İstanbul Ermeni Patrikliği’nin içler acısı hali -
İstanbul Ermeni Patrikliği’nin içler acısı hali
Travma ve Direnç, Türkiye’deki Ermeniler: Gizli, Gizli Olmayan, Artık Gizli Olmayan' ( Trauma and Resilience, Armenians in Turkey: Hidden, not hidden and no longer hidden) başlıklı kitabı Londra merkezli Gomidas Enstitüsü tarafından yayınlanan Raffi Bedrosyan Patrik seçimi üzerine bir makale kaleme aldı. İlk olarak Asbarez’de yayınlanan makalenin Türkçe çevirisini sunuyoruz.RAFFİ BEDROSYAN
Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan’ın demans nedeniyle bitkisel hayata girdiği 2008 yılından beri İstanbul Patrikliği makamı boş durumda. Kendini Patrik Vekili olarak tayin ettiren Başepiskopos Aram Ateşyan, patrik seçiminin ertelenmesi için, Türkiye devletinin yardımıyla birtakım düzenlemeler yaparak, geride bıraktığımız 11 yıl boyunca iktidarını sürdürdü. Patrik Mutafyan’ın 2019 yılının Mart ayında vefat etmesiyle, patriklik seçiminden kaçınmak için kullanılan her türlü yasal ve yasadışı boşluk ortadan kalktı. Hükümet, nihayet insafa gelip, patrik seçiminin Aralık 2019’da yapılmasına cevaz verdi ama aynı zamanda, seçim sürecinin adil ve demokratik olmasının önüne bir engel daha koydu. Devlet, patriğin “İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nde mahsus episkoposlar” arasından seçilmesi şartını getirerek, daha önceki patrik seçimlerinde uygulanan ve tarihsel meşruiyet taşıyan, Türkiyeli bir Ermeni ailenin mensubu olma şartı temelinde seçilme potansiyeline sahip en az on adayı eledi. Geçmişte İstanbul Patriği seçilen din adamlarından ikisinin Türkiye’de doğmuş olduğunu ancak daha önce Ermeni Kilisesi’ne İstanbul Patrikhanesi’nde değil Türkiye dışında hizmet ettiklerini belirtelim.
İstanbul Ermeni toplumunun liderleri, vakıf yöneticileri ve din adamları arasından seçilen üyelerden oluşan seçim heyeti (Müteşebbis Heyet), dayatılan adaylık şartıyla ilgili olarak Hükümet’e itirazda bulunup bulunmamaya karar vermek üzere bir araya geldi, ancak çok kısa bir görüşmenin ve birkaç istifanın ardından, kolay yolu seçip, hükümetin getirdiği şarta razı olarak seçime gidilmesine karar verdi. Dolayısıyla, Aralık ayındaki seçimler, Patrikliğin, İstanbul’dan ve İstanbul dışından bu göreve layık adaylar tarafından nasıl yönetileceği konusunda yeni yaklaşımların gündeme geleceği sağlıklı bir müzakereye sahne olmayacak; İstanbul’dan iki Ermeni din adamı, yakın döneme kadar patrik vekili olan Başepiskopos Ateşyan ile, yeni değabah seçilen Episkopos Maşalyan arasında geçecek. Geçmişteki performanslarına bakıldığında, ikisinin de Patriklik işlerini yürütmenin en iyi ve tek yolunun, devletin taleplerini hiçbir zaman sorun çıkarmadan, tamı tamına yerine getirmek olduğuna kani oldukları ve devlete mutlak bir itaat içinde hareket ettikleri görülüyor.
Vakıflara itaatin kabul edilebilir yanı yok
Bu belki bir hayatta kalma taktiği olarak kabul edilebilir ama bu adayların İstanbul Ermeni vakıflarının yöneticilerine itaat etmelerinin pek kabul edilebilir bir yanı yok. Patriklik, vakıflar üzerinde ahlaki otorite uygulama hakkına sahip. Ermeni toplumu adına Ermeni kiliselerini, okullarını ve hastanelerini idare etmekle yükümlü olan vakıf yöneticileri, şahsi imparatorluklarının başındaymış, kimseye hesap verme sorumlulukları yokmuş gibi hareket ediyorlar. Bazı vakıflar, sahip oldukları gayrimenkullerin getirdiği gelirler sayesinde çok varlıklılar; bazıları ise bireysel bağışlar ve bu amaçla düzenlenen yemeklere bel bağlıyor. Zengin vakıfların diğer vakıflara yardım etmesi gerekiyor ama bu ancak, vakıflar arasında hakemlik yapıp, söz konusu gelirlerin Ermeni toplumunun ortak yararı doğrultusunda dağıtılmasını sağlayacak, güçlü ve etkili bir patriğin varlığıyla mümkün. Fakat şu anda, zengin vakıfların yöneticileri gelirleri kendilerine saklayıp, kendi uygun gördükleri şekilde harcıyorlar. Vakıf yöneticilerinin göreve seçimle gelmesi gerektiği halde, Hükümet,, Ermeni vakıflarının seçim yapmasına yıllarca izin vermedi; bu yöneticiler, hiçbir hesap verme sorumluluğu taşımadan, imparatorluklarının başında hüküm sürüyorlar. İdaresi altında Pera’daki okullar ve kiliselerin yer aldığı Üç Horan (Surp Yerrortutyun) Kilisesi Vakfı’nın, kısa süre önce vefat eden başkanı, 39 yıl süren hükümranlığı boyunca, vakfa ait olan –ve bugün iş hanı olarak kullanılan– tarihî Tokatlıyan Oteli’nin odalarını düşük meblağlar karşılığında arkadaşlarına ve işbirliği yaptığı kişilere kiralayarak, binanın potansiyelini tamamen boşa harcadı. Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı’nın başkanı, kendini Türkiye Ermeni toplumunun tamamının sözcüsü olarak görüyor ve Türk medyasına sorumsuzca açıklamalarda bulunuyor. Örneğin, kısa bir süre önce, saygın bir Ermeni okulu olan Getronagan’ın “militan yetiştirdiğini” söyledi.
Müslümanlaştırılmış Ermeniler
Patrikliğin ilgilenmesi gerektiği halde bugüne dek üzerine eğilmediği, kritik meselelerden biri, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yaşayan gizli Ermeniler. Müslümanlaştırılmış Ermeniler, son yıllarda Ermeni kökenlerine dönmeye başladılar. Bütün zorluklara, tehlikelere ve karşılaşabilecekleri olumsuz sonuçlara rağmen Ermeni kimliğini kazanmak istiyorlar. Yakın zamana kadar görev yapan Patrik Vekili, bu insanları, vaftiz olup Hıristiyanlığa geçmedikleri müddetçe Ermeni olarak kabul etmedi. Fakat vaftiz olma koşulları o kadar külfetli ki, gizli Ermenilerin çok azı bu süreçten geçmeyi tercih ediyor. Üstelik, Ermenistan’da ya da bir Avrupa ülkesinde vaftiz olmaları da engelleniyor, ki zaten ‘Project Rebirth’ [Yeniden Doğuş Projesi] kapsamında, gizli Ermenilerden oluşan birkaç grupla Ermenistan’a yaptığımız gezilerde bu durumu tecrübe etmiştik. Naçizane görüşüm, köklerine, diline ve kültürüne dönmek isteyen her Ermeni’nin buna hakkı olduğu, hiçbirinin önüne engel konmaması gerektiği yönünde. Din, bunlardan sonra gelen bir kişisel tercih meselesi olarak görülmeli.
Metruk kiliseler ne olacak?
Patrikliğin ilgilenmesi gereken ancak halen görmezden geldiği bir başka mesele de, İstanbul dışında, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bulunan yüzlerce metruk kilisenin durumu. 1915 Ermeni Soykırımı’nın ardından, Türkiye’de geriye 4000’den fazla kilise ve okul kalmıştı. Bu yapıların çoğu tahrip ya da yok edilmiş olsa da, yüzlercesi hâlâ ayakta; Türk devleti, kurumlar ya da bireyler tarafından başka amaçlarla kullanıyorlar. Bu mülklerin gerçek sahibine yani kendisine iade edilmesi yönünde adımlar atmak, Patrikliğin hakkı, hatta görevidir. Ayrıca, Türkiye’de, İstanbul dışında, Kayseri, İskenderun, Antakya, Vakıflıköy ve Diyarbakır’da, aktif durumda altı kilise bulunuyor; bunların en büyüğü, Diyarbakır’daki Surp Giragos Kilisesi. Söz konusu bölgelerde günümüzde görünür Hıristiyan Ermeni cemaatleri olmasa bile, Patrikliğin bu kiliselere tam zamanlı ya da yarı zamanlı din adamları tayin etmesi gerekiyor. Hem bu kiliseler, hem de açılabilecek yeni kiliseler, gizli Ermenilere açığa çıkma, bir araya gelme ve birbirine destek olma cesareti verecek birer mıknatıs işlevi görecektir.
İki patrik adayı da, bu kritik meselelerin hiçbiri hakkında tek bir kelime etmedi. Yaptıkları tek şey, geçmişte yaptıklarına binaen kendilerini övmek oldu; seçilmeleri durumunda ne yapacaklarını, geleceğe dönük planlarını ve programlarını paylaşmadılar. Bence İstanbul’daki her Ermeni seçmen bu meseleler üzerine kafa yormalı ve adayların bu meselelerle ilgili olarak ne yapacaklarını öğrenmeyi talep etmeli. İstanbul Patrikliği, 60 bin kişilik bir cemaat için din adamları tayin eden ya da birkaç kiliseyi idare eden, basit bir kilise yönetim merkezi değil. Geri kalan tarihsel varlıklarla ve ortaya çıkmakta olan gizli Ermeniler gerçekliğiyle ilgilenmek gibi, İstanbul’la sınırlı olmayıp bütün ülkeyi kapsayan, çok büyük bir sorumluluk ve görev var. Bu nedenle, İstanbul’da yaşayan Ermenilere, patrik adaylarına şu soruları yöneltmelerini önermek isterim:
1-İstanbul Ermeni vakıflarıyla ilgili sorumluluk alıp, Ermeni toplumunun tamamının yararı doğrultusunda, aralarında tarafsız hakemlik yapmak konusunda ne gibi planlarınız var?
2-Ermeni toplumuna katılıp Ermeni kökenlerine dönmek isteyen, aralarında Hıristiyanlığa geçmek isteyenlerin de, istemeyenlerin de bulunduğu gizli Ermenilere kucak açıp yardım etme konusunda ne gibi planlarınız var?
3-Geçmişte Patrikliğe ait olan Ermeni kiliseleri ve okullarının iadesiyle ilgili olarak Türk devleti, kurumları ve şahıslarla görüşmeler başlatılması konusunda ne gibi planlarınız var?
4-Diyarbakır gibi, gizli Ermeni topluluklarının açığa çıkmaya başladığı İstanbul dışındaki bölgelere din adamı tayin etme konusunda neler yapmayı planlıyorsunuz?
Seçmenler bu meselelerin farkında değilse, bunlara ilgi göstermiyorsa, adaylar da göstermeyecek, seçmenlere ve Ermeni toplumunun geneline hizmet etmek yerine ‘efendi’lerine yani varlıklı vakıf yöneticilerine hizmet edeceklerdir.
Bu haber Agos kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (Agos) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(Agos). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com