03 Ağustos 2015
Aslında “Gâvur İzmir” sözünün gayet masumane İzmir’in tarihine atfen söylenen bir söz olduğunu biliyor musunuz?Kıymetli okurlar bu yazımızda bir İzmirli olarak beni de gerçekten hayli rahatsız eden “Gavur İzmir” sözünden bahis etmek istiyorum. Art niyetli bir takım şer odakları bu sözü özellikle seçim dönemlerinde pişirip pişirip İzmirlilerin önüne sürmekteler. Bu kişiler “Ey İzmirliler size ‘Gâvur İzmir’ dediler, haydi bunun hesabını sorun !” diyerek kamuoyu oluşturma gayretindeler. Ben de âcizane, bu söz üzerinden siyaset yapıp siyasi rant elde etme gayretinde olanlara karşı meselenin iç yüzünü aydınlatmak istiyorum.
Son yıllarda ülke gündeminde polemiklere konu olan ”Gâvur İzmir” sözü İzmir halkına yaşayışlarından dolayı söylenir zannedenler vardır. Yine Osmanlı dönemi ve Cumhuriyetin ilk dönemlerinde ve hatta günümüzde İzmir’de yaşayan gayrimüslim nüfusunun fazlalığı yüzünden de söylenir tarzında bir algı vardır ancak bu terimle İzmir’in anılmasının çok daha köklü tarihî sebepleri vardır. Bu tarih, İzmir`in Müslümanlar tarafından fethedildiği yıllara kadar gider.
İzmir Bizans İmparatorluğu`nun önemli şehirlerinden biri iken "ilk Türk Denizcisi" olan Çaka Bey tarafından fethedildi. Ancak Çaka Bey`in ölümünün ardından yeniden Bizanslıların eline geçti. Aydın oğlu Gazi Umur Bey şehrin bir bölümünü Seyyid Mükerremedin Emir Sultan hazretleri riyasetinde tekrar fethetti.
Aydın oğlu Umur Bey`in hayatını "Düsturnâme" isimli eserinde Enverî iki İzmir hadisesini şöyle anlatır:
"İki kal`a (kale) idi İzmir ol zamân, Birini Mehmet Bey almışdı nihân,
Biri anun (onun) dopdoluydu Frenk, İşleri dün [ü] gün İslâm ile cenk".
Fetihten sonra iki ayrı İzmir oluştu Hristiyanlar’ın kontrolünde olan sahil kesimindeki İzmir’e “Gâvur İzmir” Müslümanların hâkim oldukları bölüme de “Müslüman İzmir” deniliyordu. İşte bugün hâlâ var olup tartışmalara konu olan “Gâvur İzmir” deyimi bu devirlere dayanmaktadır. Ayrıca İzmir’in “Gâvur İzmir” kısmını Hristiyanlar’ın elinden 1402`de alındı. Ankara Savaşı sonrasında Ege sahillerine uzanan Timur yedi gün içerisinde Hristiyanlar’ın elindeki Gavur İzmir’i fethetti. “Timur`un Aşağı Kale`yi fethini ‘Zafer name’ adlı eserinde anlatan Şerafeddin Yezdî, Haçlıların elindeki Aşağı Kale için “İzmir-i Gebrân” yani “Gâvurlar İzmiri’ demektedir”.
1472`de İzmir’in “gâvur” bölümü, Venediklilerin ünlü komutanı Pietro’nun komutasındaki donanma ile saldırıya uğradı ancak Venedikliler İzmir’de kalamayıp gerisin geriye kaçtılar. Yine şehrin aynı kesimi birkaç defa Haçlı donanmalarının saldırısına uğradı ancak emellerine nail olamadılar.
İZMİR`İ GÂVURLAŞTIRMA ÇABALARI
İzmir Kanunî Sultan Süleyman döneminin başlarında 1.300 kişilik bir nüfusa sahipti ve bu nüfusun yaklaşık yüzde 10`u Rum`du. İlerleyen yıllarda 1600 yılının sonlarında İzmir artık iyice büyümeye başladı. Bu dönemde örneğine sadece İslam’ın şanlı tarihinde rastlayacağımız sığınma olayları yaşandı. Şimdilerde İslam ümmetine kan kusturan Yahudilerden bir bölümü İspanya`dan kaçıp, Osmanlı toprağı olan Selanik’e sığındılar. Ecdadımız kapısına gelen Yahudilere karşı büyük bir âl-i cenaplık gösterip İslam’ın verdiği hoşgörü ile sinesine bastı ve himayesine aldı. Gelen Yahudilerden bazılarının sonradan Selanik’ten İzmir`e göç edenleri oldu. 1700’lü yılların ortalarına gelindiğinde ise İzmir`in nüfusu 10 bine ulaşmıştı ve nüfusun üçte biri gayrimüslimlerden oluşuyordu! 1900’lü yılların ortalarında ise nüfus 40 bine ulaşmış şehirde Hıristiyan ve Yahudilerin toplamı Müslümanları geçmişti. Gayrimüslimlerden, Rumlardan 12 bine yakın kişi bir taraftan da Avusturya, Yunan, İngiliz ve Fransız tâbiiyetine girmişti.
İzmir, 500 yıla yakın bir süre Osmanlı idaresinde kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu`nun yükselme devrinde çevresinin merkezi olma özelliğini daima koruyan İzmir aynı zamanda Liman şehri olması hasebi ile de tam bir Ticaret şehridir. İzmir bu yönü ile de aç gözlü Batılıların iştahını her dönemde kabartmış işte o yüzden Batılı istilacı çapulcuların sinsi planları arasında popülaritesini yitirmemiştir.
Bugün bile izlerine rastlayacağımız Levanten yapıları; İzmir’de Yahudi, Rum ve Ermenilerden başka hangi gayrimüslim unsurların yaşadıklarını göstermesi açısından önemlidir. Dönemin kartpostallarında ise yangın öncesi Alsancak’ta Kordon’da İngiliz, Fransız, İtalyan, Avusturya Levantenlerinin eğlence merkezleri, oteller, spor kulüpleri, dönemin ilk sinemaları görülebilmektedir.
Buca’daki şimdiki Seyfi Demirsoy Hastanesi’ndeki köşk bir İngiliz (Forbest) köşküdür. Oraya kadar gidip sonra bıçak gibi kesilen tren yolu da kendilerine rahat ulaşım sağlanabilmesi için tren yollarını bile yapabilecek kadar verilen kapitülasyonlarla zengin ve ayrıcalıklı olduklarını göstermesi açısından bizlere yol göstermektedir.
I. Dünya Savaşı`nın yenilgisi, İzmir ve Ege için bir sonun başlangıcı oluyordu. Yunan ordusu 15 Mayıs 1919`da İzmir`i işgal etti. Şehir üç buçuk yıla yakın acı çekti. Başta İzmir olmak üzere, tüm Ege bölgesi Yunan işgali altına giriyordu. Sevr antlaşması, İzmir ve Ege Bölgesi`nin Yunanistan`a bağlanmasını öngörüyordu. Bunun için bir de plan yapılmış ve bölgenin Rum nüfusunu daha fazla gösterebilmek, bölgeyi kolayca Türklerin elinden alabilmek amacıyla işgal yıllarında, Ege adalarından ve Yunanistan`dan önemli ölçüde Rum nüfus getirtilmiştir. İşgal öncesi yaklaşık 200.000 civarında nüfusu olan İzmir, birden bire 500.000 - 600.000 nüfuslu bir kent haline gelmişti.
Tarihi vesikalardan da anlaşıldığı üzere İzmir bir dönem “Müslüman İzmir” ve “Gâvur İzmir” olarak İki ayrı yönetimle idare edilmiştir. Bu yönüyle Osmanlıca gazete ve evraklardan da anlaşılacağı üzere “Gâvur İzmir” söylemi doğru bir söylemdir çünkü Tarihte bir dönem bu isimle anılmıştır.
Dolayısı ile bu söz kimsenin üstüne alınmasını gerektiren bir söz değil tarihe mal olmuş bir sözdür. İşler istedikleri gibi gitmeyince, sıkıştıklarında ve söyleyecek sözleri kalmadığında Maksatlı olarak bu sözü alışkanlık haline getirenler artık bu söylemi dillerine dolamayı bıraksınlar
Ben inanıyorum ki bu yazımızdaki bilgilere göz gezdiren ehli vicdan kimse bir daha bu palavralara inanmaz, inanması için insanın gözünün kör, kulağının sağır olması lazım. Ancak kişi duymak, bilmek istemiyorsa ya da bu sözü sıkça söyleyenler için “ Onlar benim değerlerimin bekçisi ne derlerse doğrudur sorgulamaya gerek yok “ deyip beyinlerini kiraya vermişlerse ve bu şekilde düşünüyorlarsa yapacak bir şeyimiz yok. Allah (cc) o arkadaşlarımıza da şuur ve idrak versin diyorum ve hepinizi cenabı-ı Allah’a emanet ediyorum.
Kanal a Haber