03 Temmuz 2015
Gazetecilik dediğin zor zanaat. Hele Türkiye gibi bir ülkede siyaset ile ilgilenmenin ağırlığı bazen taşınamaz hâle geliyor. Çünkü içinden daima kan geçiyor. Her siyasi kimlik bir bagaj taşıyor. Ve o bagajı kendi acılarının müsebbibi sayan milyonlarca insan var.
Bu topraklarda kimselere adalet gelmemiş.
Adalet tecelli etmeyince de kimliklerimiz katilleşmiş.
Kimilerimizin kahramanı diğerinin katili olmuş.
Kutsallarımız, sembollerimiz birbirimizin cinayetine delil gibi duruyor ortalıkta.
Düşünün ki hâl böyleyken hemen her gün değişik konularda tahliller yapacak, mevcut gelişmelerde taraf olacak, ekranlarda boy gösterecek, afili yazılar yazacak bir göreviniz var.
Sürekli davranmanız gerekiyor. Ama kestiğiniz her racon ya madalya gibi boynunuza asılacak ya da pranga gibi ayağınıza takılacak.
Nasıl temiz kalmalı insan?
Zihnini, belleğini nasıl korumalı?
Şimdilerde memleket olarak toplanmış bizleri yönetecek hükümeti elbirliğiyle kurmaya çalışıyoruz.
Kahvelerde, mahallelerde, evlerde kâğıt üstünde bakanlıkları paylaştırıyoruz.
“Yok abi, hayatta o dört bakana dokundurtmazlar.”
“Mesele bakanlar değil, Cumhurbaşkanına da gider o iş. Oradan yatar zaten.”
“Erken seçimi göze alamazlar. Davutoğlu koalisyona mahkûm. Erdoğan’a rağmen girecek topa.”
“Suriye’ye savaş falan bahane. Azınlık hükümeti için yol yapıyorlar. Bekle bak göreceksin.”
“Bahçeli daha önce de can suyu vermişti bunlara. HDP’yi bahane edip bakanlıkları kapacaklar işte. Yazıklar olsun.”
“CHP hükümete ortak olursa biter arkadaş. Tabanı affetmez onu. Partinin önünde eylem yaparız vallahi.”
“Erdoğan bir şekilde inip partinin başına geçecek. Zaman kazanabilmek için yöntem arıyor. Aha buraya yazıyorum 2015’te yine seçim var.”
İtiraf edin. Şu anda bu yazıyı okuyanlar, son günlerde yukarıdaki cümlelerden en az birini ortamlarda kullanmış olmalı.
Siz bu engin tahlilleri yaparken sorun yok elbette. Ama ben biraz sonra açıklayacağım koalisyon formülünün vebalini hamal gibi yıllarca taşıyacağım öyle değil mi?
Başımıza gelecek ilk felakette “işte bu hükümeti destekleyen gafiller” diye internet sitelerinde çirkin fotoğraflarımızı yan yana dizecekler.
Olası bir ekonomik krizde, ocağı sönmüş bir ailenin haber başlığı altında “seçim sonrası ne demişlerdi” diye olayın müsebbibi olarak adımı yazacaklar.
Trafikte kilitlenmiş kan ter içindeki kızgın şoför boşa yaktığı benzinin hesabını sorarken beni de anacak.
Partilerinin oluşacak koalisyona dâhil olmasına kızan seçmenler “dışarıdan müdahaleyle içimize nifak sokan hain” damgasını vuracak alnımıza.
Ama kahvede çayını usulca yudumlayıp endamlı bakışlarla memleketi kurtaracak sihirli formülü fısıldayan abiye hiçbir şey olmayacak?
Kader böyle olsa da meşhur bir yazar olmanın gereklerini yerine getirmek zorundayım.
Bağrıma taş basarak karşımızda duran siyasi düğümü açacak dâhiyane çözümü halkımla paylaşmak benim sorumluluğumdur.
İşin bu kadar içinde olup da iki kelam etmemek, oyunda mızıkçılık yapan şımarık çocuğun gazeteci hâli olmaktır.
Hadi başlayalım, formül şudur:
Hepinizin malumu seçimlerin sonuçları ortada.
AKP’nin tek başına iktidar olması mümkün değil artık.
MHP ile CHP’nin ittifakı güvenoyu almaya yeterli gelmiyor.
HDP’nin dışarıdan desteklemesi hâlinde MHP, CHP’yi kabul etmiyor.
HDP, AKP ile bir koalisyon kurmayacağını çok net ifade etti.
Azınlık hükümeti kurmaya haklı olarak kimse yanaşmıyor.
Hâl böyleyken bu kadar büyük sorunları olan memleketimizin hükümetsiz kalmaması için tek bir çözüm kalıyor.
Kötünün iyisi de olsa seçmenin verdiği mesajı en iyi temsil edecek koalisyon belli.
Hangisi mi?
Akşam kahveye gelin söyleyeyim…
Taraf