15 Nisan 2015
Ruhr Üniversitesi Diaspora ve Soykırım Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Mihran Dabağ’la söyleşimizin ikinci bölümü…
Geçen yıl dönemin başbakanı Erdoğan bir taziye mesajı verdi. Sonra televizyonda “Bana affedersin… Ermeni dediler” dedi. Geçtiğimiz günlerdeyse, ”Ey Ermeni diasporası, belgelerimiz burada. Senin ne kadar belgen var, çıkar belgelerini’ diye meydan okudu. Siz bunları nasıl buluyorsunuz?
Bu bir AKP politikası değildir, 1923’ten beri devam eden bir politikadır, çünkü Ermeni soykırımıyla Türk kimliği birbirinden kopamayacak bir bağ içindedir. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti, Ermenilerin ve diğer gayrimüslimlerin yok edilmesiyle kurulmuştur.Ben Erdoğan’ın açıklamalarında bir samimiyet görmemekteyim. “Belgelerimiz vardır, geliniz” ne demek? Eğer varsa lütfen ortaya çıkarılsın.Onun dışında komisyonlarla da bu soruya cevap verilemez, çünkü bir devletin vazifesi komisyonlar kurarak, bir soykırım var mıdır yok mudur tespit etmek değildir. Bir devletin vazifesi, hür bir şekilde bir araştırma yapılmasını mümkün kılacak şartların yaratılmasıdır, gerisi bilim adamlarının vereceği bir cevaptır. Bir soykırım, soykırımdır veya değildir perspektifiyle araştırılamaz.
Diyelim Türkiye de ‘Ermeni soykırımı’nı tanıdı. Asıl iş o zaman başlamayacak mı?
Çok önemli bir soru soruyorsunuz. Dediğiniz gibi asıl iş tanımaktan sonra başlamakta. Önce Türkiye’de yaşayan Ermenileri ki artık ‘müzelik’ hale gelmişlerdir, onların hayatını bir anıt gibi korumak lazım. Çünkü oradaki Ermeniler, Ermeni cemaatini sembolize eder. Ayrıca insanları anıtlarla da unutulmaz kılamazsınız sadece, anıtlar bazen unutmanın yeri de olabilir!Sonra Türkiye, Ermenilere ulaşabilecek bir ülke haline gelmeli. Onlarla ilgili her şeyin korunması gerekir. Mesela Ermeni kiliseleri, kuruluşlar, manastırlar 1915’te yok edilmemiştir. 1950’lere kadar süren bir zaman diliminde yok edildiler.Ve son olarak da Türkiye, sınırı paylaştığı Ermenistan‘a karşı belli bir mesuliyet taşımalı. Bu da sınırları kapatmakla olmaz, Almanya’nın İsrail için taşıdığı mesuliyet gibi bir sorumluluk üstlenmeli. İlaveten diasporanın, acıyı taşıyan toplumun gelişmesine yardım etmeli, kimliğini koruyacak desteği vermeli Türkiye.Onun dışında muhakkak ki Türkiye toplumu da, bu konuyu iyi bir şekilde inceleyip Ermenilere bakış açısını değiştirmeli.
Türkiye’de dini, etnik, sosyal ve kültürel çeşitlilik onlarca yıldır tehdit olarak gösteriliyor. Bu, iktidarların çoğunluk toplumuna yaptığı en büyük kötülük değil midir zaten?
Tamamen katılıyorum. Söylediklerinize bir iki cümle ilave etmek isterim. Türkiye henüz uluslaşma sürecini kapatmamış bir ülke. Yabancıyı sürekli bir tehdit olarak görmüş olması, Kürt sorununun daha kapanmamış olması, soykırımı tanımamış olması hep bu sebepten. Türkiye daha kimliğini sağlam temeller üzerine kurmuş bir ülke olarak görmemekte kendisini. Bir şanlı tarihi, soykırım olarak adlandırılabilecek bir şiddet üzerine kurunca, Ermenileri, bu tarihi gölgeleyen bir sorun olarak görmekte.
Diğer taraftan devlet, böyle bir yüzleşmenin sistem açısından bazı sonuçları da doğuracağını düşünmekte. En belirgini Kürt sorunu, çünkü Türkiye için böyle bir tarihi kabul etmek demek, yeni bir azınlık politikasının getirilmesi demek olur. Yeni kimliklerin doğabileceği korkusu, soykırımı da kabul etmemeye neden oluyor bence.
Türkiye’nin uzak ve yakın geçmişinde birçok acı var. Acıyı karşılaştırmak olarak anlaşılmasın, ama politik ve toplumsal açıdan baktığımızda sizce Türkiye’ye en çok hangisi zarar verdi?1915-16, çünkü 1915-16’da bütün bir halka ve diğer toplumların hayatına son verildi, bir tarihe tamamen son verildi. O halkların tarihine, kendi yaşadıkları, yerlisi oldukları topraklarda son verildi.Diğer olaylar, homojen bir ülke yaratma politikasının, bıktırıp uzaklaştırma politikasının bir parçasıdır.
AKP hükümetiyle Kürtler arasında çözüm süreci müzakereleri yapılırken tarihsel bir yüzleşme talebi yoğun tartışıldı. Bir tarihçi olarak bugünden geçmişe doğru yüzleşmek doğru bir yöntem mi?Geçmişten bugüne gelmemiz lazım, çünkü şimdiden geçmişe bakıldığında daima gelecek hesabı yapılır. Peki gelecek kimindir, gelecek daima güçlünündür. Güçlü de ancak eskiyi yenerek geleceğini yazar. Ve bir savaşın galibinin, bir soykırımı yapanın en büyük arzusu unutmaktır, unutturmaktır. Mağdurun elindeki tek şey ise hatıradır, çünkü soykırım her şeye son vermektedir, geride kalan tek şey soykırımın kendisidir ve bu tek mirasıdır kurban ya da mağdur olanın.
Türkiye Ermenilerin, Kürtlerin, Süryanilerin, Alevilerin talep ettiği gibi geçmişiyle yüzleşse ve yeni bir başlangıç yapsa, Irak, Suriye ve Ermenistan’la daha iyi ilişkiler kursa bölgede daha başarılı bir ülke olmaz mıydı?Türkiye hala belli bir tarihten gelen anlayış içinde yaşamakta. Bölgede en büyük değil, ama en hakim güç olarak görülmek istiyor. Fakat diğer taraftan da kendini iç sorunlarını çözememiş, kırılgan bir ülke olarak görmekte. Bu konuların temelinde, homojen olamamış bir Türkiye’nin, Kürtlerin asimilasyonunu sağlayamamış bir Türkiye’nin sancıları yatar.
Diken