22 Mart 2015
Yaşadığım çevrede hepimizin birbirinden farklı, bambaşka insanlar olduğumuzu düşünürdüm büyürken.
Bir arada yaşayabilmemize, anlaşabilmemize şaşırırdım çoğu zaman. Sonra yurtdışına gittim ve bir arada yaşayan farklılıklar aslında neymiş orada anladım.
Renginden, dinine her biri ayrı bir uç noktaya yerleşmiş olduğu halde bir arada yaşamayı başarabilen topluluklar gördüm.
Her bir uç noktayı birleştirdiğimde bütün bir dünyanın, küçücük şehirlere hatta küçük bir apartman dairesine sığabilmesine şahit oldum.
Türkiye’ye dönüp tekrar baktığımda farklı zannettiğim bizlerin aslında tıpatıp aynı olduğunu fark ettim.
Aramızdaki farklılıklar aynı ailenin çocukları arasında olabilecek farklılıklar kadar basit ve normaldi.
Önceleri ülkemize yabancıların pek gelip yerleşmediğinden yakındım. Keşke dedim, keşke her milletten, ülkeden insanlar gelse, yerleşse.
Türkiye, Sakarya, Akyazı hatta yaşadığım mahalle dünyanın tüm renklerine sahip olsa. Eğitilirken, iş yaparken, sokakta oyun oynarken hep dünya insanı olarak büyüsek.Sitem ettim güzelim ülkemize yerleşmeye tenezzül etmemelerine yabancıların.
Sonraları ülkemi tanıdım gün be gün. Ülkemin, farklılıklara ördüğü duvarları gördüm. Siyasi tartışmaları görmezden geldim de, kültür savaşlarında afalladım.
Tamam biz böyleyiz diye yerleşmiyor yabancılar ülkemize, boş verelim. Peki bizimle doğup büyümüş azınlıklarımızı ne edelim?
Hadi, “sen azınlık olan bir soyda dünyaya gelmeyi seçmişsin, istesen bile benim gibi kutsal bir soya ait olamazsın,
Çünkü azınlık olmamayı ben seçtim, insanlar doğarken nerede ve kimlerle olacağını kendileri seçerler. Sen azınlıksın, benden uzak durmak zorundasın.
Sen benim yaşadığımdan, doğru olduğunu bildiğimden farklı bir şeyler yapıyorsun, kabul etmem. Allah’ta kabul etmez. Allah’a inansan da, benim gibi ibadet etmiyorsan sen cehennemliksin.
Biz insanlar yıllar önce senin cehennemlik olacağına karar verdik Allah için yaptığın her şey boşuna. İyi insan olman da umurumda değil, benim senden farklı yaptığım bir iki ibadeti öğrenmek istemende.Çok ta kötü kokuyorsun, pisliğin tekisin anlayacağın.” diyelim onlara. Pardon, biz, çoğumuz zaten böyle diyoruz yıllardır.
Benim okuduğum kitaplar ve ailem bana hep önce iyi insan olmayı öğrettiler çok şükür. Karşımdakinin nasıl bir ”insan” olduğunu umursamamı öğrettiler.
Bu sayede hiç zorlanmadım ne ülkemde ne de yurt dışında. Dünya insanı olmayı, herkesle bir olabilmeyi önce babamdan ve annemden öğrendim.
Hatırlıyorum da küçüklüğümde bir gün, alkol kullandığını öğrendiğim için bi arkadaşımın evine gitmeyi reddettiğimde, İnsanları, insanlığı ile görmem gerektiğini dinlemiştim o gün ailemden.Belki de en büyük dersimdi çocukluğuma ait. Yakın çevremdeki çoğu kişi alkol kullananları düşman olarak görürken benim ailem bana böyle bir ders vermişti.Benim kadar şanslı olmayarak büyüyenlere üzülüyorum ben. Ya bu cümlelere takılıp kalır da, mutlu olmayacakları bir şeyler yaparlarsa diye korkuyorum.Yavaş yavaş açılıyor çünkü ülkemin geçleri dünyaya. Sıkışıp kalmaz umarım hiç kimse sert duvarlar arasında.
Akyazı