29 Nisan 2016
Bilindiği gibi, henry morgethau dönemin abd başkanı wilson tarafından osmanlı imparatorluğuna büyükelçi olarak atanmış ve kasım 1913′ten şubat 1916′ya kadar, imparatorluğun en çalkantılı döneminde istanbul’da görev yapmıştır.
başta talat paşa, enver paşa olmak üzere hükümet üyeleriyle, alman büyükelçisi wangenheim ile sürekli görüşmüş; çanakkale cephesini ziyaret etmiştir. talat ve enver paşalar’la evlerini ziyaret edecek denli samimiyet kurmuştur. tehcir sırasında başta istanbul olmak üzere, en azından batıdaki ve katolik ermenileri tehcirden kurtarmak üzere çok çabalamıştır.
o tarihlerde a.b.d. dışişleri bakanı lansing’e hitaben “kişiye özel ve gizli” damgasıyla gönderdiği bir raporda şöyle yazar ittihatçılar hakkında:
“daha önceki ermeni katliamlarının bir nedeni de maalesef büyük devletlerin failleri cezalandırmamasıdır; bu adamlar daha önce görmezden gelinmiş bir suçun muhtemelen yine göz ardı edileceğine inanıyorlar… bu ve benzeri tecrübeler, şimdi, büyük devletlerden dördünün kendileriyle savaştığı ve ülkelerine girmeyi becerememiş olduğu ve diğer ikisinin de kendi müttefikleri olduğu bir ortamda, ermenilerin soyunu kazıma planlarını hayata geçirme ve böylece avrupa’nın türklerin iç işlerine müdahalesi saydıkları ermeni reformu meselesini kökünden çözme fırsatı yarattığını düşünmelerine yol açıyordu.”
morgenthau ülkesine döndükten sonra da günlüğünü düzenleyip kitap haline getirmiştir. bundan birkaç yıl önce çevirdiğim ve büyükelçi morgenthau’nun öyküsü adıyla belge yayınevi’nde yayımladığımız bu kitabın orijinali günümüzde bile ermeni soykırımının en önemli kaynaklarından sayılır.
hayli detay veriyor morgenthau:
“jön türkler bir hükümet değildiler; aslında sorumsuz bir cemiyettiler, bir tür gizli topluluktular; devlet dairelerinin büyük bir kısmını entrikayla, tehditlerle ve suikastlarla ele geçirmişlerdi. (…) türk otoriteleri bu tehcirler için emir çıkarttıklarında koca bir ırk için ölüm ilanı vermiş oluyorlardı; bunu da gayet iyi biliyorlardı ve benimle yaptıkları sohbetlerde gerçeği saklamak gibi bir gayrete girmeye de çalışmıyorlardı.”
“türkler yüzlerce çocuğu süngüyle delik deşik edip fırat’a atmışlardı; kadın ve erkekleri anadan doğma soyup, hepsini birbirlerine bağlıyor, ardından da ırmağa atıyorlardı. ırmağın erzincan civarındaki kıvrımında biriken binlerce ceset fırat’ın yatağını yaklaşık yüz metre kadar değiştirmesine yol açacak bir bariyer oluşturmuştu. bu ermeni erkek ve kadınlarının kurbanı oldukları sadistlikleri tam olarak anlatmaya kalksam bunları hiçbir amerikan gazetesi yayımlayamazdı. insan zekâsının en karanlık noktalarından türeyebilecek kadar kötü fiillerle, insan havsalasının alamayacağı incelikte zulüm ve haksızlıkla karşılaşmak bu fedakâr halkın kaderi olmuştu. insan ırkının tarihinde bunun kadar korkunç olaylar yaşanmadığına eminim. geçmişte yaşanmış büyük katliamlar ve zulümler ermenilerin 1915’de karşılaştıkları acılarla kıyaslandığında önemini kaybeder. geçmişin bütün acıları en az 1.000,000 ermeni’nin katledildiği olaylarla karşılaştırıldığında sıradanlaşıyor.”
dolayısıyla bizim resmî tarihçilerin mongenthau’ya özel bir husumet beslemelerinde haklılık payı var.
Sol Haber