahale doğru değildir diyor. Devlete bunların hak ve ödevlerini düzenleyeceksin diyor.
Doğrusu bu soru açıkta kalıyor. Mal topluluğu niteliğinde olan vakıfların özellikle laik bir devlette din kuruluşu tarafından idare ediliyor olması çok mantıklı değil. Türkiye’deki örnekleri var.
"Vakıfların meşruiyetleri sorgulanır düzeyde artık"
Agos Gazetesi yazarlarından Sevan Değirmenciyan, 9 yıldır yapılamayan seçimler nedeniyle yönetimlerin günümüz şartlarına uyum sağlayamaz duruma geldiğine dikkat çekti:
Bu seçimsizlik döneminin, ortalama her iki yılda bir halkın önüne seçim sandığı koyan ve her daim sandık, milli irade, demokrasi vb. ifadelere referans veren bir hükümetin iktidar dönemine denk gelmesi açısından pek bir ironik…
Dokuz yıl uzun bir süre ve bu süre boyunca zihin ve beden olarak eskiyen, istifa eden, farklı nedenlerden dolayı görevini yapmayan veya yapamayan, vefat eden üyeler oldu. Yönetim kurulları yorgun ve bitkin, güven tazelemeye ihtiyaç var, dahası meşruiyetleri sorgulanır bir düzeyde artık.
Geçen sene yapılan patrik seçimi öncesinde olduğu gibi, bazı toplumsal konularda karar aldıklarında, toplum nezdindeki güvenirlikleri ciddi bir şekilde sorgulanıyor.
Ermeni toplumu kesinlikle seçim istiyor, vakıf yönetim kurullarının Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde girişimlerde bulunmasını talep ediyor. Artık yönetimler günümüz şartlarına uyum sağlayamıyorlar. Seçim hem kendileri, hem toplum için tek çare.
Değirmenciyan, vakıflar genelgesinin bilinçli olarak çıkartılmadığına değinerek, “On yıllardır saat gibi olmasa da bir şekilde işleyen bu sistem kimsenin anlamlandıramadığı bir şekilde pat diye duruverdi. Yeni bir yönetmeliğin çıkartılacağı söyleniyor, fakat 'eskisi' de uygulanmıyor" dedi.
Agos Gazetesi yazarı, "Bir eliyle azınlık vakıflarına ait ve zamanında el konulan taşınmazların geri verilmesinin önünü açan ve bu uygulamayı bir lütuf yapmışcasına her fırsatta dillendiren bir hükümetin, diğer eliyle de vakıf seçimlerini engellemesi bilinçsizce yapılacak bir uygulama olabilir mi?” diye sordu.
Ermeni toplumundan bazı kişilerin bu seçimleri engelledikleri yönünde söylentiler olduğunu dile getiren Değirmenciyan, her ne olursa olsun sorumluluğun hükümete ait olduğunu dile getirdi:
Eğer 1-2 kişinin ricasıyla tüm azınlık vakıfları mağdur ediliyorsa, çok üzücü gerçekten.
Üç Horan Vakfı ile yaşanan soruna da değinen Değirmenciyan, genel olarak seçimlerle ilgili bir sıkıntının söz konusu olduğunu ifade etti.
Daha evvel müteveffa Patrik Mutafyan’ın bitkisel hayatta olduğu süreçte seçim yapılmasına müsaade edilmediğini hatırlatan Değirmenciyan, patrik seçimi için 1961, 1990 ve 1998 seçimlerinde uygulanan talimatnameden farklı olarak yeni bir düzenleme yapıldığını ve çoğu adayın seçime katılımının engellendiğinden bahsetti.
Değirmenciyan, şöyle devam etti:
Sağlıksız bir seçim neticesinde seçilen, bundan dolayı toplumun bir kesiminde halen soru işaretleri uyandıran patrik, vakıf seçimlerinin yapılamaması gibi objektif nedenlerden dolayı artık sadece iki yöneticisi kalmış bir yönetim kurulu üzerinden kendi otoritesini, meşruiyetini sağlamaya çalışıyor.
Yani burada sağlıksız bir iklim var, yapısal bir sorun var, tüm bunları aşmak için de hem patrik seçiminin, hem vakıf yönetim kurulu seçimlerin sağlıklı bir şekilde yapılıyor olması gerekir, aksi takdirde benzer sorunları önümüzdeki yıllarda da yaşamamız kaçınılmaz olacaktır.
"Azınlık topluluklarının bir an evvel sivilleşmeye ihtiyacı var"
Patrikhanenin, Beyoğlu’ndan tüm din görevlilerini geri çekmesini doğru bulmadığını ifade eden Değirmenciyan, “Tamamen kilise dışı bir olay yüzünden dini bir kurum olan patrikhanenin böyle bir yola başvurması iyice düşünülmüş, olumlu veya olumsuz getirileri ve götürüleri etraflıca tahlil edilmiş, olası eleştiriler hesaba katılmış bir adım gibi gelmiyor bana açıkçası" dedi.
Söz konusu kararı "Acele ve fevri bir çıkış" diyerek niteleyen Sevan Değirmenciyan "559 yıllık kadim bir kurumdan beklenen ciddiliğe yakışmamıştır. Tabii tüm bu yaşananların odağında Üç Horan Vakfı gibi büyük, geniş imkânlara sahip bir vakıf olunca durum daha da çetrefilleşiyor” diye konuştu.
Patrikhanenin vakıfların üzerinde cezalandırıcı bir yetkisi olup olmaması gerektiğini ise Değirmenciyan, şöyle değerlendirdi:
Anayasada yazdığı gibi, eğer laik bir ülkede yaşıyorsak, dini bir kurumun siviller üzerinde herhangi bir yetkisi olamaz. Dini bir merkezin manevi riyasetinde olmak günümüz şartlarına uygun değil.
Türkiye Ermeni toplumunun sivil bir merkezi yönetime sahip olmaması, patrikhanenin manevi otoritesini kabul ettirmek için başvurduğu farklı yollar eskiden beri toplum içinde çekişmelere ve hatta çatışmalara yol açmış ve halen de açıyor gördüğünüz gibi.
Geçen dönemlerde patrikhane tarafından basına uygulanan ambargolara dahi şahit olduk maalesef. Bu anlamda Ermeni toplumu ve diğer azınlık topluluklarının daha çok sivilleşmeye ihtiyacı vardır.
Bu Üç Horan sorunun en hızlı çözümü ise vakıf seçimlerinin ama eski, ama yeni genelgeye göre bir an önce yapılmasıdır!
Bu haber independentturkish.com kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (independentturkish.com) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(independentturkish.com). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com