06 Haziran 2016
Küçük Prens, hem Ermenice hem de Hemşince olarak Haziran başında aynı anda yayınlandı. Hemşinceye çevrilen ilk çocuk kitabı olma özelliği taşıyan Bidzig Pirens’i Hemşinceye çeviren Mahir Özkan`la konuştuk.
Fransız yazar Antoine de Saint-Exupéry’nin çocuk ve gençlik edebiyatının en sevilen ve yetişkinlerce de önemsenen eserlerinden ‘Küçük Prens’i, Aras Yayıncılık tarafından Ermenice ve Hemşinceye çevrildi. ‘Küçük Prens’, daha önce Türkiye dışında birkaç kez Ermeniceye çevrilmiş olsa da söz konusu çevirilere ulaşmak neredeyse imkânsızdı.
Avukat Luiz Bakar’ın doğrudan Fransızcadan Batı Ermenicesine yaptığı çeviri sayesinde Küçük Prens Türkiye’de ilk kez Ermenice basılmış oldu. Bakar, “Küçük Prens, aslında bir çocuk kitabı olmamasına rağmen her çocuğun okuduğu ve okuması gereken bir eser. Kitabın Batı Ermenicesine çevrilmesiyle, Türkiyeli Ermenilerin de okuma fırsatı olacak” diyerek klasikleşmiş eserin önemin vurgu yapıyor. Kitabın Hemşince çevirisini ise Mahir Özkan üstlendi. Ermenice olarak ‘Փոքրիկ Իշխանը’ (Pokrig İşkhanı), Hemşince olarak ise ‘Bidzig Pirens’ isimlerini taşıyan Küçük Prens, hem Ermenice hem de Hemşince olarak Haziran başında aynı anda yayınlandı. Hemşinceye çevrilen ilk çocuk kitabı olma özelliği taşıyan Bidzig Pirens’i, kitabın çevirmeni Mahir Özkan’la konuştuk.
Küçük Prens’i Hemşinceye çevirme fikri nasıl oluştu?
Gor dergisini çıkarmaya başladığımız 2014 sonbaharından itibaren Hemşince yayınlar yapmak gündemimize girmişti. Gor dergisini çıkaran ekip aynı zamanda Hemşince yayıncılık yapacak birikimi de ortaya çıkarmayı hedefliyordu. Böyle bir yayıncılık faaliyetinin temel amacı, sözlü kültürü yazılı hale getirmek olmalıydı elbette. Ancak bunun yanı sıra özgün ürünler üretmek ve klasik bazı eserlerin Hemşinceye kazandırılması da çalışmanın olmazsa olmazları arasındaydı. Bu düşüncelerle bir yandan Hemşince masal, mani, ninni gibi ürünler üretmeye çalışırken, bir yandan da çeviri denemeleri yapmaya başladım. Samed Behrengi’nin ‘Küçük Kara Balık’ adlı eseri ve ‘Küçük Prens’, aklıma gelen ilk eserler oldu. Çünkü hem Küçük Kara Balık hem de Küçük Prens, çocukluğumun ve gençliğimin kahramanlarındandı. Aras Yayıncılık’ın ‘Küçük Prens’i Batı Ermenice yayınlamaya hazırlandığını öğrendiğimde, kendi hazırlığımdan söz ettim ve böylelikle Hemşince ve Batı Ermenice Küçük Prens’in birlikte yayınlanması planlanmış oldu.
Hemşinlilerin anadillerinde kitap okuma talebi bulunuyor muydu?
Anadillerinde kitap okumak, Hemşinliler için alışılmış bir durum değil. Hemşince yayınlanan ilk kitap 2014 sonbaharında yine Aras Yayıncılık tarafından yayınlanan ‘Hemşin Öyküleri’ydi. Ancak ‘Hemşin Öyküleri’nin gördüğü ilgi ve Gor dergisinin Hemşince metinler yayınlaması sonrasında artık Hemşince okumak ve yazmak henüz dar bir çevrede olsa da Hemşinlilerin gündemine girmiş durumda. Komşu halkların, özellikle Lazların yayıncılık alanında gösterdiği başarılar, Hemşinlilerin de anadillerinde yayın faaliyetlerine ilgisini artırıyor. Bu ilk yayınlar Hemşincenin yazılı bir dil olmadığı/olamayacağı algısının kırılmasına da hizmet ediyor. Dolayısıyla Hemşince okuma ve yazmaya olan ilgi gün geçtikçe artıyor ve bu eğilim ivmelenerek sürecek görünüyor.
‘Küçük Prens’ dışında hali hazırda Hemşinli çocukların anadillerinde okuyacakları başka çocuk kitapları da var mı?
Hayır, maalesef başka yayınlanmış Hemşince kitap yok. Ancak Gor dergisinde yayınlanan masallar var. Önümüzdeki dönemde dünya klasik masallarından bir seçkiyi Hemşinceye kazandırmayı düşünüyorum. Ayrıca Nasrettin Hoca fıkralarından bir seçki için de yetmişe yakın fıkranın çevirisini bitirdim. Umarım yakın zaman içinde hem geleneksel Hemşin masallarını hem de dünya edebiyatının klasiklerini Hemşinceye kazandırabiliriz.
‘Bidzig Pirens’i destek olmak için alacak birçok insan var. Fakat okumak için satın alacak kitle sizce nasıl?
‘Hemşin Öyküleri’ kitabının gördüğü ilgiye bakılacak olursa, Bidzig Pirens’in de tahmin ettiğimizin ötesinde bir ilgi göreceğini sanıyorum. ‘Bidzig Pirens’ özel bir eser ve Hemşince yayınlanacağını sosyal medyada duyurur duyurmaz çok güzel tepkiler aldık. Bu tepkilerin satışa da yansıyacağını umut ediyorum.
Hemşince daha çok duyarak öğrenilen bir dil. Okulda öğrenilen bir dille aralarındaki başlıca farklılıklardan bahsedebilir misiniz?
Hemşince bugün UNESCO tarafından yok olma tehlikesi altındaki diller arasında sayılıyor. Maalesef uzun yılların asimilasyoncu politikalar daha çok da Hemşinceyi etkiledi. Hemşincenin yaşadığı ve yeni kuşaklara aktarıldığı mekânlar, bu özelliklerini sosyo-ekonomik nedenlerle kaybetti. Kırsal üretim alanları olan köyler ve yaylalar Hemşinlilerin aynı zamanda kendi kimliklerini, dillerini ve kültürlerini de yeniden ürettikleri yerlerdi. Son 20-30 yılın büyük ekonomik dönüşümleri söz konusu alanların bu eşsiz işlevini yitirmesine neden oldu. Dolayısıyla Hemşincenin bu süreçteki kaybının çok büyük olduğunu düşünüyorum. Kaybın büyümesinde hiç kuşkusuz Hemşincenin hâlâ yazılı dil, eğitimi yapılan bir dil konumuna gelmemesi en önemli etkenlerden biri. Bütün söz varlığının kayıt altına alınması ve eğitim yapılan bir dil haline getirilmesi tek başına yeterli olmasa da, Hemşincenin yok olmasının engellenmesine yardımcı olacaktır.
Okulda öğretilen bir dil olmamasının yarattığı sorunlardan biri de kuşkusuz yazılı materyal üretirken kullanılabilecek standartların tartışılması. Söz varlığının tam olarak ortaya konması, bugün artık kullanılmaz olmuş kelimelerin ve modern yaşamla dile girmiş bazı kavramların, sözcüklerin Hemşinceye kazandırılması bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor.
Önümüzdeki dönemde Hemşince kitaplar yayımlanacak mı?
Evet, hem Hemşince kitaplar hem de Hemşin üzerine kitaplar yayınlanacak. Hemşinlilerin tarihine ilişkin araştırmalar son yıllarda oldukça fazla mesafe aldı. Dolayısıyla bu alanda ortaya çıkan birikimin kitaba dönüştürülmesi, derli toplu bir Hemşin Tarihi kitabı hazırlanması bir ihtiyaç haline geldi. Ayrıca birkaç kanaldan yürüyen sözlük çalışması var bildiğim kadarıyla. Bunların yakın zamanda yayına hazır olacağını düşünüyorum. Bunların dışında Gor dergisi, Hemşince okur- yazarlığı için bir platform halini almış durumda. Buradaki birikimlerin bir süre sonra Hemşincenin yeni yazarlarını ortaya çıkaracağını söylemek yanlış olmaz.
Hemşince baskıların geçmişi ne zamana dayanıyor? Bugünkü durumu nedir?
Bugün Türkiye’de yaşayan Hemşinlilerin bir kısmı, içinde Hemşince kelimeler barındıran bir Türkçe ile konuşuyorlar. Yani anadillerini neredeyse tamamen unutmuş durumdalar. Batı Hemşinlilerin dillerini unutmuş olup Doğu Hemşinlilerin unutmamış olması, Hemşin tarihinin önemli araştırma alanlarından birisidir. Benim bu konudaki tahminim, devlet kurumlarının etkisinin Rize (batı) Hemşin bölgesinde daha erken zamanlarda ve daha sistematik bir şekilde hissedilmiş olmasıdır. 1900’ler öncesinde bölgede kurulmuş okullar bulunmaktaydı. Bölge önemli bir ticaret yolu üzerindeydi. Büyük kaleler vardı. Bütün bunlar bölgede Müslümanlaş(tırıl)an Hemşinlilerin dillerini de daha çabuk kaybetmelerine neden olmuş görünüyor. Ancak Hopa-Borçka bölgesine göç eden Hemşinliler okulla çok daha geç tanışmışlar ve devletten görece uzak, hayvancılığa dayalı, içe kapalı ekonomik yaşamı daha uzun süre sürdürmüşler. Dolayısıyla bütün tekçi asimilasyoncu politikalara karşın doğu Hemşinlilerin dili koruması mümkün olmuş. Bugün dil üzerindeki baskılar göreli olarak azalmıştır. Ancak sosyo-ekonomik durumun tahribatı baskıların tahribatından daha büyük. Yoğun bir kentleşmenin yaşandığı bu dönemde artık eski ölçüler geçerliliğini yitirdi. Dili kendi haline bırakmak, baskı yapmamak, dilin yok olmasını engellemeye artık yeterli değil. Bu dillerin kentsel alanlarda, kamusal alanlarda kullanımının önünün açılması, yoğun konuşucusunun olduğu yerlerde okullarda eğitim verilmesinin koşullarının sağlanması, üniversitelerde bu dilleri araştırmak için kürsülerin kurulması vb. önlemlerin alınması gerekiyor.
Hemşince, Karadeniz’de bazı kesimler tarafından benimsenirken, bazı kesimler tarafından da reddediliyor. Bugün bu dilin bölgedeki durumu nedir?
Hemşinceye ilişkin farklı tutumlar elbette var. Bu dili kullanmayan ama hâlâ kalıntılarını barındıran Hemşinlilerin birçoğu, böyle bir dilin varlığını öğrendiklerinde şaşırıyorlar. Reaksiyonları da genellikle siyasal tutumlarına göre oluyor. Dili bilen ve kullanan Hemşinliler içinde de dilin nasıl tanımlanması gerektiği konusunda farklı tutumlar var. Belli bir kesim dilin Ermenicenin bir dialekti olduğunu kabul etmek istemiyor. Ancak bu kabul etmeyiş, bilimsel bir temelden çok siyasal ve duygusal nedenlere dayanıyor. Hemşinli kimliğinin Ermeni kimliği ile ilişkili olduğunu gösteren bir unsur olarak görüleceği için, dilin ilişkisini de reddetme eğilimi oluyor. Müslüman ve Ermenicenin bir dialektini konuşan bir topluluk olarak Hemşinliler, hem Ermenilerin, hem kendilerinin hem de diğer halkların Ermeni kimliğine ilişkin algılarının değişmesine en azından bu konuda verimli bir tartışmanın yapılmasına da vesile olabilir, diye düşünüyorum.
‘Kaydettiğim birikimin yayımlanmasını Sarkis Seropyan sağladı’
Siz anadilinizi nasıl öğrendiniz? Hemşinceye dair merakınız nasıl oluştu?
Ben yaşamımın ilk 12 yılını köyümde geçirdim. Dolayısıyla anadilimi evimde öğrendim. İki dilli bir ailede büyüdüm. Okula gitmeden önce hem Türkçe hem Hemşince konuşabiliyordum. Üniversite yıllarında yazın yaylaya gittiğim dönemlerde ihtiyarların soba başı sohbetlerinde kullandığı birçok kelimeyi benim Hemşince konuşurken kullanmadığımı fark ettim. Bu dilin kaybolmaya başladığı gerçeğiyle çarpıcı bir şekilde karşı karşıya kalmama neden oldu. Bir çeşit koruma duygusuyla, bilmediğim her kelimeyi sormaya ve kaydetmeye başladım. Kelimelerden sonra maniler, dualar, masallar, peri, cadı hikâyeleri kaydettim. Bunların yayımlanmaya başlanmasını ise sevgili Sarkis Seropyan sağlamıştır. ‘Annemin Korku Duası’ bu biriktirme sürecinin ilk meyvesi olarak onun tarafından yayımlandı Agos’ta. Ardından ‘Hemşin Öyküleri’ kitabını oluşturacak hikâyeler geldi.
Agos