18 Şubat 2015
“Reform ve Islah hareketi” adı altında 1937-1938’deki Dersim Katliamı hazırlıklarının 1932-1934 yılları arasında yapıldığı ortaya çıktı. Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivlerinde çıkan belgelerde, Dersim halkına yönelik katliam provaları, bölgeye konumlandıran muhacirlere silah dağıtımı ve ‘vur emri’ de bulunuyor.
Dersim Katliamı ile ilgili canlı tanıklar üzerinde yaptığı araştırmalarla bilinen araştırmacı yazar Yusuf Baranbeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) Dersim arşivlerinin halkla paylaşılması için HDP milletvekilleri aracılığıyla soru önergesi vermişti. Baranbeyi, 1932 ile 1934 yılları arasında devletin Dersim’de yaşayan Kürt Kızılbaşlara yönelik yaklaşımının belgeleri ile ilgili ANF’ye konuştu.
‘ELBİSELERİ BİLE YALANCI…’
Dersim Katliamı ile ilgili daha çok canlı tanıkların anlatımlarını esas aldınız. Şimdi, yazılı belgeler mi söz konusu?A1
Dersim’in ‘çıbanbaşı’ olarak tespitinin çok öncelere dayandığını birçok belgede öğrenmiştik. Bunun en önemli belgesi; en tepedeki liderin, Mustafa Kemal’in ve bölgede bulunan yetkililerin yazmış olduğu raporlar. Dersim Soykırımı ile ilgili onlarca belge şu an elimde mevcut. Bunlardan sadece iki konuya ışık tutacak belgeler söz konusu.O dönemde olaylara tanıklık edenleri, dönemin gazetelerini ve hatta soykırımda görev alan subayların açıklamalarını (Albay Hulusi Yahyagil), konu ile ilgili N. Fazıl Kısakürek’in anlatımlarını, bölgede bu acıları yaşamış ve katliamlardan tesadüf eseri kurtulmuş olan Dersimlilerin anlatımlarını halen geçersiz saymaya çalışan bu ırkçıların zoraki savunmaları, izleyenleri hayrete düşürüyor.Dersim Katliamı ile ilgili yazıp çizen çevreler içinde ‘Islahat ve Reform’ olarak değerlendiren de var, katliamın şeklini tartışma konusu yapanlar da…Bu saatten sonra bu ırkçılar ne yapmaya çalışıyorlar? Hangi katliamı, ne gibi yalanlarla örtecekler; gerçekten merak ediyorum. Televizyonda bir tartışma programını izlerken yanı başımda oturan yaşlı bir Dersimlinin; “Bunların üzerindeki elbise bile yalan söylüyor” demesi, yeterlidir bence. En çok direndikleri noktalardan biri; zehirli gaz kullanılıp kullanılmadığıydı. İ. Sabri Çağlayangil’in “Dersimlileri mağaralarda fare gibi zehirlediler” sözünü kabul etmeyen bu tarihçi artıkları, acaba bir gün sonra ortaya çıkarılan “gaz kullanıldı belgesi”ne ne diyecekler? Büyük bir soykırımı, bugünkü PKK ile devletin arasında süren savaşta ortaya çıkan savaş zayiatı olarak görmek, en hafifinden büyük bir vicdansızlıktır.
‘GEREKÇELER’ ASILSIZ
‘Dersimliler asker öldürdü, ‘Dersimliler orduya asker göndermeyi reddediyordu‘, ‘Dersimliler vergi ödemiyordu…’ Katliama gerekçe olarak öne sürülen bu iddiaları nasıl yorumluyorsunuz?Dersim Harekâtı’nın, öyle denildiği gibi, askerlerin ölümü ile zuhur ettiği filan doğru değil. Önceden planlanmış, zamanı gelince uygulanacak olan kanlı bir askeri harekâttır. Karakol baskınlarının edepsizce yapılan sarkıntılıklara karşı ortaya çıkan tepkinin, karakollar tarafından bir provokasyona çevirme olayı olduğunu bölgede yaşayan canlı tanıkların anlatımlarından öğreniyoruz. “Dersimliler askere gitmemiş, vergi ödememişlerdir” yalanına ise, artık kimse inanmıyor. Çünkü belgeler ortada. Dönemin belgelerinde Dersim’de tahakkuk edilen vergi; 148.721 TL’dir. Bunun 138.540 TL’si tahsil edilmiştir. Bu da ödenen verginin %93.15’ne tekabül etmektedir. (N. Sahir Sıla. S. 298) Soruyorum; o dönemde hangi ilde bu oranda vergi ödenmiştir? Her ilde asker kaçağı olduğu gibi, Dersim’de de olmuştur. Dersimli olup, orada askerlik yapmış onlarca insanın olduğunu araştırmam esnasında öğrendim. Mazgirt ilçesinde Hülüman köyünde olan Ahmet Topal bunlardan sadece biridir.
Devletin Dersim halkına olan öfkesi neydi? Katliamı “gerektirecek” somut bir nedeni var mıydı?A2
Sistemin, devletin Dersim’e karşı karın ağrısı çok öncelere dayanmaktadır. Dersimlilerin direngen ruhu ve savaşçı kabiliyetinden dolayı, devlette ciddi rahatsızlıklar olmuştur. Bakın Çağlayangil Dersimliyi nasıl izah ediyor; “Bunlardan üç silahlı kişi, bir alayı durdurur bu dağlarda.” Devam edelim. Dersim raporlarının birinde Dersimliyi daha vahim izah etmeye çalışıyor. “Ya Dersim taşarsa?.. O zaman Dersim, büyük bir bela selidir, etrafa bir kurt sürüsü, bir sırtlan sürüsü yayılır. Ne mal ne hayat; o hiçbir şey tanımaz. Vurur kırar parçalar, yüklenir ve geri döner.” (Naşit Hakkı Uluğ Derebeyi ve Dersim, Kaynak Yay., 2010, s. 29.)
MUHALEFET VEYA DIŞ KAMUOYUNUN YAKLAŞIMIA4
Dersim Katliamı sırasında bu katliama itiraz edebilen alternatif bir muhalefet ya da bir güç yok muydu? Uluslararası kamuoyu katliama ilişkin nasıl bir tutum içerisinde oldu?Dersim halkını bu kadar insanlık dışı sıfatlarla ifade etmenin bir diğer nedeni ise, onları vatana millete zararlı bir mahlûkat olarak gösterip, bir an önce imha edilme algısını yaratmaktı. İlginçtir ki, tüm basın buna alet olduğu gibi, dönemin TKP’si de Dersim’de yapılmakta olan soykırımı ‘….Derebeylere karşı yapılan reformist bir hareket…’ olarak Sovyetler Birliğine rapor ediyor. (Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Ed. Murat Gültekingil. İletişim Yayınları/ İstanbul 2007. Cilt; 9 s.1213-1214)Dersim’in vurulmasının zamanla endeksli durumu, dış dünyanın girmiş olduğu siyasi türbülânstı. Çin-Japon harbi ve İspanya’nın iç savaş yaşaması, Avrupa’nın giderek bir buhrana sürüklenmesi ile iç ve dış koşullar tamamlanmıştı. Çünkü Cumhuriyet hükümeti, çok ağır bir kanlı yönelim planlanmıştı. Yaşanacaklar, adeta bugün IŞİD’in vahşetini aratmayacak boyutta olacaktı. Bu denli ağır bir askeri yönelim dünyada tepki alacaktı. Dolayısıyla iç ve dış şartların uygun halde olması gerekiyordu. Zehirli gazların ve her türlü vahşice öldürme yöntemlerinin uygulandığı bir coğrafyada, taş üstünde taş bırakılmayacak bir imha, Dersim’e reva görülmüştü. Bu savaşın önceden planlanıp uygulanacağını hem raporlardan anlıyoruz, hem de askeri yetkililerin birbirine yazmış olduğu yazılarda görüyoruz.
ÖNCEDEN PLANLANDIĞI BELGELERDE
Katliamın önceden planlandığı elinizdeki belgelerde nasıl ifade ediliyor?01.03.1932 tarihli yazıda bu yıl askeri harekâtın yapılıp yapılmayacağı soruluyor.
İş sadece bu belge ile sınırlı değil, bunun gibi birçok belge mevcut. Öyle ki, Türk kökenlilerin bir kısmı Dersim’den Erzincan vilayetine götürülürken, Çemişkezek’te bulunan muhacir Türklere de önceden silah dağıtılıyor. Kendilerini savunmak ve yeri geldiğinde savaşmak için.)Cinayet işlemiş adli birçok suçlu Türk aile, yağdan kıl çekercesine alınıp suhuletle Erzincan’a yerleştirilir.Yıl 1934 olmasına rağmen ilçedeki muhacir Türklere silah ve mühimmat dağıtılıyor.
Dersim Soykırımı, dönemin imha konseptinin en ağır şekli olup ve Kürt katliamının son halkasıdır. Bu katliam, devletin Kürtlere (Dersim Kızılbaşlarına) karşı, yürütmüş olduğu an acımasız ve en vahşice uygulanan, bir soykırım niteliğini taşımaktadır. Gerek Anadolu’da gerekse Mezopotamya’da olsun, yürütülen tüm imha hareketleri, o dönemde kurulmuş olan devletin gerçek niyetini ve zihniyetini ortaya koymuştur.Türk devletinin yönetici kadrolarının yaptığı kıyım, sadece Kürt ve Alevilere yönelik, yürütmüş oldukları imha hareketiyle sınırlı kalmamıştır. Ardından sürgünler, çok ağır bir dezenformasyon hareketi ve geniş kapsamlı bir asimilasyon projesi uygulanmıştır.İşlenen bu büyük insanlık suçuna karşı, Türk devleti çeşitli gerekçelerle, bu utancını, bu vahşetini örtmeye çalışsa da artık mümkün değildir. Bu büyük katliamı yaparken, yalanın birini dış ülkelere, diğerini ise iç kamuoyuna karşı söylemiştir. Dışarıya; “Reform ve ıslah hareketi yapıyorum” şeklinde, içeriye de basın andıcını kullanarak “Bölgede isyan vardır. Haydut, şaki ve eşkıyaya karşı medenileştirme” gibi yanıltıcı ifadeler kullanmıştır.
Gerek, gayrimüslimlere (Rum, Süryani, Êzidi, Ermeni) gerek 1925 Kürt kıyamında ve Dersim Soykırımında olsun, Türk devleti açıkça tektipleştirmeye gitmiş ve bu coğrafyayı kan gölüne çevirmiştir. Bu büyük kıyam ve soykırım, hâkim olmaya çalışan ırkçı zihniyetten kaynaklanmıştır. Bu ayrımcı ve bölücü tutumun temelleri İttihat ve Terakki ile atılmış, bunun uluslararası boyutu Lozan görüşmeleriyle hayatiyet kazanmış, içerideki inşası ise ‘Cumhuriyet devrimleri’ adı altında katliamlarla tamamlanmıştır.