16 Şubat 2016
Kim Var Orada-Muhsin Bey`in Son Hamlet`i, bir yüzleşme oyunu. Cumhuriyet dönemi Türk tiyatrosunun Ermeni sahne emekçilerini görmezden gelmesiyle yüzleşmenin, kadın oyunculara yaşatılan sıkıntılarla yüzleşmenin ve son tahlilde Muhsin Ertuğrul`un kendi hataları ile yüzleşmesinin oyunu…
Boğaziçi Üniversitesi`nin tarihi tiyatro salonu 8 aylık bir aradan sonra kapılarını yeniden seyirciye açtı. Aranın sebebi geçmişi 100 yıla yakın bir süreye dayanan binada yapılan restorasyon çalışması idi. Haldun Dormen`den Genco Erkal`a, Nevra Serezli`den Ezel Akay`a kadar birçok önemli ismin yolunun geçtiği Demir Demirgil Tiyatro Salonu`nun geçmişi neredeyse Darülbedayi`nin (İstanbul Şehir Tiyatroları) açılışı ile aynı tarihlere denk geliyor.
Darülbedayi ve Türk tiyatrosu denince akla gelen ilk isim ise Muhsin Ertuğrul. İşte Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu da (BGST) tarihi salonun yeniden açılışını, merkezine Muhsin Ertuğrul`u alan ‘Kim Var Orada-Muhsin Bey`in Son Hamlet`i adlı oyunla yaptı.
Oyun, Ertuğrul`u merkeze alsa da aslında Türk tiyatrosunun konuşmaktan, yüzleşmekten çekindiği bir konuya odaklanıyor: Unutulan ya da çok büyük ihtimalle unutturulan Ermeni oyuncu, yönetmen, oyun yazarı kısacası sahne emekçilerine. Tiyatromuzun kurumsallaşmasına büyük katkıları olduğu halde Cumhuriyet`in ilanının ardından görmezden gelinen Ermeni sanatçılar, oyunda, Muhsin Ertuğrul`un ‘ilk hocam ve dostum` dediği Vahram Papazyan ile temsil ediliyor.
Kim Var Orada-Muhsin Bey`in Son Hamlet`i, Muhsin Ertuğrul`un bir gece vakti masasının başında oturmuş anılarını kaleme almasıyla başlıyor. Onun anıları demek tiyatro tarihimiz demek. Ertuğrul`un zihninde, Papazyan ve adı sanı bilinmeyen bir kadın tiyatrocunun hayaleti belirince geçmişle hesaplaşma başlıyor. Hem kişisel, hem tiyatro tarihimizle hesaplaşma.BGST bir süredir bu hesaplaşmanın peşine düşmüştü zaten. Sarkis Tütüncüyan`a ait ‘Türkiye Ermeni Sahnesi ve Çalışanları` ile Fırat Güllü`nün kaleme aldığı ‘Vartovyan Kumpanyası ve Yeni Osmanlılar` adlı kitaplar BGST yayınlarından çıkmıştı. Bu hesaplaşmayı sahneye taşıyan BGST, duru, sade hatta tertemiz bir metinle ve doğal oyunculuklarla iyi bir iş çıkarmış. Oyun, tiyatromuzun kurumsallaşmasında mühim katkıları olan Ermeni tiyatrocuların hasır altı edilmesinde Muhsin Ertuğrul`un da bizzat payı olduğunu söylüyor. Fakat bu yapılırken o kadar naif bir üslup kullanılıyor ki Muhsin Bey, adeta kendisine bir hesaplaşma fırsatı sunulması karşısında hüzünle karışık bir huzur duyuyor.
Muhsin Ertuğrul`un maziden gelen iki dostunun ‘son bir kez daha Hamlet oynayalım` teklifi de oldukça yerinde. Hamlet bir hayaletin peşine düşüp nasıl saraydaki ayak oyunlarının, bozuklukların farkına varıyorsa Muhsin Ertuğrul da benzer bir farkındalığa eski dostlarının hayaletlerinin peşinden giderek ulaşıyor.
Tiyatro tarihimizde hesaplaşmamız gereken başka konular da var. Son yıllarda İstanbul Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatroları bazı adımlar attı. Muhsin Ertuğrul`un ambargo koyduğu Necip Fazıl Kısakürek`in oyunları, sahnelenmeye başladı. Fakat ortaya çıkan oyunlar; özellikle ‘Para` (İBBŞT) çok başarısızdı. Zorla, dayatmayla, psikolojik baskıyla yaptırılan oyun, ancak ‘o kadar` oluyor. BGST`li oyuncuların yaptığı gibi bu yüzleşmenin de samimi, içten olması şart. Fakat Türkiye`nin şu anki ortamında bu mümkün değil. Uzun bir süre de mümkün olacak gibi görünmüyor. (www.bgst.org)
Zaman