Karıncaların Günbatımı -
Karıncaların Günbatımı
Zaven Biberyan’ın romanı “Karıncaların Günbatımı” Sirvart Malhasyan’ın çevirisiyle Aras Yayıncılık’ta yayımlandı.
Karıncaların Günbatımı, Ermenice romanın 20. yüzyıldaki zirvelerinden biri. Biberyan, başyapıtı olarak kabul edilen bu romanında, bir aile ekseninde Türkiyeli Ermenilerin 1940’lı ve 50’li yıllardaki yaşamından bir kesit sunuyor. “Varlık Vergisi” uygulaması altında ezilen, varını yoğunu kaybeden bir baba, bu güç koşulları onun yüzüne vuran aile bireyleri ve üç buçuk yıllık zorlu Nafıa askerliği günlerinden sonra geri döndüğünde hiçbir şeyi bıraktığı gibi bulamayan oğul Baret.
Yazar, Baret karakterinde, bir delikanlının hızla değişen toplumsal koşullara uyum mücadelesini ve bireysel çatışmalarını çarpıcı, yalın bir dille sunarken ülkedeki siyasi gelişmelerin azınlıkları nasıl etkilediğini farklı roman karakterlerinin ağzından bire bir ortaya koyuyor.
Yalnızlar ve Meteliksiz Âşıklar romanlarıyla büyük beğeni kazanan Zaven Biberyan, Karıncaların Günbatımı’ nda, Felaket’in şekillendirdiği ruhların akıp giden hayata bağlanmakta yaşadığı zorlukları, ailenin dönüp dolaşıp fertlerini ve kendini yok eden karanlık yanını, on yılda bir büyük bir siyasi sarsıntıyla kesintiyle uğrayan güvenlik duygusunun insanlar üzerinde yarattığı tahribatı adeta bir tragedya canlılığıyla anlatıyor. Gözden geçirilmiş ve eksiksiz metniyle yayımladığımız Karıncaların Günbatımı, Türkiye edebiyatının da en önemli romanlarından biri olmaya aday. Kitap, daha önce Babam Aşkale’ye Gitmedi adıyla yayımlanmıştı.
Kitaptan bir bölüm:
“Hilda’yı hiç bu kadar yumuşak, bu kadar sevimli, bu kadar “kız evlat” olarak görmemişti. Azniv Hanım odaya girdiği andan itibaren Hilda hemen deri değiştirmiş, tanınmaz olmuştu. “Anacığım”lar… Azniv Hanım gülüşüyle, bakışlarıyla Hilda’ya olan hayranlığını belli ediyordu. Hilda şimdiye kadar Arus’a “anacığım” ne kelime, “anne” diye bile seslenmemişti. Baret, dönüşünden beri bu kelimeyi duymamıştı ablasının ağzından. Hilda’nın da kendi ağzından aynı kelimeyi duymadığını düşünmedi… Zaten anasının dilinde de Hilda’nın adı “ablan”dı.
“Ben de gidişatı beğenmiyorum. Garip bir şey oldu bu Kıbrıs Sorunu. Orada ne düşünüyorlar bu sorun hakkında, beyefendi?”
“Orada Kıbrıs Sorunu diye bir şey yok, hanımefendi.”
Gerçekten de “ora”da bunca senedir Kıbrıs Sorunu olmamıştı. Kore Sorunu’nu kendilerine daha yakın bulmuşlardı. Giden vardı, ölen vardı. Kıbrıs Sorunu gazetelerde, dünyanın herhangi bir yerinde, yabancı bir ülkede geçen, dış politika kapsamında bir haber gibi olmuştu “kendileri” için. Şimdi sanki yolculuğa çıkmış, o yabancı ülkeye gitmiş de, okuduğu olayın birdenbire içine düşmüş gibi hissediyordu kendini.
Azniv Hanım bir an düşünceli bir ifadeyle sustu. Belki de kulağı iyi duymadığından, duyduğunu hazmetmek için böyle yapıyordu.
“Zaten kuşkulu olan da bu. Yoktan var oldu sorun. Bir şey çıkacak bunun altından.”
Haybeden de buna benzer bir şey söylemişti.
Arus muzaffer bir edayla Hilda’ya baktı ve bu görüşü destekleyip kendince belirlemelerde bulundu.
“Göreceksin, bir şeyler olacak. İki parça malımız kaldı, eğer karışıklık olursa onlar da zarar görecek.”
“Anacığım, aklını böyle şeylerle yorma.”
Baret yine irkildi, henüz “anacığım”lara, “anne”lere alışamamıştı.
Arus başını inatla sallıyordu. Azniv Hanım gülümsedi.
“Yıllardan beri böyle gelmiş, böyle gider. İnsan denen yaratık alışmıştır, ama her yıkımdan sonra da inşa etmediği görülmemiştir.”
…
“Karınca gibi,” diye mırıldandı Baret.
***
Zaven Biberyan, 1921’de İstanbul Kadıköy’de doğdu. Kadıköy Aramyan-Uncuyan ve Dibar Gırtaran (Sultanyan) Ermeni ilkokulları, Saint Joseph Lisesi ve İstanbul Ticari İlimler Akademisi’nde öğrenim gördü. 1941’de Yirmi Sınıf (Kura) asker toplanırken, o da askere alındı ve Nafıa hizmetine verildi. Üç buçuk yıl süren askerlik dönüşü Jamanak gazetesinde yayınlanan “Krisdoneutyan Vağhcanı” [Hıristiyanlığın Sonu] adlı yazı dizisi büyük gürültü kopardı, dizinin yayını durduruldu. Nor Lur [Yeni Haber] ve Nor Or [Yeni Gün] gazetelerinde, daha sonra da Jamanak gazetesi yayın kurulunda görev aldı. Sosyalist düşüncelerinden dolayı gelen baskılar sonucu gazeteden ayrılmak zorunda kaldı. 1946’da kovuşturmaya uğrayıp hapis yatan, daha sonra bulduğu işlerden de baskılar sonucu ayrılmak zorunda kalan Biberyan, sonunda ülkeyi terk etmeye karar verip 1949’da Beyrut’a gitti. Orada gazetecilik mesleğini, Ermenice yayınlanan Zartonk [Uyanış] ve Ararat’ın yazı işlerinde görev alarak sürdürdü. Siyasi durumun iyileştiğini düşünerek, yaşamını güç koşullarda sürdürdüğü Beyrut’tan ayrılıp 1953’te İstanbul’a döndü. 1964’te yayınlamaya başladığı Nor Tar [Yeni Yüzyıl] adlı siyasi ve edebi dergi maddi sıkıntılar nedeniyle kapandı. 1960’lı yılların sonunda Meydan Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedi’nin redaksiyon kurulunda yer aldı. Türkiye İşçi Partisi’nden 1965 genel seçimlerinde İstanbul milletvekili adayı oldu ancak milletvekili seçilemedi.1968 yerel seçimlerinde ise aynı partiden İstanbul Belediye Meclisi üyeliğine seçildi ve meclis başkan yardımcılığı yaptı. Ülser hastalığına yakalanan Biberyan 4 Ekim 1984’te yaşama veda etti ve Şişli Ermeni Mezarlığı aydınlar bölümüne gömüldü.
1970’te Jamanak gazetesinde tefrika edilen, ölümünden birkaç hafta önce ise kitap olarak yayınlanan romanı Mırçünneru verçaluysı [Karıncaların Günbatımı] onun başyapıtı sayılır. Bu kitap Türkçeye Babam Aşkale’ye Gitmedi (1998’de) çevrilmiş, diğer romanlarından Lıgırdadzı, Yalnızlar (2000’de), Angudi siraharner ise Meteliksiz Âşıklar (2017’de) adıyla yayımlanmıştır.
Bu haber yesilgazete kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (yesilgazete) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(yesilgazete). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com