28 Nisan 2015
1915’te Anadolu Ermenilerinin başına gelenler hakkında, ortalama muhafazakâr, Türk, Müslümanların ne düşündüğünü gösteren, oldukça temsil edici nitelikle bazı tepki mektupları aldım. Bu tepkilerin sebebi, geçen hafta Zaman’da yayımlanan ‘Resmî Karmanyola’ başlıklı yazımdaki ana fikirdi. Bu ana fikri kısaca özetleyeyim: ‘Soykırım’ tartışmalarını bir tarafa bırakalım; tehcire tabi tutulan Ermeni nüfusunun mallarına ne oldu? Devlet arşivciliğimiz ve araştırmacı tarihçiliğimiz ‘soykırım’ gibi tartışmalı bir kavramın mahiyetini aydınlatamayabilir fakat Ermeni Emvâl-i metrûkesi hakkında kuşaktan kuşağa aktarılan söylentileri kesin ve belge diliyle cevaplayabilmeliydik en azından...
En sert tepki, kolayca tahmin edilebileceği üzere Azerbaycan’dan bir okuyucudan geldi. Diyor ki: “Bugünkü yazınız bende birtakım suallerin doğmasına neden oldu. Anladığım kadarıyla hakkaniyetli davranış sergilenmesini ve Ermenilerin hiç olmazsa mülk ve mal haklarının iadesinin teminini savunuyorsunuz. Ermeni derken Maraş’ta, Erzurum’da, Van’da Ruslarla veya Fransızlarla işbirliği yapıp Anadolu insanını katleden bir topluluk aklıma geliyor; bu konuda acaba tarih kitapları yalan mı söylüyor? Eğer yazılanlar doğruysa, o zaman Osmanlı merhamet etmiş, öldürmek yerine sürgüne göndermiş; hiç olmazsa yaptıkları ihanete bedel tehcir ile yetinmiş. Savaşsa eğer neden ganimet olmasın ki? Eğer bu tehcir o dönem kendi vatandaşlarına uygulanmış diyorsanız, o zaman bu düşmandan daha vahim ve tabii daha büyük cezaya müstahaktır. Çünkü münafık müşrikten daha zehirleyici ve tehlikelidir. ‘Mazlum’u oynayan Ermenilerin 1905’te ve 1988’den itibaren Karabağ’daki katliamları halen sıcaklığını koruyor. Ermenilerin uğradıkları iddia edilen soykırımın bir kanıtının bulunmamasına rağmen 100. yılında şefkat damarlarının galeyan etmesini ve hakkaniyetle davranmasını talep ediyorsunuz. Peki, Ermenilerin somut kanıtlarla sabit yaptıkları dehşetli katliam ve soykırıma kimler hakkaniyetle davranmaya davet edecek? Yazınız bende çakallara ve hem de yaptıkları hırsızlığa, onca tahribata rağmen merhamet etme intibası uyandırdı.”
Daha mutedil ama aynı istikamette bir tepki, ortalama kanaati aksettirmesi bakımından önemli: “Osmanlı Devleti’nin ve ecdadımızın aleyhinde serdedilen görüş ve düşünceler yanlıştır. Bu gerçek, tarihen ve mantıken sabittir. Milletimizin tarihini okuyun, iyice araştırın; siz de ithamları reddedecek, emperyal oyunu fark edeceksiniz; o tarihte çıkarılan ve geçici sevk ve iskâna tabi tutulan nüfusun bir kısmının çocuklarını, yaşlı ve hastalarını komşuları olan Müslümanlara emanet ettikleri, bu kişilerin mallarının değerinin altında satılmasını önlemek amacıyla yanlarında istedikleri miktarda taşınır mal götürmelerine izin verildiği, taşınmaz mallarının değeri altında satın alınmaması yönünde de Vilayet İdarelerinin yazılı olarak uyarıldığı, buna uymayanların cezalandırıldığı, satın aldıkları taşınmaz malların değerini ödemek zorunda bırakıldıkları tarihî gerçekler olup araştırmacılar için arşivde belgeleri tasnif edilmiş bir şekilde durmaktadır. Yazınızı teessüfle okudum, milletimizin tarihini okumamış veya millî hislerden mahrum kalmış olması lazım gelen bazı şahısları anlayabilirim belki! Ama sizin ecnebilerin aleyhimize serdettikleri ithamatı reddetmedikten başka devletimizi ve milletimizi kabahatli göstermenizi anlayamam. Üzüldüm.”
Ülkücü olduğunu ima eden fakat camiayı ne derece temsil ettiğini bilmediğim bir okuyucunun yazdıkları ise ‘ortalama’nın hayli üstünde bir sertlik taşıyor: “Ermenilerle dünya çapında bir mücadele içindeyiz ve siz Ermeni tezini destekliyorsunuz. Velev ki Ermeniler haklı bile olsa, bu millete ihanet değil midir? Aynı davranışı neden bir tek Ermeni’den görmüyoruz? Bir Soner Yalçın gibi bile olamıyorsunuz. Bu sözde ‘demokrat’ Ermeni seviciliği tavırlarınız nedeniyle Ülkücü camia Hizmet’e düşman oldu. Tebrikler!” Yeri gelmişken belirteyim; son e-mektup uydurma bir adres üzerinden gönderilmiş; mahlâsı ilginç: Aliveli!“Tarihî gerçeklerle millî menfaatler çatıştığında ekseriyeti itibariyle milletimiz nerede durur, meseleye nasıl bakar?” sorusuna ortalama bir cevap veriyor bu üç mektup. Politikacıların konuya bakışını da bu ortalama biçimlendiriyor. Şüphesiz ki yazıda neyin kastedildiğini anlayan ve destekleyen mektuplar da aldım, sağ olsunlar lâkin artık farkındayım. Hakikate hürmet, insaf ve daha önemlisi bir metni okuyup doğru anlamak, artık çoğunluğun değil, ‘azlığın’ meziyetidir ve bu durum hepimizi derinden endişelendirmelidir.
Aksiyon