03 Eylül 2015
Cumartesi günü izleyicilere kapılarını açacak olan 14. İstanbul Bienali’nin basın toplantısı 2 Eylül Çarşamba günü Özel İtalyan Lisesi’nde yapıldı. Bienalin küratörü Carolyn Christov-Bakargiev’in, uzun açılış konuşmasını Türkçe olarak seslendirmesiyle, sadece sanat yapıtlarının değil, Bakargiev’in yüksek enerjisinin de şehrin dört bir yanına yayılacağını anlamış olduk.
Cumartesi günü izleyicilere kapılarını açacak olan 14. İstanbul Bienali’nin basın toplantısı 2 Eylül Çarşamba günü Özel İtalyan Lisesi’nde yapıldı. Bienalin küratörü Carolyn Christov-Bakargiev’in, uzun açılış konuşmasını Türkçe olarak seslendirmesiyle, sadece sanat yapıtlarının değil, Bakargiev’in yüksek enerjisinin de şehrin dört bir yanına yayılacağını anlamış olduk. 1 Kasım 2015’e kadar ücretsiz olarak gezilebilecek olan bienal, müzelerden teknelere, okullardan otoparklara kadar, 36 ayrı mekânda, yüzlerce yerleştirmeye ev sahipliği yapıyor. Bu mekânlar arasında Depo, Sivriada, Balat’taki Küçük Mustafa Paşa Hamamı, Hrant Dink Vakfı ve Agos’un yeni çalışma merkezi Anarad Hığutyun Binası ile Hrant Dink’in eski ofisi de bulunuyor. İlk kez Orhan Pamuk vasıtasıyla ziyaret ettiği Büyükada’daki Troçki Evi, Bakargiev’in bienale dahil etmeye karar verdiği ilk yer olmuş.
Dünyanın dört bir yanından gazeteciler, küratörler, sanat eleştirmenleri ve izleyiciler bienali izlemek için İstanbul’a akın ediyor. Bunda Bakargiev’in çağdaş sanat dünyasının en önemli isimlerinden olmasının ve 2012’de yönettiği dOCUMENTA (13) sergisinin başarısının etkisi var. Yine de Türkiye’nin son zamanlarda içine düştüğü karmaşık durumun, yurtdışından gelecek ziyaretçi sayısını düşüreceğinden endişe duyuluyor.
Şehre gelen sanatseverler kimi zaman tuhaf sürprizlerle karşılaşabiliyor. Örneğin bienalin ilk etkinlikleri olarak, 1 Eylül’de İstanbul’daki sanat galerileri tarafından yapılan toplu açılışlar, Birleşik Haziran Hareketi’nin Taksim’de yaptığı eylemle çakıştı. Ve göstericiler gibi, sergi ziyaretçileri de biber gazından nasibini aldı; İstiklal Caddesi üzerindeki galeriler gazla doldu. Diğer taraftan, bienalin konusu, Türkiye’nin güncel siyasi durumundan kopuk değil. Bakargiev, başından beri, bienal yerleştirmelerinin hem Kürt hem de Ermeni meselesiyle, yani “Türkiye’nin sarılmamış yaralarıyla” ilişkili olacağını belirtmişti.
Siyasetle değil sanatla
100. yılında Ermeni Soykırımı’nın İstanbul Bienali ve paralel etkinliklerine nasıl yansıyacağı, başından beri merak konusuydu. Basın toplantısında Bakargiev’e yöneltilen ilk soru da buna ilişkin oldu. Organizasyon kapsamında Ermeni Soykırımı’yla ilişkili temaların herhangi bir sansüre uğrayıp uğramadığı sorulduğunda, doğrudan “Hayır” diyen Bakargiev, bu konuları ele almanın zamanlama açısından önemine dikkat çekerken, bienalde, sadece Anadolu’da değil, Avustralya’da, Avrupa’da da tarihin farklı dönemlerinde yaşanan katliamlara değinen işler olduğunu söyledi. “Politika yerine sanat alanında çalışmamın nedenlerinden biri, sanatın insanların ruhunu titretme ve onları değiştirebilme potansiyelidir” diyen Bakargiev, bienalde politik ve tarihsel gerçekliklerin değil, sanatın dönüştürücü gücünün devreye gireceğinin sinyallerini verdi.
Bununla birlikte, bienal projeleri arasında Ermeni meselesine değinenlerin gözardı edilemeyecek bir ağırlığı var. Çeşitli disiplinlerden ve ülkelerden sanatçılar, Ermeni toplumunun kültürünü ve tarihini, çalışmalarında yeniden yorumluyor. Ruben Vardanyan ve Veronika Zonabend tarafından, özellikle Dilican şehrinin ve Ermenistan’ın kültürel gelişimine katkıda bulunmak amacıyla kurulan Dilijan Art Initiative (Dilican Sanat İnsiyatifi), Ermeni meselesiyle ilişkili işler yapan sanatçıların üretimine destek vermiş.
Bienalde sergilenecek yapıtların, sergileri kısıtlı zaman aralıklarında, koşuşturmaca içinde görmeye çalışan izleyiciler için olmadığını söylüyor Bakargiev. Tam tersine, bu, İstanbul’da yaşayan, her bir mekâna ve yerleştirmeye yeterince zaman ayıran, ziyaretlerini ağırdan alan insanlar için kurgulanmış bir organizasyon.
Agos