11 Mart 2015
ALIN OZINIAN
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, 2009 yılında imzalanan ve Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesini öngören protokollerin, 16 Şubat’ta parlamentodan geri çekilmesi konusunda ani bir karar verdi. “Futbol diplomasisi” adı verilen bu süreç ve imzalanan protokoller, Batı’nın arzusu hatta ABD’nin planıydı dersek, çok gizli bir bilgiyi ifşa etmiş olmayız.“Önkoşulsuz” oldukları öne sürülen protokollerin imzalanmasının öncesinde ve sonrasında Türkiye, Karabağ’ı maalesef bir önkoşul olarak sunmaktan ve Ermenistan’a verilen “Bari bir Rayon’dan çıkın, biz de düşünelim” mesajlarından vazgeçmemişti. Karabağ’da bir gelişme olsaydı, “Türkiye, Ermenistan ile kapattığı sınırını açar mıydı, her şey normale döner miydi?” sorusunun cevabı büyük ihtimalle olumsuz olacaktı. Türkiye komşusu ile normal ilişkiler geliştirmeyi, diplomatik ilişkiler tesis etmeyi bir lütuf olarak saydığı sürece, alabileceğinin daha fazlası için uğraşacak, sınır açma kartını Ermenistan’ı zayıflatmak için kullanmaya çalışacaktı. Türkiye ancak kendi sözünden çıkmayacak, bunun garantisini verecek muhtaç bir Ermenistan gördüğü takdirde belki kapıyı açma konusunu gündemine taşıyacaktı.
aşılamayan ‘karabağ sorunu’
2014’te “sözde özür mektubu” diyebileceğimiz bir metin yayınladıktan sonra soykırımın 100. yılında, “Sizin 1915’iniz varsa bizim de Çanakkale’miz var” ataklarına geçen hükümetin samimiyetini sorgulamak ancak saflık olabilir. 2015’te, AKP’nin Ermenistan ve Ermeni siyaseti, ortak acı konsepti toptan yerle bir oldu.
Aslında “ölü doğum” diyebileceğimiz bu protokoller ilk günden beri hayata geçirilemedi, kâğıt üzerinde bir zaman kazanma aracına dönüşüp Batı’ya “Ermenistan ve Türkiye diyalog için uğraşıyorlar” imajı verilmesine yardımcı oldu. Batı’ya verilen imaj dışında iki ülke liderleri gereken zamanlarda iç kamuoyları için “sert çıkışlar” yapmaktan da geri durmadılar. Dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Karabağ’ın toprak bütünlüğü bizim için kendi toprak bütünlüğümüz kadar azizdir.” derken TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan, “Hem ülkemize hem de Azerbaycan halkına karşı sorumluluklarımıza uygun ve Türkiye’nin ağırlığına yaraşır davranış içinde olacağız.” diyordu. Anlaşılan o ki, aracılar imzalar atılmadan önce Türkiye’yi bu adım ile Karabağ sorununa da “çözüm” bulunacağı konusunda ikna etmişlerdi. Ermenistan’ın kabul etmemesi üzerine ise Karabağ konusunu yazılı olarak belgeye ekleyememişlerdi. Ermenistan ve Türkiye için tamamen farklı senaryolar olan bu “çözümden” aracı ülkelerin ne anladığı hâlâ bir sır…
Türkiye için Karabağ önkoşulu kesinleşirken, Ermenistan tarafı da elinden geldiğince karşı tarafı Batı’nın dikkatini çekmeye çalışarak uyarıyordu. Sarkisyan, ilk çıkışını 2009 yılında, protokollerin Ermenistan Meclisi’ne gönderilmesinin ardından ilişkilerin normalleşmesine hazır olduklarını fakat Türkiye’den bunun için gerekli siyasi iradeyi göremediklerini söyledi. Nisan 2010’da ise “Türkiye ön şartsız ilerlemeye hazır değil. Türkiye’de uygun koşullar, Ankara’da normalleşmeye katılıma hazır bir liderlik oluşursa ilerlemeyi düşüneceğiz.” diyerek, Erivan’ın süreçten çıkmadığını fakat askıya aldığını açıkladı. Eylül 2014’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında, “Cehennemin dibine gitsin o protokoller.” derken artık kapalı bir yola girildiğinin en belirgin işaretini vermişti.
Sürüncemede kalan “futbol diplomasisi” Sarkisyan’ın Erdoğan’ı Nisan 24’te soykırım anıtına davet etmesi ve Erdo-
ğan’ın buna karşılık aynı gün Sarkis-yan’ı Çanakkale anma törenlerine çağırması diplomasiden ziyade çocukların saçma sapan, mahalle kavgalarını hatırlatan bir hal almaya başlamıştı ki, Sarkisyan protokollerin parlamentodan geri çekilmesi konusunda ani bir karar verdi.
Neden 2015?
Tüm bu sıralanan sebepler gerçekçi olmaları ile birlikte “Ermenistan neden şimdi bu kararı verdi?” sorusuna cevap verememekte. Sarkisyan’ın anamuhalefet “Müreffeh Ermenistan” partisi kurucusu ve başkanı Tsarukyan’a savaş ilan etmesi ve siyasi arenadan silmesinden birkaç gün önce neden bu adımı attığı konusu hâlâ merak uyandırıyor.Protokollerin imzalandığı 2009 yılında Sarkisyan, 1 Mart 2008’i yeni atlatmıştı ve uluslararası desteğe ihtiyaç duyuyordu. Seçimlere şaibe karıştığını iddia eden halk sokaklara dökülmüş, eylemlere izin verilmemiş, ölenler ve yaralananlar olmuştu. Ermenistan’da “Kanlı 1 Mart” olarak hatırlanan olayın bastırılabilmesi, Sarkisyan’ın zaferi olmuştu. Böyle kritik bir anda Batı’ya şirin gözükmek ve onların desteğini almak akıllıca olacaktı. Fakat görünen o ki bugün, cumhurbaşkanlığını “onaylatma” konusunda ihtiyaç duyduğu ve onların hatırına imzayı attığı Batı ülkelerinin desteği kendisi için eskisi kadar hayati ve önemli değil.
Bu adımı ile Sarkisyan’ın protokollerin imzalanmasından sonra koalisyondan ayrılan Taşnaktsutyun Partisi’nin desteğini geri kazanacağı gün gibi açık,
Taşnaktsutyun’un diaspora ile olan iyi bağlantıları ile yurtdışında yaşayan Ermenilerin bir kısmının da desteğinin geri kazanılacağı kesinlikle hesaplanmış. Soykırımın 100. yılında diasporanın desteği, onların nabzına şerbet verilmesi önemli. Hatırlarsak imzalar atılmadan Sarkisyan, Türkiye ile yeni bir ilişkinin başında oldukları haberini Moskova’dan, yani Ermenistan üzerinde en büyük maddi desteği ve siyasi yaptırımı olan Ermeni diasporası merkezinden vermiş, protokoller imzalandıktan hemen sonra ise önemli diaspora merkezlerine ziyaretler yaparak, bu adımın doğru ve yararlı olduğunu anlatmıştı…
Bir başka güçlü olasılık da Türkiye ve Ermenistan arasında tüm anlamını yitirmiş “futbol diplomasisi” çerçevesinde hâlâ gol atma içgüdüsü olabilir. Türkiye’nin yürüttüğü “diyalog” yanlısı siyasetin, yapıcı adımlara ve söylemlere dönüşmediğini ve kendisini kandırılmış hisseden Ermenistan gövde gösterisi yapmak istemiş, uluslararası kamuoyuna bir mesaj vererek “Bu ilk adım, bir gelişme olmaz ise imzayı da geri çekebiliriz” vurgusu yapmış olabilir.
Şu anda koalisyonda olmayan fakat ileriki günlerde tekrar katılabilecekleri konuşulan Taşnaktsutyun Partisi yetkilileri, Cumhurbaşkanı’nın bu adımının kendilerini sevindirdiğini fakat bunun daha işin yarısı olduğunu, 24 Nisan’a kadar protokollerden imzaların da çıkartılmasını istediklerini vurguluyorlar.
Ermenistan’ın 24 Nisan’a kadar imzaları protokollerden tamamen çekmesi güçlü gözüküyor. Fakat benzer bir adım kuşkusuz dünya basınında ve kamuoyunda Ermenistan diyalog sürecini desteklemediği anlamına gelecek. Kısaca uluslararası kamuoyuna “bir işaret” verilmeye çalışılırken, geri çekilme sebebi ile eleştirilere maruz kalınacak. İki ülke arasında ilişkilerin “normalleşmesini” isteyen tüm taraflar Türkiye’nin vazgeçemediği ve 100. yılda daha da güçlendirdiği inkâr politikasının farkında da olsalar, “Biz elimizden geleni yaptık, Türkiye son topu kaçırdı” diyen bir Ermenistan’a hak vermeyecekler, ilişkilerin “sürdürülebilmesi” için yeni süreçler oluşturmaya çalışacaklardır. Bu süreçlerin çoğu yine “çözümsüzlük ne iyi çözümdür” fikri etrafında şekillenecek olsa bile...
Zaman