Türk yazarın Soykırım konulu kitabı okurlarıyla buluştu -
Türk yazarın Soykırım konulu kitabı okurlarıyla buluştu
Yazar Murat Ataş “Armine/Çorak Dağ’ın Sürgünü” başlıklı kitabında 1915 Ermeni Soykırımı’ndan bir sahne üzerinde duruyor. Bir Ermeni aileni başına gelenlerini kaleme alan Ataş, bu acılı tarihin içinden geçen, sürülen, yok olan Ermenilerin ve yaşananlara engel olamayan Türklerin öyküsünü anlatıyor.
“Kavurucu Ağustos sıcağında insanın içini ürperten bir karanlık çöktü köye. Gümüşe kesen dünya donuverdi, kuşların kanat sesleri kesildi, cırcır böcekleri sustu. Cümle mahluk yuvasına çekildi.” Ifadeleriyle başlayan kitabın hemen ilk cümlesi, okuyucusunu zorlu ve zorunlu bir yolculuğa çıkaracağını gösteriyor. Çünkü bu, üzerine konuşulması, yüzleşilmesi gereken bir acının tarihi.
Ataş, 1915’in ayak seslerini duyan, ancak evinden yurdundan sürülecek kadar olayların ileri gideceğini düşünmeyen Ermenilerin ve eskiden beri birlikte yaşadıkları komşularının sürgüne gönderileceğini akıllarına bile getirmeyen Türklerin hikâyesini anlatıyor. Ruslara karşı Sarıkamış’ta savaşırken ölen Mihran’ın, sürgün yolunda hayatını kaybeden anneleri Manuşak’ın, köyün ileri gelenlerinden olduğuna rağmen hapsedilen babaları Arpair’in, bu acılara kalbi dayanamayan dedeleri Galip Efendi’nin, sevdiği bir Türk gencinin ve ailesinin dönmesini bekleyen Armine’nin hikâyesini.
“Aras Yayınevi”nden çıkan kitap, Garabed Efendi’nin deyişiyle “güneşin ağladığı” zamanlara götürüyor okuyucusunu. Bunun ne demek olduğunu, 1915’te sürgüne gönderildiğinde anlıyor Armine. Gözlerinin önünde susuzluktan ölen cesetler, çetelerin tecavüz ettiği gencecik bedenler gördüğünde, “Güneş ağlıyor” diyor insanlığın tüm kötülüğüne tanık olmuş bir çocuğun bir gecede büyüyen sesiyle. Dağlar ağlıyor, dereler ağlıyor.
Bu kitabı neden yazdığını açıklayan Ataş, “Aslında her şey lise tarih dersinde öğretmenin “Otur, sıfır” demesiyle başladı. “Ermeni tehcirini” ödev olarak vermişti. O dönem sınırlı kaynak vardı. Yalnızca Sivas İl Halk Kütüphanesi’nde 60-70 sayfalık bir kitap bulabildim. O çok sınırlı “bilgilerle” hazırlandım. Sınıftaki sunumumun son cümlesini unutmam hiç: “Ermeniler de Osmanlı da suçludur”. Tarihin insanı göz ardı eden o “resmi” ve “soğuk yüzü”nün dışına çıkmam, sanırım öğretmeni kızdırmıştı. “Sıfırlı teşvik!” bu konuya ilgimi artırdı.” diye anlatıyor.
Daha sonra onlarca karşıt kitap, belge araştıran, yaşlıların anlatılarını dinleyen ve hatta onları kayıt altına alan Ataş, çalıştığı gazeteden ayrılınca zaten kurgusu kafamda olan hikâyeyi kaleme aldığını ifade ediyor.
Ataş, “Romandaki Türk karakterlerin “Emine” dediği Armine, aslında “diğer biz”. Bunu o taraf ya da bu taraftan bakarak söylemiyorum. Sadece Türk ya da Ermenileri de kastetmiyorum. Armine aynı zamanda Kürt, Laz, Arap, Çerkes, Gürcü, Ezidi ve diğerleri... O kadar birbirimize benziyoruz ki. Kültürümüz, mutluluğumuz, acımız, öfkemiz, sevdamız kadar düşmanlığımız ve önyargımız da benzer. Önyargıları kırmanın geleceğe daha sağlıklı bakmak adına işe yarayacağı kanısındayım.” diye açıklıyor.
Bu haber ermenihaber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (ermenihaber) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(ermenihaber). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com