İzmir’i ayağa kaldıran kadim halk: Ermeniler -
İzmir Ermenileri kitabını derleyen Zakarya Mildanoğlu ile 1922 İzmir Yangını öncesi bu kadim halkın ve İzmir`in kaynağına gittik...
İzmir’de yaşamış herkes bilir ki, başka bir havası vardır bu kentin. Sokakları günün hiçbir saati korkutucu gelmez, bir özgürlük hissi doldurur hanımeli kokularının yanı sıra içinizi. Bana sorarsanız bir de kadın şehridir, eteğin kısası, rujun kırmızısı, dekoltenin derin olanı makbuldür. Velhasıl bunlar hep bir yaşam kültürüne tekabül eder, bir geçmiş çağırır. Bunları hep bölük pörçük yakalar, meraklıysa kulak kesilir dinler biraz da araştırırsınız. Ve hep aynı yere çıkar bu girişimlerinizin sonuçları, bir vakitler Ermeniler, Rumlar ve Museviler yaşadı bu kentte. Aras Yayıncılık, “Ege kıyılarının yitip gitmiş sakinlerini”, İzmir Ermenileri kitabında karşımıza çıkarıyor. Hinterlandın tamamını, sosyal hayatı, ekonomik dinamikleri, kültür dünyası, siyasi bakışıyla çarşaf gibi önümüze seren, bir İzmir hatta Ege tarihi kitabı bu. Kitabı derleyen Sevgili Zakarya Mildanoğlu’yla 1922 İzmir Yangını öncesi bu kadim halkın ve şimdilerde sekülerliğiyle cazibesi artan bu kentin kaynağına gittik. Her geçen yıl izleri sökülüp atılan Ermeniler sahiden İzmir’de yaşadılar mı? Kolay anlatılamayacak zengin bir tarihi yaralarıyla konuştuk. Ilık ılık esti gene İzmir! Pazarınıza katık olsun efendim…
Kitap çok sayıda kaynak, araştırma ve makaleye dayanan kapsamlı bir çalışma. Anlaşılan o dönem İzmir’e bakmak hem Ermenilerin tarihini doğru yorumlamak hem Osmanlı politikalarını sağlıklı okumak için kilit bir yerde duruyor. Okurlarımız için fikir vermek üzere, İzmir Ermenilerini özgün kılan nelerdi?
Elbette. Ermeniler İzmir’e esasında geç tarihlerde geliyor. 1070’lerden sonra anayurtlarından, yani bizim tarihi Ermenistan olarak adlandırdığımız Doğu Anadolu’daki bölgeden adım adım İzmir’e geliyorlar ve bir koloni oluşturuyorlar. Oldukça zengin bir koloni ama sadece maddi varlık olarak değil. Ağırlıkla eğitim, basın-yayın olmak üzere pek çok alanda zenginlik barındırıyor bu koloni. Yirmi küsur gazete çıkarıyor, yüzlerce kitap basıyorlar. Ve aynı zamanda Avrupa’ya da açık bir ticari koloni halindeler. Kendileri dışında çok sayıda Avrupalı var aralarında; Fransızlar, İtalyanlar. Onlarla birlikte bir ortak yaşam var İzmir’de. Belki İzmir’i hep birlikte ayağa kaldırıyorlar denebilir.
Zenginliklerinden biri basım-yayın dediniz, bu eğitime işaret ediyor. Kitapta da görüyoruz ki eğitime ziyadesiyle eğiliyorlar. Ermenilerin bu anlamda gelişkinliğinden ve bunun kaynağından bahseder misiniz?
Öncelikle köklerine bakmak gerekiyor. Ermeni alfabesinin 400’lü yıllarda keşfedildiğini ve basım-yayın hayatının el yazması da olsa 400’lü yıllarda başladığını, 1500’lerde ilk matbu kitaplarını yayınladıklarını düşünürseniz nasıl güçlü bir gelenek olduğunu anlarsınız. Öte yandan Ermenilerin, özellikle gençleri, o tarihlerde okumak için Avrupa’ya gidiyor. Paris, Londra, Viyana, Berlin gibi şehirlerde, farklı alanlarda eğitim alıp tekrar dönüyorlar. Ve oralarda Fransız Devrimi, Paris Komünü ya da Londra’daki işçi hareketleri gibi sosyal ve siyasal olaylarla tanışıyorlar. Hatta bazıları alan değiştiriyor. Mesela, tıp eğitimi için gitmiş, bir bakıyorsunuz felsefeci olup gelmiş (Gülüyor). Tabii Avrupa’da dünya edebiyatının çağdaş örneklerini -Victor Hugo, Stendhal gibi bizim klasik olarak adlandırdığımız- çoğunu okumuş olarak dönüyorlar. Bir de 3-4 yabancı dil öğrenmiş olarak... Şunu da belirtmek gerek, eğer Ermenilerde basın-yayın dünyası diyorsak Ermeni tüccarların katkısını atlayamayız.
Avrupa Ermenileri için bile merkez İzmir. Bunun büyük payı liman ticaretiyle ilgili olabilir mi?
Bir liman şehri İzmir ve Ermeniler, enternasyonal bir halk. Dünyanın 77 ülkesiyle bağları var. Bu bağlantı da tüccarları sayesinde kuruluyor, doğru. Avrupa’dan pek çok ürün buraya getiriliyor. Yine o dönemde Anadolu’dan, özellikle kurutulmuş meyve-sebze türü şeyler ihraç ediliyor. Hepsi İzmir üzerinden Avrupa şehirlerine gidiyor. Anadolu’daki dağıtım ağı Ermenilerin elinde. İzmir Limanı’na geldi bir mal da kim dağıtacak onu. Hatay’daki bakkala, Kars’taki esnafa kim ulaştıracak bu ürünleri? Bunun için gereken ağı, kervanlar aracılığıyla Ermeniler kuruyor. Bu Ermenilerin ortak özelliği aslında, İzmir’e özgü değil. Daha doğrusu Ermeniler kapitalizmle erken tarihte tanışıyorlar. Ciddi bir sermaye birikimleri oluyor. Pek çok şirketlerinin Avrupa’da hatta Amerika’da hatta Uzak Doğu’da şubeleri var. Dokumacılık alanında etkililer. Yine değerli taşların işlenmesi ve ticareti var. Ermeniler tüm bu alanlarda önemli bir aktör yani.
Osmanlıca da Rumca da Ermenice de konuşan bu toplum, ticarette çok başarılı, basım-yayın da gelişkin. Peki neden dil açısından ve siyaseten hegemonik olmaya çalışmıyorlar?
Bu noktada yeniden tarihe bakmak gerekiyor. Ermenilerin, hiçbir zaman doğru düzgün bir devletleri olmamış, biraz ona bağlı. Sürekli bölünmüş, parçalanmış, birkaç devletleri birden olmuş ama merkezi bir yapıları olmamış. Zaman içinde Ermenistan dediğimiz o bölgede egemenliklerini tümüyle kaybetmişler açıkçası. 1070 tarihinden itibaren kimi krallıklar falan var ama onlar da anayasası, ordusu olan bir özellikte değil. Askeri güç süreklilik için belirleyici tabii. Mesela bir Kilikya Krallığı var; Adana’dan kuzeyde Sivas’a kadar uzanan 400 yıllık bir tarih. Pek bilinmez ama kültürel açıdan ve Avrupa’yla ilişkiler açısından önemli bir krallık. Ermeni tarihinde daha çok prenslikler var. Bir de barışçıl bir halk olması da burada belirleyici. Gideyim de bir yeri işgal edeyim, topraklarıma katayım anlayışı yok Ermenilerde. Bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi? Hangi açıdan baktığımıza bağlı.
Kitapta yer alan “Geç Dönem Osmanlı Smyrna’sında Ermenilerin Toplumlararası İlişkileri” makalesinin yazarı Herve Georgelin, Fransız Bilim Adamı Vital Cuinet’i referans göstererek “Ermenilerin milliyetçi duygulardan yoksun” olduğunu söylüyor. Siz ne dersiniz? Herhangi bir halk için bu sahiden olanaklı mı?
Çok parçalı olmaları sahiden bunda etkili. Dünyanın çok farklı yerlerinde onlarca kolonileri var. Düşünsenize, ilk Ermenice gazete Hindistan’da çıkmış. 1794 tarihinde yayınlanmış. Bu güçlü bir koloni olduklarını gösteriyor. Hâlâ Hindistan’da üniversiteleri var. Ha milliyetçilik Ermeniler’de yok mu? Var. Bu tip kavramların biraz pozitif yanları da var. O milliyetçilikten ne anladığımızla da ilgili. Milletperver olmak farklı bir durum milliyetçilik hatta onun da aşırı uçlarına varmak ayrı. Ermeni siyasi partileri de milliyetçi değiller. Ne Taşnaklar ne Hınçaklar milliyetçi. Üstelik daha sosyalist, ileri düşüncelere sahip partiler. Böyle bir millet işte, niyesi tam yok. Ama bu biraz din dediğimiz olguya da bağlı. Dünyada Hristiyanlığı ilk kabul eden millettir Ermeniler. Bu nedenle Bizans, epeyce zulmediyor. Ermenilerin Hristiyanlığı kabul etmeden önce de bir yaşamı var, pagan dönemi. Çok tanrılı dönem. Dağ, taş, kuş, böcek hepsi Ermenilerin tanrıları. Bugün de pek çok gelenek görenek o döneme dayanır. Ve rengarenk bir dünyaları vardır. O nedenle de daha hoşgörüyle bakan bir millet haline gelmişler. Elbette insanlık o kadar kötü şeyler yaşadı ve yaşamaya devam ediyor ki, böyle bir durumu kavramak zorlaşıyor.
Anadolu Ermenileri, İzmir Ermenilerinden daha önce baskı, sürgün ve katliamla tanışıyor. İzmir Ermenileri ile Osmanlının hukuku nasıldı?
İzmir Payitahtan uzak biraz. Osmanlı’nın merkezine İstanbul’a yani. Her şeyi İstanbul’dan idare ediyor Osmanlı. O nedenle İzmir’de sadece Ermeniler değil Rumlar, Museviler hatta Türkler bile biraz daha özgürler. İzmir’le yeterince ilgilenemiyorlar; hizmet götüremiyor. Oysa Osmanlı için İstanbul kadar da önemli bir kent. İzmir de saraya müracaat ediyor ve biz burada şehir yönetimi açısından özerk bir yapı oluşturalım diyor. Uygun bulunuyor. Ermeniler, Rumlar, İtalyanlar, Fransızlar ortak bir komite oluşturuyor. Hatta komitede sayılar belli, hangi milletten kaç kişi olacağı.
Herhalde böyle olmasında İzmir’deki ticari hareketliliğin de payı var?
Olmaz mı! Hangi alanı ele alırsanız gelişmiş bu anlamda. Örneğin dokumacılık, Basmahane var. Hatta bazı uyanık Ermeniler padişaha müracaat ediyorlar. Diyorlar ki: “Bu basma işini bize ver. Bizim dışımızda başka kimse üretmesin” diyorlar ve onu da alıyorlar. Özel bir fermanla İzmir bölgesinde uzun yıllar boyunca basma işini sadece Ermeniler yapabilir oluyor ve her basmada özel bir mühürleri kullanılıyor. İzmir’deki meşhur Basmahane’nin kurucuları, yaratıcıları Ermenilerdir. Aslında bir nevi ilk tekelleşme örneğidir bu.
Osmanlı kapitali azınlıkların eline nasıl bu kadar bırakıyor?
Yok başka çünkü. Müslümanlar ticaret yapmıyor. Zinhar, günah! Hâlbuki bilmiyorlar ki Muhammed ticaret için savaşmış. Müslümanlık artı Türklük yani Osmanlı’da çok matah bir millet değil. İkinci sınıf, hor görülen kesim Türkler o dönem. Osmanlı devletine borç veren Ermeni sarraflar var İstanbul’da. Öyle düşünün.
Yasal zeminde Ermeniler için durum nedir?
1860 tarihinde Ermeniler bir anayasaya sahip oluyorlar. Adına resmen anayasa demek yerine nizamname deseler de oluyor. Ermeniler iç işlerinde tamamen özerk, eğitimlerinde, ticaretlerinde, kiliselerinde özerk oluyorlar. Sadece beş güvenlik merkezi Osmanlı Devleti’ne bağlı. Kendi mahkemeleri var. Ermeniler vergi topluyor. O anayasa çerçevesinde, 1915 soykırımına kadar Ermeniler her şeylerinde özerk.
1915 Soykırımı’ndan 1922 Yangını’na kadar geçen yıllarda İzmir Ermenileri ne yaşıyor?
Anadolu’daki diğer vilayetlerdeki gibi yoğun bir sürgün yok ama İzmir’de de var. Ermenilerin yoğun olarak kaldıkları, kaçıp sığındıkları tek nokta diyebilirim. Sonrasında özetle Türkleştiriyorlar İzmir’i. O yangının anlamı odur. Çünkü daha önce 1909’da Adana katliamı oluyor. Ondan önce 1869’larda Anadolu’da; Muş’ta, Sivas’ta, Van’da katliamlar oluyor. Adı isyan olarak anılıyor ama bunların hepsi katliam.
Sahi Türk tarih kitaplarına bakarsak, “Ermeni çetelerinin isyanı” hepsi.
Ermeni çeteleri derler evet. Hâlbuki Anadolu Ermenilerinin çok temel bir sorunu var; can ve mal güvenliği... Uzun süre, çok çaba sarfediyor Ermeniler bu can ve mal güvenliği sorununun çözülmesi için. Hükümet sürekli taahhütte bulunuyor; “Tamam biz Anadolu’da sizin can ve mal güvenliğinizi sağlayacağız. Kürt yağmalarından, Çerkeslerin yağmalarından sizi kurtaracağız, gerekli güvenlik önlemlerini alacağız” diyor. Ama bir türlü almıyor. İşte en son Berlin Konferansı’nda, bütün Avrupa Devletlerinin önünde söz veriyor Osmanlı Hükümeti. Hatta müfettişler geliyor buraya can ve mal güvenliğinin sağlanıp sağlanmadığını denetliyorlar. Ancak Osmanlı kurtuluş olarak 1915’i görüyor. Sırayla doğudan başlıyor bu katliamlar.
Peki Osmanlı’nın azınlık politikasını değiştiren ne oluyor? Ne oluyor da, sürgün, mübadele, katliam dönemi başlıyor?
Ulus devlet kavramı geliyor. Osmanlı bitiyor, imparatorluk zihniyetiyle ayakta kalmak mümkün değil. Bir ulus devlet oluşturma kararı veriyor İttihat Terakki dediğimiz zihniyet. Bu süreçte Almanların rolü çok büyük. Bir mühendislik ürünü. “Bu Kürt meselesi çözülür mü?” dediğimizde o tarihlere bakmalıyız. Pek çok paralellik var aralarında.
ERMENİCE ‘SEFİLLER’ 8 BASKI YAPIYOR
İzmir’deki okullarında nasıl bir eğitim tarzı benimsiyorlar peki?
İzmir’de çok okulları var ama iki tanesi temel sayılır. Bir tanesi Mesropyan olarak adlandırılan okul. Bu okuldaki öğretmenlerin önemli bir kısmı, ciddi bir pedagojik eğitimden geçmiş isimlerden oluşuyor. Bildiğimiz klasik eğitim sisteminin dışında davranıyorlar. Örneğin; sınav sistemini kaldırıyorlar, dayağı yasaklıyorlar. Rahat bir eğitim anlayışları var anlayacağınız. Ağırlıklı olarak da yabancı dil eğitimi veriyor Mesropyan. Bu okuldan pek çok ünlü isim; yazar, çizer, siyasetçi, sanatçı, tüccar yetişiyor. Burası aynı zamanda da tercüman okulu olarak anılıyor. Klasik eserler bu okuldaki öğrenciler, öğretmenler tarafından çevriliyor, yayınlanıyor. Söylediğim zaman herkes şaşırıyor, örneğin Victor Hugo’nun Sefiller’i, Ermenicede 8 baskı yapıyor. İnanılmaz. Yine o tarihlerde birisi Marx’ın eserleriyle tanışıyor ve Kapital’i Ermeniceye çeviriyor. Ne yazık ki bir örneği kalmamış. Çünkü o İzmir yangınında her şey yakılıp, yıkılıyor. Kayıtlarda var ama matbu hale getirilip getirilmediği de belli değil. Ve ikincisi ünlü bir kız okulu var, Hıripsimyan Kızlar Okulu. Daha önce de söylediğim gibi Ermeni ileri gelenleri, zenginleri eğitime çok önem vermiş. Hatta bazıları özellikle kızların eğitimini öncelemiş, “Kızlar okulu açacaksanız vereceğiz para” diye şart bile koşmuş.
EFELER NEREDE ERMENİLER NEREDE?
Kapağa nasıl karar verildi?
Yayınevimizle karar verdik. Bir Anadolu geleneğini simgeliyor o fotoğraf. Yöresel kıyafetler, elde silahla fotoğraf çektirmek bir dönem yerel bir gelenekti. Ermenilerde de vardı diğer halklarda da. Klasik bir şey olmasından ziyade, efeler nerde, zeybek nerde, Ermeniler nerde, ne ilişkisi var denecek çarpıcı bir şey olsun istedik. Mademki İzmir’in yerel tarihini konuşuyoruz, orada öyle bir gelenek varsa neden kullanmayalım diye düşündük.
BANA BURADA BİR TANE ERMENİ GÖSTEREBİLECEK VAR MI?
Kitap fuarında İzmirlilerle buluştu kitap. Nasıl karşılandı? Aklınızda kalan notlar neler oradaki söyleşi ve imzadan?
İlk gün sunum çok kalabalık oldu. İkinci güne de söyleşi kondu. İki gün de ben stantta da kaldım. Her yerde karşılaştığım soyağacı soruları geldi. İzmir’deki Ermeni nüfusu soruldu. Dedim ki, “Bak Osmanlı’da 1922’den önce nüfus sayımları yapılırdı. Ermeniler açısındansa iki nüfus sayımı vardı. Birincisi Osmanlı Hükümetinin resmen yaptığı nüfus sayımı. İkincisiyse Ermeni Patrikhanesi’nin sayımı. Genellikle yakındır birbirine. Uçurum olanlar da vardır. İzmir enteresan. Rakamlar birbirine çok yakın. Biri 22 bin küsur, birisi de 23-24 bin arası. Yani Osmanlı diyor ki 22 bin Ermeni vardır. Bana burada bir tane Ermeni gösterebilecek var mı? Benim bildiğim kadarıyla yok. Benim bildiğim bir kişi var onu da buraya gelin gönderdik”.
Ayşen GÜVEN
Bu haber evrensel kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (evrensel) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(evrensel). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com