11 Ocak 2016
Telefondaki ses: “Biliyorsunuz, Mustafa Kemal bugün Atatürk soyadını aldı. Kendisine bundan sonra kullanabileceği bir imza takdim etmek istiyoruz. Bunu olsa olsa sizin gerçekleştirebileceğinize inanıyoruz. Bu gece hazırlayacağınız bir tek imza taşıyan kartvizit, yarın sabah sizden alınacaktır.” İşte Amerikan Kız ve Erkek Kolejlerinin yazı ve matematik öğretmeni Vahram Çerçiyan, Soyadı Kanununun Meclis`te kabul edildiği günün akşamı böyle bir mesaj almıştı. Telefon, Ankara`daki bir mebustan, eski bir talebesinden geliyordu. Ankara`da bir kaç mebus arkadaş bir araya gelerek, o günün şerefine Ata`ya bir armağan sunmak istemişlerdi.
10 Kasım 1969 tarihli Milliyet Gazetesi`nin iç sayfalarında bulunan bir başlık; her gündeme geldiğinde tartışılan ve üstü örtülmeye çalışılan bir mevzuun fitilini ateşliyordu. “Atatürk`ün İmzasını Çizmek Görevi Bana Verildi” serlevhasının muhtevasında şunlar yazılıydı:
Cerciyan_Milliyet1
Telefondaki ses: “Biliyorsunuz, Mustafa Kemal bugün Atatürk soyadını aldı. Kendisine bundan sonra kullanabileceği bir imza takdim etmek istiyoruz. Bunu olsa olsa sizin gerçekleştirebileceğinize inanıyoruz. Bu gece hazırlayacağınız bir tek imza taşıyan kartvizit, yarın sabah sizden alınacaktır.” İşte Amerikan Kız ve Erkek Kolejlerinin yazı ve matematik öğretmeni Vahram Çerçiyan, Soyadı Kanununun Meclis`te kabul edildiği günün akşamı böyle bir mesaj almıştı. Telefon, Ankara`daki bir mebustan, eski bir talebesinden geliyordu. Ankara`da bir kaç mebus arkadaş bir araya gelerek, o günün şerefine Ata`ya bir armağan sunmak istemişlerdi. Maddî herhangi bir şeyin kabul edilmeyeceğini bildiklerinden; manevî değer taşıyan bir şey, bir imza örneği vermeye karar vermişlerdi. Üzerinde bir tek imza taşıyan bu kartviziti kim yazacaktı? Amerika`da iki yıl boyunca yazı sistemleri üzerinde çalışmalar yapan, yurda döndükten sonra Maariften tasdik edilmiş «Yazı Sistemleri» kitaplarının yazarı Vahram Çerçiyan`dan başka kimse yapamazdı bu işi.
Ömre Bedel Bir Gece
Vahram Çerçiyan, Ankara`dan mesajı aldığında, saat akşamın dokuzuydu, önce heyecanını yatıştırmaya çalıştı. Nihayet hayatının en değerli görevini yerine getirecekti. Değil sevdiği, saydığı; "taptığı" Ata`ya bir imza bulmak görevi kendisine verilmişti. Bundan büyük bir şeref olabilir miydi? Ve Vahram Çerçiyan kolları sıvayıp masasına oturdu. Saatler ilerledikçe önündeki kağıt parçaları çoğalıyordu. Sabahın erken saatlerinde ise kağıt parçaları yavaş yavaş azalmaya başladı. Ve sabahın sekizinde önünde beş imza örneğiyle başbaşa kaldı. Aralarında bir seçim yapamıyordu. «Seçimi Ata yapsın» deyip, imza örneklerini kapıda bekleyen adama verdi. Bütün gece gözünü bile kırpmamıştı, ama hiç bir yorgunluk hissetmiyordu. Ömre bedel bir gece geçirmişti. Mutluydu.
Atatürk`ün kullandığı imza
Aradan üç gün geçmişti ki, Vahram Çerçiyan, Ata`dan bir mektup aldı. İmzalardan birini seçtiğini, bundan böyle yalnız onu kullanacağını bildiriyor, sevincini paylaşıyor ve teşekkür ediyordu. Bugün Vahram Çerçiyan 83 yaşında. Ata`dan söz ederken, o günlerin heyecanını yeniden duyuyor, yaşıyor. «Onun bize yaptıkları karşısında benim yaptığım nedir ki» demekten kendini alamıyor. 50 yıldan uzun bir süre öğretmenlik yapan Vahram Çerçiyan`ın öğrencileri, bugün birbirlerini el yazılarından tanımaktadırlar. Bu öğrenciler arasında Ecevit, Kasım Gülek, Selim Sarper, Ömer Celâl Sarç, Behçet Ağaoğlu yer almaktadır. Vahram Çerçiyan hâlen,her sabah uyandığında ilk işinin cüzdanında taşıdığı Ata`nın resmini çıkartıp öpmek olduğunu açıklıyor. Kendisinden, Ata`ya yapmış olduğu ilk 5 imza örneğini bize tekrar çizmesini istediğimizde "Maalesef" dedi. Yedi yıl önce bir trafik kazasında geçirdiği şoktan sonra, ellerinin bütün muvazenesini kaybetmişti. Artık o güzel yazıları yazamıyordu. Ama bugün her yerde, Ata`ya ait bütün kitaplarda, Türkiye Cumhuriyeti`nin bütün pullarında, sokaklarda, evlerde, resmî dairelerde kendi yazmış olduğu imzayı görüyordu ya... En değerli görevi yerine getirmişti ya... Atayı sevindirmişti ya... Evet mutlu, hem de çok mutluydu…
Aradan iki sene geçer ve bu sefer gazeteci Ertuğrul Zorlutuna; Hayat Dergisi`nin 25 Kasım 1971 tarihli, 48. Sayısında yayınlanacak bir röportaja imza atar. Röportajın muhtevası, Milliyet Gazetesinde yayınlanan röportaj ile hemen hemen aynı olmakla birlikte; Çerçiyan`ın fotoğrafları ve Kemal Paşa`ya takdim edilen 5 imzanın resmi ile süslenmiştir. Ayrıca şu ifadeler dikkat çekicidir:
“Atatürk`ü taparcasına sevdiğini anlatan Çerçiyan: Atatürk, Türkiye`nin yetiştirdiği en büyük evlâdıdır, diyor. Küçücük de olsa parmağımla O`nun hizmetinde bulundum. Bu, benim en büyük mutluluğumdur.”
"Türk Milleti`nin yüzde 60`ı enayidir" mülakatı
Uzun yıllar sonra gazeteci Nuriye Akman`ın Aziz Nesin ile yaptığı bir röportaj mevzu üzerinden tartışmaların alevlenmesine sebep olur. “Türk Milleti Enayi” ana başlığı ile verilen sohbetin alt başlığında, şu “iddialı” ifade yer alır: “Atatürk`ün imzasını başkasından kopya etmesine çok bozuluyorum” 27 Eylül 1992 tarihli Hürriyet Gazetesi`nde yayınlanan röportajın, bahse konu olan kısmı şöyledir:
Cerciyan_AzizNesin1
“N.A.: Siz ‘Atatürk adına` çok bozuluyormuşsunuz, öyle mi? A.N.: Evet. Atatürk çapında büyük bir adam, bu adı almamalıydı. İnsan olduğu için tabii kusurları var. O kusurlar hep meziyet gibi gösterilmiş. İngiltere Kralı 8. Edward Türkiye`ye geldiğinde garson birşey döker masaya. Atatürk `Ben bu millete herşeyi öğrettim, uşak olmasını öğretemedim` der. Bu Atatürk`e yakışmayan birşeydir. Bu söylenmez. Atatürk soyadını almak, yani Türk`ün atası olduğunu söylemek hoşuma gitmiyor... Atatürk soyadını alması ilginçtir; etrafına insanları topluyor, onlara Atatürk de karar ‘kıldırıyor.` Bu güzel değil. Onun için ben ona Mustafa Kemal demeyi tercih ederim. İkincisi, Atatürk imzasını başkasına attırır, ondan kopya eder. Bir Ermeni`nin imzasıdır; beş on tane imza örnekleri getirttirir, onlardan bir tanesini beğenir. Ermeni`nin imzasını beğenmesi önemli değil; Ermeni olur, Türk olur... Ama, kötü yaz senin yazın olsun.”
Aradan 4 gün geçtikten sonra araştırmacı-yazar Cengiz Özakıncı, yine Hürriyet Gazetesi`nde bir yazı yazar: “Atatürk`ün el yazılarını inceledim. Sonuç olarak K.Atatürk imzasında geçen; ‘Ata` sözcüğü Atatürk`ün gündelik el yazısıdır, yine aynı yazıda geçen ‘Türk` sözcüğü için de aynısı geçerlidir.” diyerek, Nesin`in iddialarının hakikati yansıtmadığını ifade eder.
Cerciyan_Hurriyet1
Burak Yayınevi`nden 1999 Aralık ayında, Hüdavendigar Onur tarafından yazılan “Ermeni Portreleri” isimli kitapta; hadisenin seyri ile alâkalı olarak şunlar aktarılır:
“Tartışma karşılıklı belgelerle devam ederken Özakıncı, bu konuda ilk yazı yazan olarak Abdurrahman Dilipak`ı kaynak gösteriyordu. Bu arada, Atatürk`ün imzasının bir kopya olduğunu ileri süren Mete Tuncay da, Özakıncı`nın iddialarını inceledikten sonra Nokta Dergisi`ne şu açıklamayı yapıyordu; Kitabı inceledim. Özakıncı`nın sunduğu belgeler doğru gözüküyor.”
Olaya Bir Ermeni Unsuru Sokmaya Çalışmak
Bu defa devreye Hıncal Uluç girer ve 12 Ekim 1992 tarihli Sabah Gazetesi`ndeki köşesinde şunları yazar:
“Atatürk`ün imzası kendisine mi aitti, yoksa bir Ermeni`ye mi, diye gereksiz bir tartışma başladı… Nedim Göknil, birinci elden konuya açıklık getiren şeyler anlattı bana. Atatürk, kişiliği gereği tam bir mükemmeliyetçi… İmzası konusunda da devrin kaligrafi ustalarına danışıyor. Bunlardan biri de Vahram Çerçiyan… Nedim ‘Ben, toprağı bol olsun, Bay Çerçiyan`ı, Robert Kolej`de hocam olarak tanıdım. 1948-54 Kolej Kuşağı, tam bir İstanbul beyefendisi olan bu Ermeni zatı iyi tanır` diyor... Öğrencileri ona Çerçi Baba dermiş... Hayatta en iftihar ettiği şey, Atatürk için dizayn ettiği imza şekli imiş. Tahtaya çizer, gösterirmiş, öğrencilerine… ‘Ben bir şablon yaptım. Atatürk bu şablon üzerinde çalıştı ama, imzalarını kendi el yazısı ile attı` diye de anlatırmış. Nedim, ‘Bu kaligrafik çalışmayı bir Tibetli bile yapabilirdi. Olaya bir Ermeni unsuru sokmaya çalışmak, fevkalade yanlış ve ayıptır` diyor. Bence de öyle…”
5 Haziran 2001 tarihli Hürriyet Gazetesi “Aydınlar ve Sanatkârlar Anıtı`nın açılış töreni esnasında konuşan, Üç Horan Ermeni Kilisesi Vakfı Başkanı Garo Hamamcıoğlu`nun; “Atatürk`ün kullanıp beğendiği `K.Atatürk` imzasının yaratıcısı Çerçiyan da bu mezarlıkta yatmaktadır" sözlerini Türk tarihçiler tarafından da kesin bir ifadeyle `reddedilmeyen` bir bilgi olarak aktarır. Arkasından törende hazır bulunanlar ile yapılan kısa mülakatlara yer verilir:
Berç Garo Şigaher (İşadamı): Çerçiyan`ın imzayı hazırlaması gerçektir. Robert Kolej`de, kaligrafi (güzel yazı) hocalığı da yapan Prof.Dr. Çerçiyan`dan bizzat duydum. Atatürk`e imza lazım olmuş. Ankara`dan 5 adet imza örneği istemişler. Sabaha kadar heyecanla 5 imza hazırlamış. Ankara`ya gönderilen imzalardan bu bilineni seçmiş Atatürk.
Cemal Kutay (Tarihçi-Yazar): İmzanın yaratıcısının bir Ermeni olması da mümkün, bir efsane olması da. Ancak olması imkân dâhilinde. O dönemde Ermeniler, Museviler, Rumlar Türk varlığı arasında, ayrılmaz bir bütündü. Sanatla, el işçiliğiyle de daha çok meşgullerdi.
Cerciyan_Tahtadaimza1
Orhan Silier (Türk Tarih Vakfı Genel Sekreteri): Bu, olsa olsa bir tasarım sorunudur. Bilgi sahibi değilim. Bunu bilecek kişi çok azdır.
Garo Hamamcıoğlu (Şişli Ermeni Mezarlığı Komisyonu Başkanı): Tarihçi değilim. Ama imzanın yaratıcısının Çerçiyan olduğunu, Pars Tuğlacı (Ermeni asıllı Tarihçi ve yazar)`dan da dinledim.
6 Haziran 2001 tarihli Hürriyet Gazetesi bu defa tam sayfa üzerinden mevzua değinir. Haberde, “Reflections of 1952 Robert Academy Year Book” isimli “Robert Koleji Yıllığı”ndaki, Çerçiyan`ın tahtada ‘K.Atatürk` imzasını attığı bir resim yayınlanır ve kendisini tanıyanlar ile talebelerinin sözlerine yer verilir:
Ali Pasinler (Yazar-1959 mezunu): Orta kısımda, Çerçiyan matematik hocamızdı. Çok güzel yazı yazdığı için, güzel yazı dersi verirdi. Bize 1952 yılında ders verdi. Her ders bittiğinde, elinden hiç eksik etmediği ve bizim de zaman zaman yürüttüğümüz o güzelim tebeşirleriyle, tahtaya bu imzayı atardı. Biz de ayakta alkışlardık. İmzanın, gönderdiği diğer örnekler arasından seçildiğini anlatırdı. Hakiki Türk hayranıydı. İmzası ile iftihar ederdi. Bir imzası, bir de Amerika`dan kendisine verilen iyi yazı yazma rozetiyle iftihar ederdi. Çok iyi bir matematik hocasıydı, müthişti.
Yeni Akit