12 Temmuz 2015
60 m2 ev yaptığı için. Matematik Köyü’nün içinde, Felsefe Mahallesi’nde öğrenciler için yapılmış bir ev. Tekrar ediyorum, adres Matematik Köyü Felsefe Mahallesi Çakırkeyif’teki çakır “alaca mavi renk” anlamındaki çakır değil, şarabın asıl Türkçe adı olan çakır. Çakır ta 11. yüzyılda, Ortaasya Türkçesinde yaygın olarak kullanılan bir sözcük. Türkiye Türkçesinde de galiba 16. veya 17. yüzyıl dolaylarına dek şarabın normal adı olarak kalmış. (...)
Çilingir sofrasındaki çilingir de eskiden “ferforje işi yapan” ya da bugün “kilitçi” anlamına gelen çilingir değil. Farsça şilengâr, yani “şölen donatan”. Farsça şilen/şilân ve Türkçe şölen, ikisi de Moğolcadan alınma bir kültür kavramı. Kelimenin Moğolca aslı çorba demekmiş ama Cengiz Han sülalesi zamanında Moğolların bir siyasi güç gösterisi olarak kullandıkları muazzam boyutlu resmi ziyafetlere bu ad verilmiş.
Tüketim manyaklığı kapitalizmin icat ettiği bir şey değil. O devirde de bir defada onbin sığır, yüzbin koyun kesip dosta düşmana hava yaparlarmış.
Yukarıdakiler, Sevan Nişanyan’ın Everest Yayınları’ndan yayınlanan Kelimebaz-1 kitabından alınma.
İnsan kıymeti nasıl ölçülür?
Bütün canlılar her durumda kıymetlidir. Ama her durumda insanın geride bıraktıkları önemlidir.
Sevan Nişanyan’ı hapse atanlar olmasaydı dünya ne kaybederdi bilmiyorum. Bize yansıyan bir şey yok, kendilerine sormalı. Ama Sevan Nişanyan hiç olmasaydı, onlarca kitap, çeviri olmayacaktı. Şirince bugünkü Şirince olmayacaktı. Matematik Köyü ya olmayacaktı yahut bu şekilde olmayacaktı. Nişanyan, Commodore bilgisayarlarını Türkiye’ye getiren, Türkiye’de ilk bilgisayar dergisini çıkaran isim. Yani bilişim sektörü bu kadar erken hareketlenmeyecekti. O harikulade etimoloji/dil sözlükleri olmayacaktı. Pösteki sayar gibi yapılmış bir acayip çalışkanlık eseri olan “Türkiye’de Adı Değiştirilen Yerler Sözlüğü” olmayacaktı.
Rock ve marksizm
Arkadaş olsaydık muhtemelen iyi bir çift olmazdık. Benim kalpten bağlı olduğum iki şeyle hiç ilgisi yok. Rock müzik sevmiyor ve sevmediğini her fırsatta söylüyor. Ve tabii Marksizmle, solculukla bir alakası olmadığının da her fırsatta üzerine basıyor. Lakin çok devrimci bir hayatı olduğu su götürmez.
Aslanlı Yol kitabında hayatını anlatmış (Liberte Yayınlari 2012). Okudunuz mu bilmiyorum. Ama okuyup da etkilenmemek mümkün değil. Nasıl bir cesaret sahibi olduğunu şaşırarak okudum ben.
Hukuk ve kanun
Hukuk kelimesi hakkın çoğuludur. Yani haklar demektir. Hayatı temel olarak birbirinin ayağına basmayacak şekilde yaşamanın regülasyonunu sağlamak demektir. Evrenseldir ve hem çok basit hem çok karışıktır. Doğru düzgün bir tanımı dahi yapılamamıştır.
Kanunsa basittir. Bir muktedir, bir kural koyar, onu bir yere yazar yahut bir şekilde söyler. O kanun olur. Yani kanun bizzat hukuğa aykırı olabilir.
Kanunu herkes kendi iktidar alanında koyabilir. Karısının sokağa çıkmasını yasaklayan adamın yaptığı kanun koymaktır. Ama hukuğa aykırıdır bu. Çünkü hak ihlali vardır. Yahut yeni güvenlik yasası. Buyrun siz çoğaltın.
Kanunsuz ama...
Bizimki gibi hukukun üstün olmadığı ülkelerde kanunların hukuğa uygun olması da çok para etmez. Örneğin harikulade bir kıyı kanunumuz var. Uygulamaya kalksanız kıyıların yarısını yıkıp dökmek gerekir.
Keza kaçak yapılar. Türkiye’de pek az kaçak yapı yıkılır. Pek çok yapı kaçaktır. Bu, neredeyse kanundur.
Keza Ahmet Şık yayınlamadığı bir kitap yüzünden bir sene hapis yatar. Ama bir travestiye tecavüz edip şiddet uygulayanlar hemen ertesi gün çıkabilir. Yani, hukuğa uygun olsun olmasın o kanunların uygulanması da genellikle muktedirlerin keyif-kahya ilişkisi dahilindedir.
Türkiye’ye rağmen güzel şeyler yapmak
“Hayat üç buçuk ile dört arasındadır. Ya üç buçuk atarsın, ya da dört dörtlük yaşarsın,” demiş ya Neyzen Tevfik. Sevan Nişanyan ikinciyi seçmiş.
Üç buçuk atmadan dört dörtlük yaşamış. Şirince’ye gitmiş, şapkasını önüne koymuş. Yapmak istediklerini düşünmüş. Hepsi hepimiz için hiç kuşku götürmeyecek ve tartışma yaratmayacak şekilde faydalı şeyler. Ama haldeki kanunlara göre yapması imkânsız. SİT alanı, inşaat izni filan. Ama memlekette zaten haldeki kanunları pek takan yok. O da takmamaya karar vermiş. Gözünü karartmış inşaata girişmiş.
60 m2 için tutsaklık
Velhasıl, Nişanyan 1,5 yıldan fazladır içeride. Ne için biliyor musunuz? 60 m2 ev yaptığı için. Matematik Köyü’nün içinde, Felsefe Mahallesi’nde öğrenciler için yapılmış bir ev. Tekrar ediyorum, adres Matematik Köyü Felsefe Mahallesi. 60 m2’lik bir harikulade taş ev. Kanuna uygun ve mezarlığa benzeyen bir örnek bembeyaz Bodrum siteleri gibi değil. Yahut İstanbul’da depremde toplanma alanlarına yapılan heyyulalar gibi de değil. 60 m2’lik bir harikulade taş ev. Felsefe Mahallesi’nde.
Sevan Nişanyan’ın içeri girerken söyledikleriyle bitirelim yazıyı:
“Türkiye maalesef ufuksuz, vizyonsuz, çapsız insanlar, cüceler tarafından yönetilmektedir. Bu memlekete yazıktır. Hepimiz, hepiniz daha iyisine layığız. Umuyoruz ki; günün birinde vizyon sahibi olan, iyi ile yanlışı ayırabilen insanlar da yönetimde bulunacaktır.Kendisine biçilen rolü oynamayan bir insanın cezalandırılması gerekiyordu. Bu şekilde bir yol buldular. Şirince’de vaktiyle söylediklerimiz, yazdıklarımız yaptıklarımızla ilgili hakkımda düzinelerce ceza davası açıldı. Siyasi iktidarın elinde bu saçmalığı düzeltme olanağı vardı. Kullanmamayı tercih ettiler. Kendi taktirleridir. O kadar dava var ki, bunların nasıl hesaplandığını bilmiyorum. Bir matematikçinin bile içinden çıkamayacağı bir hesap. Ama uzun bir süre içeride kalacağımı biliyorum.”
Birgün