Ermeni Edebiyatının Bugünü Üzerine -
Ermeni Edebiyatının Bugünü Üzerine
“1915’ten sonra edebiyat mümkün müdür?” sorusuna bir cevap teşkil edebilecek büyük bir deneyimdir Diaspora Ermeni edebiyatı. Dağılmanın, çözülmenin bir kimliğe dönüştüğü ve daha çok dil ve edebiyatın birleştirici bir rol oynadığı, uzun sayılabilecek ve kendi içinde de katmanlara ayrılabilecek muazzam bir yapıdır bu.
Ermeni edebiyatı denildiğinde akıllara ilk gelen Ermenistan olmadı.
Osmanlı ve Rus ülkeleri başta olmak üzere, Amerika ve Avrupa’dan İran ve Hindistan’a kadar olan bölgeler, farklı zamanlarda Ermeni edebiyatı dendiğinde akla gelen yurtlardı. “Yurtsuz bir edebiyat mümkün müdür?” sorusu başka ülke edebiyatlarında soyut bir teori meselesi iken, Ermeni edebiyatının gerçeğiydi. Ve hâlâ da öyle olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla, Ermeni edebiyatının bugününü konuşurken aslında muazzam ve eşsiz bir deneyimden sonra, maalesef gitgide bir ülke edebiyatı kafesine tıkılan, yurtlu kalıbına sokulan bir üretim ile karşı karşıya olduğumuzu da söylemeden geçmeyelim.
Doğu ve Batı Ermeni, derken Sovyet Ermenistanı ve Diaspora ve nihayet Cumhuriyet dönemi Ermenistan edebiyatı diye sürüp giden ve tanımlamaya zorlandığımız, homojenleştirilemeyen, yan yana getirilip bir isim altında toplayamadığımız bir dağınıklık, her biri farklı ve birbirinden uzak adalar gibi Yazarsal edebiyattan söz edebiliriz bugün.
Çağdaş Ermeni edebiyatından bahsederken söze Ermenistan’dan başlamak gerekir sanırım. Doğu Ermenicesi ile şekillenen, dolayısıyla 19. yüzyılda Doğu Ermeni edebiyatı diye adlandırılmış, Sovyetler Birliği himayesinde devletleşirken Sovyet Ermeni edebiyatına devşirilen Ermeni edebiyatının bu kolu 1991’den beri farklı sorunsallara sahip ve bağımsızlığının tadını en azından bu alanda “doyasıya” yaşamakta.
Genel anlamda Ermeni edebiyatının çağdaş olan ile ilişki yaratma sorunu mevcuttur. Hayatı, akıp giden zamanı ıskalamak-ıskalamamak ekseninde eskiden beri yaşanan tartışmalar, edebiyat içinde zaman zaman oluşan akımların da ana kaynağını oluşturmuştur. Ermenistan edebiyatı Sovyetler Birliği’nin yıkılışıyla kazandığı bağımsızlıkla, özellikle bugün, bu sorunu artık tarihe mal etmiş izlenimi veriyor. Dolayısıyla, yazıya girerken kullandığım “Ermeni edebiyatı denildiğinde akıllara ilk gelen Ermenistan olmadı” cümlesini ayrı bir bağlama oturtmam gerekir: Evet, aslında “Ermeni edebiyatı denildiğinde akıllara ilk gelen Ermenistan oldu.” Bağımsız bir Ermenistan hayali, “birleşik ve tek” Ermenistan mücadelesi ya da Sovyet Ermenistanı adındaki yeni devleti tüm Ermenilere anavatan etme çabası edebiyatın da besleyici damarını oluştururken, bağımsızlığın yerle bir ettiği ideolojik baskılardan sonra ortaya çıkan, kazanılan, aslında insan ve hayat oldu.
Böylesi geniş bir konuda yazılan kısa bir yazıda genellemelerden kaçınmak mümkün değil tabii, fakat bağımsızlık sonrası Ermenistan edebiyatını biraz somutlaştırmak için vereceğim örnekler, aslında geçmişteki eğilimlere de değinmeye vesile olacak kuşkusuz.
Ermenistan taşrasını benzersiz, aslında sessizlik diye niteleyebileceğim bir yoğunlukla sunan Hrant Matevosyan (1935-2002), ülkenin bağımsızlığıyla edebi üretimine devam etmemiş ve “İyi bir yazar doğuyor… Eminim ki o, yarın edebiyatımızı gerçekten idame ettiren kişi olacaktır,” diyerek Levon Kheçoyan’a (1955-2014) işaret etmiştir. Sovyet Ermenistanı’nın Doğu Ermeni edebiyatından miras aldığı geleneksel tarih-romancılığını yeni bir aşamaya taşıyan bir ilk-romanla adından söz ettirmeye başlayan Kheçoyan, Kral Arşak, Hadım Drastamat (Arşag Arka, Drastamat Nerkini, 1995) ile aslında eskiden beri var olan bir soruyu, Karabağ Savaşı ile harmanlanmış bağımsızlığın ilk yıllarında yeni bir üslupla tekrar soruyordu: Kral nerede? Eleştirmen Seyran Grigoryan’ın da dediği gibi, Kheçoyan aslında tarih-romanı, selefleri Berç Zeytuntsyan (1938), Vardan Grigoryan (1950-1989) ve Vigen Kheçumyan (1916-1975) gibi parçalıyor ve yeni olgular katıp tekrar kurguluyordu. Levon Kheçoyan’ın nesire kazandırdığı derinlik, entelektüel bağlamda yarattığı çeşitlilik ve bu zenginlikle ele aldığı konulara yaklaşımı (gönüllü olarak şahsen de katıldığı Karabağ Savaşı, Ermeni ulusal destanı Sasna Dzrer’i [Sasun Yiğitleri] yeniden yorumlayışı vb.) Ermenistan çağdaş edebiyatının çıtasını epeyce yükseklere çekebilmiştir. Zamansız ölümü Ermeni edebiyatı açısından büyük bir kayıptır.
.
Sovyet Ermenistanı’nın baskıcı rejimi çöktükten sonra gizli çekmecelerden, dosyalardan, arşivlerden muhalif bir tek eserin bile çıkmaması her ne kadar ciddi bir hayal kırıklığı olmuşsa da, bağımsızlığın ilk yıllarında üretilen, politik ve komünist toplumun karanlık yüzünü az çok ortaya koyan romanlar, can sıkıcı bu durumun tesellisi olabildi. Bu romanlarda sadece eski rejim değil, genel anlamda eski rejimin mirasını bağımsızlık kisvesi altında devam ettiren, özgürlüğünü yeni elde etmiş ülkenin “özgür” yöneticileri de arz-ı endam ediyorlardı. Vahagn Grigoryan’ın (1942) Liderin Hayatı ve Ölümü romanı (2006) siyasetçilerin zavallılıklarını göstermesi açısından, kinayelerle bezeli, dikkat çekici bir politik-roman, benzerleri arasından sıyrılabilen başarılı bir yapıttır.
Sadece Sovyet-sonrası dönemi değil, Sovyetler Birliği zamanındaki alt tabakaları, yalnızlığa itilen, aydın olma gerekliliğine inanmış fakat becerememiş insanları dikkat çekici eserlerle ortaya koyan romancıların başında hiç kuşkusuz Gurgen Khancıyan (1950) geliyor. Ermeni romanının alışkanlıklarını altüst edebilmiş birisi Khancıyan: Halkın günlük dilini roman örgüsünün bir parçasına çevirip, “aşağıdakilerin” debelenişini ve umutsuzca “yukardakilerden” bir medet ummalarını soyut alanlar yaratarak tüm çıplaklığıyla sunabiliyor. Hastane (Hivantanots, 1994) ile başlayan esrarengiz romanlarına 2012’de yayımladığı Yenok’un Gözü (Yenoki Açkı) ile devam ediyor. Başarılı bir tiyatro yazarı da olan Khancıyan’ın üslubu, Ermenistan edebiyatının genç temsilcileri üzerinde hayli etkili. Örneğin, Türkçeye tercüme edilip geçen yıl Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan Hovhannes Tekgyozyan’ın Kaçan Şehir (Pakhçoğ Kağakı) romanı genel hatları ile Khancıyan’ın açtığı çizginin takipçisi sayılabilir. Otobiyografik romanların yaygın olduğu Ermenistan edebiyatındaki genel eğilimler genç yazarların deneysel çalışmalarıyla çoğulcu bir eksende gelişiyor.
Çağdaş Ermeni edebiyatının bir diğer kolu da Türkiye ve Diaspora’da1 üretilen edebi eserlerden oluşur. Batı Ermeni edebiyatının devamı olarak görülse de, sadece Batı Ermenicesi ile değil, az da olsa Doğu Ermenicesi (İran’dan Batı ülkelerine göç etmiş H. Garabents, H. Gosdantyan gibi ) ile de ifade bulur. “1915’ten sonra edebiyat mümkün müdür?” sorusuna bir cevap teşkil edebilecek büyük bir deneyimdir Diaspora Ermeni edebiyatı aslında. Dağılmanın, çözülmenin bir kimliğe dönüştüğü ve daha çok dil ve edebiyatın birleştirici bir rol oynadığı, uzun sayılabilecek ve kendi içinde de katmanlara ayrılabilecek muazzam bir yapıdır bu.
Gürünlü (Sivas) bir ailenin evladı olarak Lübnan’da doğan Krikor Bıldyan (1945) Diaspora Ermeni edebiyatının günümüzdeki en büyük temsilcisidir. Edebiyat eleştirmeni ve edebiyat tarihçisi olması yanında, şair ve romancı olarak da zengin bir bibliyografyaya sahip olan Bıldyan, öğrenciliğinin geçtiği ve uzun yıllardan beri yaşadığı Paris’te üretmeye devam etmektedir. Batı Ermeni edebiyatının farklı geleneklerini şahsında birleştiren yazar, geniş entelektüel birikimi ve çağdaş dünya edebiyatının etkisiyle zenginleştirdiği roman biçimini (ki kendisi anlatı olarak niteler) ve şiir yapısını, Beyrut İçsavaşı’nı, Soykırım sonrasında Anadolu’dan Lübnan’a gelmiş insanları, aralarındaki çekişmeleri, Diaspora’nın geniş coğrafyasında bireyin yaşadığı ikilikleri anlatmak için kullanır. Dile olan hâkimiyeti kusursuzdur, ki anlatılarına kattığı derinlik bundan beslenir.
1922’den sonra İstanbul’dan Pa-ris’e geçen gençlerin oluşturduğu Diaspora edebiyatının Paris ayağı, geçmişi, birkaç yıl evvel yaşanan felaketi doğrudan işlemek yerine, hayatla gayet iç içe, akan zamanı sözle ve yazıyla yakalamaya çalışan bir çaba içerisindeydi. Şahan Şahnur’un2 (1903-1973) kaleme aldığı Diaspora edebiyatının ilk romanı Şarkısız Ricat (Nahançı Arants Yerki) 1929 tarihinde burada basılmış, Diaspora’nın ilk şairi olarak nitelenen Nigoğos Sarafyan’ın (1902-1972) yeni kimliğe doğru yaptığı içsel yolculuk yine burada başlamış, Zareh Vorpuni’nin (1902-1980) ye-ni roman üslubu arayışları burada beden bulmuştu. Dolayısıyla, Krikor Bıldyan ve Beyrut’ta yayımlanan Ahegan dergisi (1966-1970) etrafında toplanan genç nesil yazarlar doğal olarak gözlerini Paris’e çevirecek ve adımlarını oraya yönelteceklerdi.
Yazıya girişte Yazarsal edebiyattan bahsettim. Diaspora edebiyatını tanımlarken eskiden kullanabileceğimiz tanımları veya kalıpları bugün aynı rahatlıkla kullanamayacağımız kesin. Diaspora edebiyatının geleneksel bölgeleri sayılan Paris, Beyrut, Halep ve İstanbul gibi şehirlerde son yıllarda yaşanan değişiklikler, toplulukların yer değiştirmeleri, Ermenistan’ın bağımsızlığı sonrası oluşan durum ve Suriye İçsavaşı, yeni tanımlar yapmamızı mecbur kılıyor. Mesela, Halep’te doğan ve üreten şair Maruş artık Kahire’de; Paris’te doğan, eğitimini İstanbul’da alan genç yazar Kristian Patigyan veya Beyrutlu şair Sako Aryan artık Yerevan’da; Beyrutlu romancı Vahe Berberyan ve İşkhan Cinbaşyan ABD’de ise (örnekler çoğaltılabilir), Diaspora Ermeni edebiyatını şimdiye kadar yaptığımız gibi ülke veya topluluk bazlı bir sınıflandırmaya değil, daha farklı bir ayrıma tabi tutmak durumundayız. Bence direkt yazarı temel alan bir yaklaşım benimsemek belki de en uygunu olacak, ki bu da Diaspora Ermeni edebiyatının her halükârda yeniden tanımlanması gerekliliğini kaçınılmaz olarak ortaya koyacakır.
Bitirmeden önce İstanbul Ermeni edebiyatına kısa bir bakış atmamız şart. Batı Ermeni edebiyatının merkezi konumunda olan bu şehir maalesef eski pırıltılı günlerinden epeyce uzak. Kadim bir geleneğe sahip olan İstanbul Ermeni edebiyatı Rober Haddeciyan, Vart Şigaher, Zareh Khrakhuni, İkna Sarıaslan, Mıgırdiç Margosyan, Varujan Barış, Pakrad Estukyan gibi yazarların yanında, bugün Vercihan Ziflioğlu gibi genç şairlere de sahiptir.
Diaspora’daki diğer toplumlarda olduğu gibi Türkiye Ermeni toplumu için de geçerli olan bir husus da dildir. Bugün dünya üzerinde Ermenice üreten, dolayısıyla Ermeni edebiyatı sınırları içinde incelenen yazarlar dışında, yabancı dillerde üreten birçok yazar mevcuttur. Osmanlı döneminde Ermenice harflerle Türkçe yazan Hovsep Vartan Paşa, 1915 Soykırımı sonrasında Amerika’da İngilizce ile üreten William Saroyan, Fransızca ile yazan Vahé Katcha, Henri Troyat gibi, bugün de dünyanın dört bir yanında yabancı dillerle yazan Ermeniler var. Romence yazan Varujan Vosganyan, İngilizceyi kullanan Peter Balakian ve Peter Najarian, Türkçe üreten Karin Karakaşlı, Jaklin Çelik sadece birkaç örnek. Yabancı dilde yazan Ermeni yazarlar için Ermenistan Yazarlar Birliği tarafından konferanslar tertiplenmekte ve eserleri Ermeniceye tercüme edilmektedir. Bu durumun tersi de çok ender de olsa mevcuttur; Hemşinli Mahir Özkan’ın yerel Ermeniceyle kaleme aldığı hikâyeler bundan birkaç yıl önce Aras Yayıncılık tarafından yayımlanmış ve okurlar için tam bir sürpriz olmuştur.
Çağdaş Ermeni edebiyatının bugününe yapılan kısa bir bakış aslında bu alanda yeni bir heyecanın var olduğunu gösteriyor. Batı Ermenicesinin geri dönüşü ve Doğu Ermenicesinin bir devlet dili olarak yükselmesi aslında Ermeni edebiyatının bu iki kolunun bir şekilde karşılaşmasını da sağlayacaktır şüphesiz. Toplumsal hareketlilik, Suriye’den yapılan göç, Diaspora’nın farklı topluluklarından Yerevan’a yapılan ziyaretler ve hatta bazen nihai yerleşmeler, Doğu Ermenicesinin hâkim olduğu Ermenistan’da Batı Ermenicesiyle yaratılan bir edebiyatın varlığını göstermektedir az çok. İnternet üzerinden yayın yapan birçok edebiyat sitesi Batı ve Doğu Ermenicelerini kullanan yazarları uzun zamandır yan yana yayımlamakta ve bu eğilim eskiden olduğu kadar abes karşılanmamaktadır. Zaman bize bu hareketliliğin nasıl bir sonuç vereceğini gösterecektir muhakkak. Kanımca, Ermeni edebiyatı için kaygılanma değil, üretim zamandır. 1600 yıllık yazılı bir kültür geleneği hakkında bu tür bir kaygı yersiz bir endişedir sadece.
Söz konusu olan 1915 Ermeni Soykırımı neticesinde oluşan Diaspora’dır. Ekonomik ve sair sebeplerden dolayı Ermenistan Cumhuriyeti’ni terk etmiş yazarlar bu tanımın dışındadır.
İlgilenenler için: Sevan Değirmenciyan, “İstanbul’un Ötesi. Şahan Şahnur’a Giriş”, Roman Kahramanları, Ekim-Aralık 2014, no: 20, ss. 25-30. Şarkısız Ricat, Aras Yayıncılık’ın 2016 yayın programında yer almaktadır.
Yukarıdaki fotoğraf: İstanbul’da Ermenice edebiyatın son elli yılına yön veren isimlerden bazıları, Pangaltı Lisesi’nden Yetişenler Derneği Kültür Komisyonu üyesi olarak toplantı halinde. Soldan sağa: Zareh Khrakhuni, Zahrad, Rober Haddeciyan, Paskal Törenli, Arsen Canyan, Onnik Fıçıcıyan.
Sevan Değirmenciyan
Bu haber oggito.com kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (oggito.com) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(oggito.com). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com