Ermeni Kızların Ünye’ye Mirası: Ünye Lokumu - Gündem
24 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Լուսնակ / Ժամ : Մթացեալ

Gündem :

31 Ekim 2016  

Ermeni Kızların Ünye’ye Mirası: Ünye Lokumu -

Ermeni Kızların Ünye’ye Mirası: Ünye Lokumu Ermeni Kızların Ünye’ye Mirası: Ünye Lokumu

Cafer Sarıkaya’yla, ‘Lokum Kaldı Yadigâr: Karadeniz’deki Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler ve Bir Lezzetin Direniş Öyküsü’ tebliğini vesile bilerek Ünye’yi, Ermenileri, yetim kızları ve onlardan yadigar kalanları konuştuk.

İnsanın ‘memleketlisinin’ yani bir hemşerisinin olmaması üzücü. Kardeşsizlik gibi. Kötüsü, kardeşi ya da hemşerisi olan birine bu boşluk duygusunu anlatmak da pek mümkün değil. Hiç tadamadığı şeylere yine de özeniyor, ihtiyaç duyuyor bazen insan. Cafer Sarıkaya’nın ‘Lokum Kaldı Yadigâr: Karadeniz’deki Müslümanlaş(tırıl)mış Ermeniler ve Bir Lezzetin Direniş Öyküsü’ tebliğini ilk kez okuduğumda ‘hemşerisizliği’ hatırlamıştım, çünkü Sarıkaya, araştırmasında Ünye’den, yani Soykırımdan sonra kocaman aileden tek kurtulan ve yetim kalan annemin anneannesinin memleketinden bahsediyordu. Ailesi gözleri önünde katledilen büyük anneannem ya da biz Ünye’ye hiç gitmedik, sadece onun çocukluk ‘anıları’ ve kimin gönderdiğini hâlâ bugün bile anlayamadığımız ‘Ünye Fındığı’ ile tanıdık memleketimizi.

Cafer Sarıkaya Yerevan’a geldiğinde bana ‘Ünyeli Cafer’den’ başlığı taşıyan bir tanışma e-posta gönderdiğinde, onun da ‘teorik hemşeriliğimizin’ farkında olduğunu hissettim. Böylece tanışabildiğim ilk hemşerim Sarıkaya ile Ünye’yi, Ermenileri, yetim kızları ve onlardan yadigar kalanları konuşma fırsatı bulduk.

Ünye’de Ermeniler konusu ile ne zaman ve nasıl ilgilenmeye başladın?

Ünye’deki evimiz eski Rum mahallesindeydi. Çocuktum, evimize yakın bir Rum kilisesinin önünden her geçtiğimde bu kilisenin neden orada olduğunu ve kullanılmadığını merak ediyordum. Bunu babaanneme sorduğum zaman daha önce Ünye’de Rumların ve Ermenilerin yaşadıklarını ama şimdi olmadıklarını söylemişti. Daha önce olan bu Rumlar ve Ermeniler neden yoktular? Böyle bir merakla başladı bu konuyla ilgilenmem. Üniversite çağında babaannemin 19. yüzyılda Kafkaslar’daki göçler sonucunda Çarşamba’ya gelen Çerkeslerden, anneannemin Ünye’ye gelen Gürcülerden; Türk olan büyük dedemin ikinci eşinin ise, 1915’te evlendikten sonra Zeliha ismini alacak olan, Mari isminde bir Ermeni olduğunu öğrendikten sonra bu konuyla ciddi bir şekilde ilgilenmeye başladım.

Mari ile kan bağın yok ama hikâyesini öğrenince ne yaptın?

Çok şaşırdım. Neden daha önce söylemediniz dedim, büyükler üzüldüğümü sanıp “Aman burada çok var öyle gelinler hem anne tarafından, mühim değil” dediler. Araştırmaya başladım, 1924 Nüfus Mübadelesi öncesinde bütün Karadeniz kıyısında olduğu gibi, Ünye de Ermeni ve Rum nüfusun yoğun olarak yaşadığı yerlerden biri olduğunu anladım. Kasabanın daha çok kırsal alanda yaşayan Ermenileri, dokumacılık, dericilik, ayakkabıcılık gibi zanaat işleri ve ticaretle uğraşmışlar.

Ünye’de şu anda Ermenilerden kalan ne var? Korunabiliyor mu?

(Cebinden fotoğraflar çıkarıyor) Ünye’nin Ermeni ve Rum mahalleleri, yıl 1954. O tarihte halen kullanılmakta olan, Ermenilerin ve Rumların evleri, Karadeniz Sahil Yolu’nun inşa edilmesiyle, tamamen yok olmuş. Şu ev benim dedem tarafından, mübadele öncesinde ailesiyle birlikte şehirden ayrılan bir Rum balıkçıdan satın alınmış. 1950’lerde bu Rum balıkçının çocukları bir yaz ayında Ünye’ye gelerek evi görmek istemişler ancak fındık zamanı köyde oldukları için kapıyı açan kimse olmayınca komşulara evin şimdiki sahiplerinin nerede olduklarını sormuşlar ve gitmişler.

Bu fotoğraf ise 1955’de çekilmiş. Sol üst köşede, yıkılan Rum kilisesi ve etrafındaki mezarlığın üstüne inşa edilmekte olan ortaokul binası görülüyor. Aynı şekilde 1936’da, Ordu’da cemaat ve görevinin başında papazı varken Ordu valisi Bekir Sami Baran’ın isteğiyle oradaki kilisenin yıkılması kararı verilmiş ancak kilise çok sağlam yapıldığı için tamamıyla yıkılamamış. Ben de 1990-1993 seneleri arasında ortaokulu bu okulda okurken buranın yıkılan bir Rum Kilisesi ve etrafındaki mezarlığın üstünde olduğunu bilmiyordum daha sonra bunu öğrendiğim zaman çok şaşırdım. Aynı ortaokulda daha erken dönemlerde okuyanlar ise okulun duvarlarında kemik parçaları gördüklerini anlattılar.

Anlayacağın, bugün Ünye’deki Ermeni ve Rum varlığı birkaç ev ve kiliseden ibaret. Tehcir sonrasında üç Ermeni aile gelmiş, ancak bir süre sonra onlar da Ünye’den ayrılmışlar. Bu ailelerden, Terzi Maksut Usta’nın dört oğlundan sadece 1924 doğumlu Minas Ahbap hayatta ve İstanbul’da yaşıyor. Ünye’de terzilik yapan bir başka Ermeni olan Levon Baygın’ın iki oğlu ve bir kızı ise Kanada’da. Cumhuriyet döneminde Ünye’de yaşayan diğer Ermeni ailenin mensuplarından, tenekeci Mıgırdiç Gülezyan’ın hiçbir çocuğu hayatta değil, torunlarının çoğu Avrupa ve Amerika’nın çeşitli şehirlerine dağılmış durumda. Mıgırdiç Usta’nın torunlarından, Berç ve Aret Gülezyan kardeşler ise halen Ünye’de yaşıyorlar. Ben Ahbap ve Gülezyan ailesinin en yaşlı iki yaşayanı ile görüştükten sonra her ikisi de vefat ettiler. Baygın ailesinden ise kimseyle görüşemedim. Ünye’de yaşamış olan bu üç Ermeni aile çeşitli toplumsal ve siyasal sebeplerle şehirden ayrılmış.

Ünye Lokumu

Sarıkaya: Un, şeker, yumurta ve yağın yanı sıra, isteğe göre yoğurt, kaymak ya da sütle hazırlanan, Ünye’de yaşayan Ermenilerin Paskalya zamanında yaptıkları bu kurabiye, bugün ‘Ünye lokumu’ olarak bilinmekle birlikte, özellikle Ramazan ve Kurban bayramlarında misafirlere ikram edildiğinden, ‘bayram lokumu’ olarak da adlandırılmakta. 1915 yılında hayatlarını kurtarmak ve yurtlarından uzaklaşmamak için Müslüman olan ya da olmak zorunda bırakılan Ermeni kadınlar sayesinde bugüne kadar gelebilmiş. Ermenilerin bir zamanlar Paskalya yortuları için yaptığı lokumların, Ünye mutfağı ve kültürünün bir parçası olarak yaşamaya hala devam ediyor. Müslümanlaş(tırıl)mış kadınlar, torunlarından ve çocuklarından saklasalar da, bir geleneği kendi aralarında sessizce yaşatmış, kutsal günlerini unutmamaya çalışmışlar. Eskiden yalnız bayramlarda, evlerde hazırlanıp mahalle fırınlarında pişirilen bu lokumlar, bugün Ünye’deki fırınlarda ve pastanelerde de yapılan, Ünye’yi ziyaret edenlerden ilgi gören, turistik ve ticari açıdan önem taşıyan bir yiyecek.

Hazırlayan: Güzin Sarıkaya

Ermenistan’a ilk ne zaman geldin? Burada kullanabilecek materyal bulabildin mi?

Ermenistan’a ilk kez Mayıs 2015’te Hrant Dink Vakfı’nın sağladığı Türkiye-Ermenistan Seyahat Fonu’ndan aldığım destek ile geldim. Ermenistan Milli Kütüphanesi ve Erivan Devlet Üniversitesi’nde çalıştım. Az da olsa kullanabilecek materyal buldum. Ermenistan’a daha sonra çokça kez hem araştırmalarıma devam etmek hem de uluslararası konferanslara katılabilmek için geldim.

En çok yararlandığın kaynak sözlü tarih anlatıları mı?

Evet, sözlü tarih anlatıları benim çalışmam için çok önemli. 1915’de tehcir koşullarına dayanamayacak kadar küçük olan çocukların, gizli olarak bazı ailelere veya komşulara, sonradan alınmak üzere, emaneten bırakıldığı konusunda…

Tebliği metninde ‘Soykırım’ kelimesini kullanmamanın sebebi bunun bir soykırım olduğunu düşünmemen mi yoksa farklı ‘hassasiyetler’ ve ya çekinceler mi var?

Ben durumun insani açıdan ne kadar büyük bir felaket olduğunu anlatmanın derdi içerisindeyim. Olup biteni anlatmak ve kararı okuyana bırakmak istiyorum. Bunlar oldu diyorum; kötü, dayanılmaz şeyler oldu. Demin bahsettiğim komşulara bırakılan çocukların aileleri hiçbir zaman dönememiş, emanet bırakılan çocuklar Müslüman ailelerin yanında, Türk gibi yetiştirilmiştir. Ünye’de, kendi ailemde ve tanıdığım bazı diğer ailelerde, bu şekilde büyütülmüş çok sayıda çocuk var.

Hikâyelerden birine göre, tehcirden yıllar sonra Ünye’ye dönen Ermeni bir kadın, beş yaşındayken orada bıraktığı kızı Arpi’yi bulur, onunla Ermenice konuşur, onu Fransa’ya götürmek ister ama Müslüman biriyle evlendirilmiş ve çoluk çocuk sahibi olmuş olan Arpi, Ünye’den ayrılmak istemez. Gözü yaşlı anne, kızını ve torunlarını öpüp koklar, eski komşularına ve Ünye’ye veda eder. Üç ay sonra Paris’ten gelen bir mektupla, yaşlı kadının Ünye’yi ve kızını sayıklayarak hayata veda ettiği bildirilir.

Ben henüz üniversite yıllarındayken ablam, sen tarih okuyorsun şu işin aslını biliyor musun, anlatsana demişti 1915’i kastederek. Ulaşabildiğim, bazı hikâyeler anlattım ona, dayanamadı “tamam” dedi, yeter anlatma... Yapmak istediğim bu, bu acının, yükün büyüklüğünü anlatabilmek.

Olayları isimlendirmediğin için daha çok kişiye ulaşabilmek. Konu seni derinden etkilediği için mi bu yolu seçtin? İlk andan beri hissetin mi bu acıyı?

Tabii ki hissetim, yaşadığınız yerde Ermeniler varmış şimdi yoklar. Etrafınızda ninesi Ermeni olan ve gizleyen bir sürü insan var, hissetmemeniz mümkün değil. Ama araştırdıkça birçok şeyi aslında biliyorum diyenin de konuya tam hakim olmadığını anlıyorsun. Bu konuyu ilk çalıştığımda çocuklar bırakıldıklarında “beş yaşındalarmış” gibi cümleler kullanırken, aklımdan o yaşta çocuk hatırlamaz diye geçiyordu. Yani o cümleleri yazarken, daha rahattım. Ablam doğum yaptıktan sonra, bebeği ile ilişkisi gözümün önünde gelişti. Bebek henüz 6-7 aylıkken annesinin yanından ayrılmasına tahammül edemiyordu. Ablam nereye, bebek oraya, ev içinde bile. Tuvalete bile gittiğinde kapıyı açık bırakıyordu bebek onu görsün diye. Bir gün bunu gördüğümde aklıma o “beş yaşındaki Ermeni çocuklar” geldiler. Annelerinden ayrılmak zorunda kalan, hatırlamaz dediğimiz çocuklar... O acıyı işte o an çok şiddetli hissettim. Konuya bakışım tamamen değişti.

Ne oldu Ünye’deki o yetim kalan kızlara?

Müslüman aileler tarafından sahiplenilen ya da alıkonan Ermeni kadınlar ve çocukların çoğu o şekilde yaşamaya devam edip, o şekilde öldüler.

Müslüman olarak mı?

Orası net değil. Geride kalanlar ile konuştuğunuzda aynı kadın için “Bizden daha Müslümandı, namazında niyazındaydı” diyenlerin yanında “Odasına gider gizli gizli kendi duasını ederdi” diyenler de oluyor. Daha acı olan, bazı durumlarda bu kadınlar daha sonra ilk eşleri ya da aileleri tarafından bulunmuş ve götürülmek istenmiş. Gidenler olduğu gibi Müslümanlar ile evlenmiş olan Ermeni kadınlar, eski kocaları tarafından kabul edilmelerine rağmen onlara dönmemiş. Artık ayıptan mı utançtan mı, farklı bir sebepten mi bilemiyorum. Bugün Türkiye’de Müslümanlaştırılmış Ermeni çocukların çocukları ve torunları, çoğunlukla, anneleri ya da nineleri hakkında konuşmayı kesinlikle istemiyor, çok azı ise bazı anılarını anlatıyorlar sadece.

Senin bilimsel olarak ilgilendiğin ama Ermenilerin kişisel tarihlerini yazan bu olaylar onları nasıl etkiliyor sence?

Bir arkadaşımla, Lübnan’da Aralık 2011’de Byblos’tan Beyrut’a dönmek için otoyoldan minibüse bindik. Arkadaşımla bir fotoğraf çektirmek istedik. Biz fotoğrafımızı çektirirken arkadan Türkçe “fotoğrafta biz de çıkıyor muyuz?” diye soran bu kadınlarla koyu bir sohbete giriştik. Ermeni kadınların minibüsten inerken bizi kahve içmek için evlerine davet ettiler. Onlar 1915’te çoğunluğu Adana, Maraş, Antep ve Urfa’dan ayrılmak zorunda olanların torunları; dedeleri ve büyük anneleri Beyrut’ta da Türkçe konuşmaya devam ediyorlar, Türk dizilerini izliyorlar. Ama “Türkiye’ye hiç geldiniz mi?” dediğimde cevapları “Hayır”, “Gelmeyi düşünüyor musunuz” sorusuna ise cevapları yine “Hayır”.

Bazı şeyler kolay unutulmuyor, unutulamıyor kuşkusuz. İstanbul’da görüştüğüm kişilerden, aslen Sivaslı olan Bercuhi, ablası Margaret’in Vahan’la evlenmesinden sonra Ünye’ye yerleşmiş ve lise eğitimini orada tamamlamış. Bercuhi Temir, eğitim amacıyla, zorunlu olarak Ünye’ye gittiğini, bu şehirde çok zor zamanlar yaşadığını, kendisine sık sık ‘gâvur’ denmesinden çok rahatsız ve mutsuz olduğunu anlatmıştı.

Cumhuriyet döneminde Ünye’de yaşayan üç Ermeni aileden birine mensup olan ve 2010’da, 82 yaşında vefat eden Artin Nubar Gülezyan’la, 2008’de İstanbul, Kurtuluş’taki evinde görüşme imkânı buldum. Gülezyan, bu görüşmede, Ünye Anafarta İlkokulu’nda okuduğunu, çok başarılı bir öğrenci olduğunu, ancak Ermeni olduğu için sınıf arkadaşları tarafından dışlandığını anlattı. Arkadaşlarının, arkasından taş atarak ona Ermeni olduğu için küfür etmeleriyle daha fazla baş edememiş; ailesinin kararıyla, anne ve babasının yanından ayrılıp, eğitimini tamamlamak üzere İstanbul’a gelmiş ve bir daha Ünye’ye dönmemiş. Kendisine, çocukların arkadaşlarıyla dalga geçmek için her zaman bir sebep aradıklarını, benim de aynı ilkokulda okuduğumu ve arkadaşlarımın, kekeme olduğum için benimle de sık sık dalga geçtiğini söylediğimde, bana “Kekeme olmak, Ermeni olmak kadar kötü bir şey değildir” dedi. Bu beni çok etkilemişti.

Bu konuyu çalışmaya devam edecek misin?

Şu anda, hala Karadeniz Ermenileri özelinde yurt içinde ve yurt dışında Osmanlı/Türkiye Ermenileri üzerine araştırmalarımı yapıyorum. Özellikle kendi memleketim Ünye üzerinden, 1915 öncesinde ve sonrasında Ünye’den diasporaya dağılmış olan Karadeniz Ermenilerinin izini sürmekteyim. Bu zamana kadar Türkiye dışında araştırma yaptığım ülkeler, Lübnan, İsrail, Filistin, Irak Kürdistanı, Ermenistan, Rusya, Almanya, Fransa ve İngiltere’dir. Özellikle Ünye Ermenileri üzerinde çalışmayı arzu etmem elbette işimi zorlaştırıyor. Belki diasporada Bafra, Samsun, Çarşamba, Terme, Ünye, Fatsa, Perşembe ve Ordu Ermenileri eğer birbirlerini bulmuş iseler akrabalık ilişkileri kurulmuş olabilir. Ünye’de yaşamış Ermeniler hakkında bana yardımcı olabileceklerin cafer.sarikaya@gmail.com adresi üzerinden benimle iletişim kurmaları halinde çok mutlu olacağımı da Agos aracılığı ile belirtmek isterim.

Cafer Sarıkaya kimdir?

Lisans derecesini 2005’te Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ve Tarih bölümlerinden, yüksek lisans derecesini ise, 1893 Şikago Dünya Sergisi’nde Osmanlı tiyatrosuna odaklanan teziyle, 2010’da Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümünden aldı. Aynı bölümde, yerel ve sözlü tarih alanındaki doktora çalışmalarına devam etmekte, Ünye Ermenilerini konu alan tezini yazmaktadır. ‘Kürt Tarihi’ dergisinin yayın kurulunda yer almaktadır.

Agos





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+