02 Mart 2016
Bir ülkede mimari estetiği katledenlere, kendi zevksizliklerini para kazanmak için ülkeye, hepimize dayatanlara, güzelim şehirlerimizi, doğamızı katledenlere bir hukuki denetim getirilmelidir tabii ki. Ama ülkemizde gayet tabii ki tuhaf bir şey oluyor; sanki yaşamakta olduğumuz tüm estetik cinayetten, çirkinliklerden, kaçak inşaatlardan o sorumluymuş gibi Sevan Nişanyan yıllardır hapiste tutuluyor. Toplam cezası 10 yılı geçti ve diğer davalarla birlikte 25 yılı aşması ihtimali de var.
Peki neyle suçlanıyor Sevan Nişanyan? Onun sayesinde bildiğimiz, sevdiğimiz ve global dünyanın da ilgi odağı haline gelmiş Şirince’de bazı evleri restore ettirdi, Şirince bir estetik harikası oldu.Birçok hükmüyle çağdışı kalmış, insana hizmet etmeyen imar yasası devreye sokuldu, yaptığı tüm güzellikler, memlekete hizmetler suç kapsamına alındı ve Sevan şimdi hapiste.
Bugün Şirince halkının tümünü isterlerse hapse atabilirler. Ali Nesin’in Sevan için açılan imza kampanyasına iliştirdiği mektubunda yazdığı gibi, damı akan eğer onardıysa, çocuğu evlenen bir ilave oda yaptıysa, evine güzellik katmak için bir çivi dahi çaktıysa bunların cezası da hapistir.
Ali Nesin’in dediği gibi bu meselede biraz izana ihtiyacımız var. Aklı başında her makul insanın ziyaret ettiğinde görebileceği gibi bir suç durumu yoktur. Tersine insanlığa, bölge halkına ve ülkeye hizmet vardır. İnsan isterse işin bu yönünü görür, isterse yasanın cümlelerine bakarak suç tanımları yapabilir.
Bu olay göstermektedir ki artık imar yasamızda bazı değişikler yapılması gerekmektedir. Bu yasa gerçekten suç işleyenleri, ülkenin estetiğini gerçekten bozanları artık engelleyememektedir. Sadece Sevan gibi güzel işler yapmaya çalışanların aleyhine kullanılmaktadır.
Sevan şu anda hapishanede, bu durum Türkiye’nin bir utancıdır. Şimdi bugün Şirince’ye gidilse, orada yaşayanlara bir sorulsa “Sevan hapiste kalsın mı?” diye, bir tek insan çıkıp “Evet kalsın” derse bütün bu dediklerimi geri alacağım.
Biliyorum ki buna imkân yok.
Orada herkes onu seviyor. Şirince’nin ondan önce ve sonra neler olduğunu biliyorlar.
Bugün Sevan için istenen hapis sürelerine bakınca katillerin bile bu kadar ceza almadığını görebilirsiniz.
Şunu da söylemeliyim; Sevan benim eski arkadaşımdır. Gençliğimizde New York’ta aynı öğrenci derneği bünyesinde çalıştık. Sevan bilgili, teorisini iyi okumuş bir solcuydu.
Bugüne kadar arkadaşım olmasına rağmen hakkında tek satır bile yazmadım. Ama bugün gelinen noktada baktım ki mantıksızlık, izansızlık inanılmaz seviyede. Saçmalık insanı isyan ettirecek hale geldi. Vatanseverlik madalyası verilmesi gereken bir insana yapılan bu zulmü sona erdirmek gerekiyor. Şu anda bu konuda ne yapılabilir tam bilmiyorum, ama bir şeyler yapılabileceğini umuyor ve yetkililerden bu haksızlığı düzeltmelerini rica ediyorum.
KANYE WEST VE MODA DÜNYASI
Kanye, konser formatında bir defilede kendi markasının kıyafetlerini tanıtınca bazı kişiler bu durumu, onun yeni bir çılgınlığı, yeni bir PR çalışması olarak yorumladılar. Oysa Kanye o defile formatıyla, moda dünyasında uzun süredir dipten dibe yaşanan bir değişime ayak uyduruyordu.
Değişim sürecinden önce moda dünyası şu formüle göre çalışıyordu: Marka, yeni kıyafetlerini göstermeye hazır olunca bir defile düzenlenirdi. Defilede herkesin statüsüne göre hangi koltukta, hangi sırada oturacağı belirlenirdi. Tüketicinin o kıyafetlere ulaşması, dokunması için defileden sonra aylar geçmesi gerekirdi. Çünkü defile bittikten sonra başka yazılı olmayan kurallar da devreye girerdi.Gösterilen kıyafetler piyasaya sürülmeden önce hiyerarşik sıraya göre bazı dergilere gönderilir ve oradaki eleştirmenlere, moda editörlerine görücüye çıkarılırdı. O dergilerin başında da Vogue gelirdi. Dergiler, kıyafetler için özel sayı yapıp fotoğraflarını yayınladıktan sonra kıyafetler sonunda onları gerçekten giyeceklerin deneyimine sunulurdu.
Eskiden düzen böyle işliyordu, ama şimdi değişti. Kanye de bu yeni düzene uyumlu bir defile formatı hazırladı. Peki ne değişmişti? Artık sıradan insanlar sunulan kıyafetleri anında hissetmek, onlara hemen yakın olmayı istiyorlar. Bunu da değiştiren moda blogcuları oldu.
Herkesin oturacağı yerin güç hiyerarşisine göre belirlendiği defilelerde bir gün şoke ettirici bir gelişme oldu. Bazı genç kızların tüm hiyerarşileri bozarak en ön sıralarda oturdukları görüldü. Vogue editörü Anna Wintour’un “Bu kızlar da kim?” diye sorduğu bu defileden sonra moda dünyasında bilinen bütün kurallar yeniden yazılmaya başlandı.
Kızlar gördükleri kıyafetleri fotoğraflarıyla birlikte anında değerlendirerek müşterinin görmesini sağladılar. Eskiden olduğu gibi aylarca beklemek sona erdi. Müşteri her şeyi anında görmek ve değerlendirmek istiyordu. Moda dünyasının ruh hali, blogcular sayesinde değişmişti.Defileler de buna göre yeniden düzenlendi. Sunulan kıyafetlerle anında temas ve müşterinin anında deneyimi ön plana çıkarılmaya başlandı. Bazı defileler bir kokteyl ortamında düzenlendi, Kanye West’inkinde olduğu gibi konser formatı da yapıldı. Moda blogcularının başlatığı bu devrime ayak uyduruldu ve yeni kurallar yazıldı.
MINORİTY REPORT GERÇEK OLDU
Tom Cruise’un başrolünü oynadığı “Minority Report” filminde suçlar işlenmeden önce engelleniyordu ve potansiyel suçlular suçu işlemeden önce tutuklanıp durduruluyorlardı.Bilimkurgu türü bir filmdi bu. Ancak Amerika’da yaşanan bir gelişme, bu filmin pek de bilimkurgu değil, gerçek olmaya başladığını gösteriyor.
Polisler artık suçla mücadelede medyum kullanmaya başladılar. Bunlar belirli bölgelerde bazı saatlerde suç işleneceğini söylüyor, polis de o bölgede şüpheli olarak gördüğü kişileri takip ediyor. Şüphe iyice artarsa gözaltına da alabiliyor.
Habertürk