14 Kasım 2016
“Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey”
Beylik hikâyeler vardır ya, anlatılmaktan eskimiş, duyuldukça kıymetini yitirmiş, ben o hikâyeleri çokça hatırlarım. Mesela, karaya vuran denizyıldızlarını tekrar denize atan adamınki gelir aklıma hep. Hikâyede, yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca, bunun, sahile vuran denizyıldızlarını okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır:
- Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?
Genç adam yanıtlar:
- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler.
Yazar sorar:
- Kilometrelerce sahil, binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki?
Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır:
- Onun için fark etti ama...
Kulağa çok basit gelse de, galiba bu berbat dünyayı ayakta tutan böyle adamlar var. Onları tanımak ilham verici olabilir. Geçen hafta İstanbul’da ‘Geri Ver’ başlığı altında yapılan YEDİ konferansında böyle insanlar gördük.
Ayşe Tükrükçü hikâyesini anlatırken kendimden utandım. Aile içi cinsel istismardan geneleve, dayaktan sokaklarda yatmaya varan, yenik başladığı hayatını, Beyoğlu’nun arka sokaklarında evsizlere çorba yapıp dağıtarak işe yarar hale getirmişti. Şefkat-Der gönüllüsü olarak başlattığı ‘Çorbada Tuzun Olsun’ hareketi, onlarca gönüllüsüyle her gün yüzlerce evsize çorba dağıtıyor.
Al Crisci İngiltere’de High Down hapishanesinin yiyecek müdürüyken, hapishanede mutfak eğitimi almış hükümlülerin çıktıklarında iş bulamadıklarını ve pek çoğunun tekrar suç işleyip hapse döndüğünü fark eder. 2009 yılında ‘The Clink’ adını verdiği projesini hayata geçirir. Eğitim alan eski hükümlülerin hapishane restoranında çalışmasını ve restoranın başarılı bir işletme olmasını sağlar. Bugün The Clink bünyesinde dört restoran, iki bahçıvanlık programı ve bir catering servisi yer alıyor. Bu sayede, tekrar eden suç oranın %87 düştüğü görülmüş.
Arash Derambarsh, Fransa’daki marketlerin, son kullanım tarihi yaklaşmış ürünleri imha etmesini kafasına takmış bir belediye meclisi üyesi. Marketlerin bu ürünleri imha etmesini yasaklatmayı başararak bu yiyeceklerin çeşitli kurumlara ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasını sağlayan kampanyayı başlatmış. Onun başlattığı hareket tüm Avrupa’da ilgi uyandırmış, kampanyası Fransa’da kanunlaşmış.
Son konuşmayı, bu yıl dünyanın en iyi şefi olarak gösterilen Massimo Bottura yaptı. Geçen yıl Rio Olimpiyatlarında kullanılmayan ve muhtemelen çöpe gidecek yemeklerin değerlendirildiği, hâlâ faaliyet gösteren Refettorio Gastromotiva’yı kurmuştu. Koluna yeni yaptırdığı dövmede ‘daha fazla bahane yok’ yazıyordu.
Bunları dinlemek, bu yangın yerinde bile hâlâ bir şeyler yapılabileceğini düşündürdü bana.
Belli ki bir kurtarıcı çıkmıyor, çıkan ‘kurtarıcılar’ ise kurtarmak dışında her şeyi yapıyor. Belli ki bir devrim bütün acılarımıza ilaç olmuyor. Belli ki yaşadığımız memleket her geçen gün daha büyük bir yangın yeri haline geliyor ama hâlâ yaşıyoruz. Hâlâ umut var. Başkalarından daha fazla şansı olanlar, dünya nimetlerinden kendi paylarına diğerlerinden daha fazla düşmüş olanlar geri vermeye başlarsa, yaşadığımız yer daha iyi bir yer olur sanırım.
Belki de, bahane aramadan, ayağa kalkıp ne yapabiliyorsak onu yapmanın, biraz geri vermenin vakti. Bir kişiye iyiliğimiz dokunsa yeter. O farkına varmasa bile bize iyi geleceği, kesin bilgi. Yayalım lütfen.
Agos