04 Haziran 2015
AİHM, Efthalia Psefteli’nin İmroz’da babasından kalan ve Hazine tarafından el konulan evi için görülen davada, Türkiye’nin AİHS’nin mülkiyetin korunması hakkındaki 1. Protokolü’nün 1. maddesini ihlal ettiğine hükmetti.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), İmroz’da özel mülkiyete hukuksuzca el konduğu kararıyla Türkiye’yi mahkûm ederek, önemli bir karara imza attı. Hukukçular, babasından kalan araziye 1995’te Hazine tarafından el konulması üzerine hukuki mücadele veren Efthalia Psefteli’nin davasını, önemli bir kazanım olarak görse de, Türkiye’de mazisi daha eskiye dayanan mülk gaspı davaları için emsal oluşturması zor görünüyor.
Birinci maddeyi ihlal
AİHM, geçen hafta Efthalia Psefteli’nin İmroz’da babasından kalan, ancak kadastro çalışmaları sırasında Hazine tarafından el konulan evi için görülen davada, ilk kararı verdi. AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) mülkiyetin korunması hakkındaki 1. Protokolü’nün 1. maddesini ihlal ettiğine hükmetti. Mahkeme, söz konusu evin Psefteli adına kaydedilmesine ve Türkiye’nin talep edilen 132.812 Euro tutarındaki manevi tazminatı ödemesine ise, bir sonraki dava oturumunda karar verecek.Türkiye vatandaşı olan Vasilis Psefteli’nin 1976’da İmroz’da aldığı 110 metrekarelik bahçeli ev, 1995’te adada yapılan kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına tescil edilmişti. Aynı yıl, bu hukuksuzca el konulan mülkün iadesi için Vasilis Psefteli’nin kızı Efthalia Psefteli, mahkemeye başvurmuş ama mahkeme, evin duvar komşusu olan Merkez Camii’nin kültürel varlık olarak tescil edilmiş olmasını, dolayısıyla kültürel varlığın yakın çevresinde ikamet edilemeyeceğini gerekçe göstererek 2005 yılında kesin olarak reddetmişti. İç hukuk yolları tükenince, dava AİHM’e taşındı.
Agos’a konuşan davanın avukatı Yücel Cesur, yerel mahkemenin yakındaki tarihî eseri gerekçe göstererek itirazlarını reddetmesinin geçersiz olduğunu belirterek, “200 yıllık caminin etrafında kadastro çalışmaları yapılmadan önce ikametgâh olduğunu göstermemize rağmen, yerel mahkeme mülke el konulmasının haklı olduğuna karar verdi” dedi. Dava AİHM’e taşındığında, bakımsızlık nedeniyle hâlihazırda ikamete uygun olmasa da ayakta kalan eve başka ailelerin yerleştirildiğini ve mülkün iadesinin imkânsız kılınmaya çalışıldığını söyleyen Cesur, bu ailelerin evden tahliye edildiğini ve Psefteli Ailesi’nin haneyle zilliyet bağının devam ettiğini dile getirdi. Cesur, bir sonraki oturumda adaletin yerini bulmasını ve mülkün Psefteli Ailesi adına tescil edilmesi kararının çıkmasını talep ettiklerini sözlerine ekledi.
Zaman aşımı olmasa…
Söz konusu kararın önemli bir gelişme olduğunu belirten Cesur’a göre, bu kararın Türkiye’deki benzer mülk davalarına emsal teşkil etmesi zor. Mülklerin iade davaları üzerine çalışan Avukat Cem Sofuoğlu da Cesur’la aynı görüşte. Sofuoğlu’na göre, İmroz’da mülkün el konulma tarihinin yeni olması, kadastro mevzuatında yer alan zaman aşımı durumunu ortadan kaldırıyor. İlgili mevzuata göre, kadastro çalışmalarına yapılacak itirazın ilk 10 yıl içinde yapılması gerekiyor. 10 yılın sonunda mülk, kadastro kimin adına tescil ettirildiyse doğrudan ona geçiyor ve mülkün esas sahibinin hak iddia etmesi söz konusu olamıyor. Sofuoğlu, AİHM’in bir sonraki oturumunda mülkün Psefteli Ailesi’ne verilmesi kararının çıkabileceğini, ancak iç mevzuattaki zaman aşımı düzenlemesinden ötürü bu kararın 1915 sonrasında el konulan Ermeni mülkleri için emsal teşkil etmesinin zor göründüğünü söyledi.
Agos