23 Ocak 2015
Zoryan Enstitüsü Başkanı Greg Sarkissian, Ahmet Davutoğlu’nun Hrant Dink’in ölüm yıldönümü vesilesiyle yaptığı açıklamaya cevap yayımladı. Dink’in gerçek katillerinin adalete teslim edilmediğini, Hristiyan azınlıklara yönelik diğer cinayetleri, Doğu Perinçek’in devam eden davasını hatırlatarak Davutoğlu’nun nasıl “karşılıklı güven ve işbirliği anlayışı geliştirmekten bahsedebildiğini” sordu.
Mektupta aktarıldığı kadarıyla Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği, Zoryan Enstitüsü’nün bir kuruluşu olan Uluslararası Soykırım ve İnsan Hakları Araştırmaları Enstitüsü’yle işbirliği yaparak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülecek Perinçek davasında Perinçek’in ayrımcı ve ırkçı eylemlerini belgeleyen ortak bir mektup sundular.
Sarkissian`ın açıklamasının tamamı şöyle:
"Ekselansları Başbakan Ahmet Davutoğlu:
Sizin de belirttiğiniz gibi “Hrant Dink aramızdan ayrılalı sekiz yıl oldu”, aniden ve zalimce, ailesinden ve dostlarından kopartıldı. Bize sabır dilekleriniz samimi gelmiyor, çünkü hükümetiniz bunca zaman sonra bile cinayetten sorumlu olanları adalete teslim etme konusunda ya başarısız oldu ya da isteksiz davrandı.
Ben kökenleri Anadolu’da, Kanada vatandaşı bir Ermeniyim, Hrant Dink benim çok değer verdiğim birisiydi. Benim köklerim, bizim köklerimiz, hala orada, atalarımızın topraklarında, Anadolu’da, Hrant’ın da her zaman bahsettiği ve yazdığı gibi. Sizin Hrant’ın Ermeni mirası ile Türkiye’ye sadakati arasında kurduğunuz ikiliği görmek de bu yüzden son derece rahatsız edici. Hrant’ın atalarının anavatanına sadakati ve Anadolu’nun tüm halklarına sevgisi – Türk, Kürt, Alevi, Ermeni, Süryani, Rum, Yahudi ve diğer tüm halklar – kimliğinin ayrılmaz bir parçasıydı. Ermeni mirası ile ülkesine ve halkına sadakati arasında bir ayrım olmadığından, herhangi bir şekilde taviz vermesine de gerek yoktu. Oysa siz önyargılı bir varsayımla, Hrant’ın Ermeni mirası ile Türkiye’ye sadakati arasında bir taviz vermesinin beklenmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Aynı varsayımı etnik kökeni Türk olan birisi hakkında ise ne asla yapar, ne de kabul ederdiniz. Lütfen şunu hatırlayın, bu topraklar sizin olduğu kadar onun da topraklarıydı. Hrant’ın açıklamaya çalıştığı da buydu. Ne yazık ki, onlar, gerçek katiller, bu mesajı kabul etmediler. Onu bu yüzden öldürdüler.
Hrant’ın katlinin yıldönümünün 1915’te gerçekleşen olayları karartmak için bir fırsat olarak kullanıldığını görmek sarsıcı. Sizin söylediğinizin aksine, bu olaylar, “[s]avaş şartlarında başvurulan zorunlu yer değiştirme politikalarının, 1915 dahil, [doğurduğu] gayri insani sonuçlar” değil, aksine, Ermeni ırkının tamamını ve hatta Ermenilerin varlığının hatırasını bile silmeye yönelik açık bir niyetle devlet aygıtı tarafından planlanan ve uygulanan 1,5 milyon Ermeni yurttaşın katliydi.
Ben de, sizin gibi, iki halk arasında kurulacak “dostluk ve barış”ın özlemini duyuyor, bütün kalbimle “zihinlerde ve gönüllerde kapılar açmak” istiyorum. Peki bunu nasıl başarabiliriz? Siz, sekiz yıl geçmesine rağmen, Dink’in gerçek katillerini, veya Ogün Samast’la birlikte Türk bayrağı önünde fotoğraf çektirmek için sıraya girmişleri adalete teslim etmemişken, bizden nasıl sabır bekleyebiliyorsunuz?
Hrant’ı ölüm yıldönümünde andığınız 19 Ocak 2015 günü, Türkiye’de bir mahkeme, Ermeni Soykırımını inkarıyla ilgili 28 Ocak’ta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) gerçekleşecek duruşmaya katılabilsin diye Doğu Perinçek’in yurtdışına seyahat yasağını kaldırıyorsa, bu nasıl bir empati gösterme biçimi? Türkiye Hükümeti Perinçek’in, yani Türkiye’de, Türkiye’nin bir mahkemesi tarafından sizin kendi hükümetinizi devirmeye kararlı silahlı bir terörist örgüt olarak tanımlanan Ergenekon’un üyesi olmaktan hüküm giymiş birisinin, Ermeni Soykırımını inkarını AİHM’de bilfiil savunuyorsa nasıl “[k]arşılıklı güven ve işbirliği anlayışı geliştirme[k]”ten bahsedebiliyorsunuz
Perinçek’in tehditleri
Bu kişi, Hrant’ın suikaste uğramasının ardından Ermeni Patriği Mutafyan’a, camilerde de dağıtılan bir mektup yazarak Hrant’ın cenazesinde Ermenilere yönelik olarak sergilenen kitlesel duygudaşlığı kınadı ve “Türkiye’ye karşı bir savaş yürüyüşü” olarak niteledi. [1] Ergenekon davası kanıtları arasında, 2007 yılı Mayıs ayında Perinçek tarafından Türkiye’deki Ermeni okullarına gönderilen, “Ermeni asıllı vatandaşlarımızı bulunmuş oldukları görevlerde, sosyal faaliyetlerde Türk Devletinin savunucusu olarak görme arzularının olduğu, bu ayrılıkçı ve bozguncu düşüncelere karşı artık Ermeni vatandaşların harekete geçerek ülkemizde yaşayan soydaş ve dindaşlarını haklı yönde savunma mecburiyeti doğduğunu” aksi takdirde, “ne kadar Ermeni’nin, ne kadar Türk’ün var olduğu zaman içinde görülerek tabutlar içinde sayımının yine Ermeni vatandaşların yapma mecburiyetinde kalacakları” tehdidinde bulunan bir mektup da yer alıyordu. [2]
Ergenekon davası kararında ise İstanbul mahkemesi “Hrant Dink cinayeti ve [diğer Hıristiyan azınlıklara] yönelik Türkiye’nin farklı bölgelerinde gerçekleştirilen cinayetler arasında benzerlikler” [3] buldu, bu da savcının bunların “farklı münferit olaylar değil Ergenekon Terör Örgütü tarafından ortak bir amaç doğrultusunda belli bir plan çerçevesinde gerçekleştirilen cinayetler” [4] olduğu iddiasını destekler nitelikteydi.
İstanbul mahkemesinin gerek Talat Paşa Komitesi gerekse Ergenekon Terör Örgütü içerisinde Perinçek’in “psikolojik savaş ve propaganda” konusunda “lider rolü” üstlendiğine ve Hrant Dink cinayeti ve diğer cinayetler dahil olmak üzere Ermeni karşıtı nefret ve şiddeti körüklediğine dair elde ettiği bulgular göz önünde tutulduğunda, hükümetinizin bu davada Perinçek’in tarafında müdahil olarak davaya katılması hayret vericidir.
Benim umudum, tarihsel hakikatin bilinciyle güçlendirilen insani değerlerin bir gün mutlaka Türkiye sivil toplumunu hükümetinizden tarihsel olguları kucaklamasını daha etkin bir şekilde talep edecek güce kavuşturmasıdır. Burada, Cengiz Aktar’ın “2015’e girerken” başlıklı köşe yazısında söylediklerini hatırlamakta fayda var:
(…) Ermeni Soykırımı, Anadolu’nun Büyük Felaketi, bu topraklardaki tabuların anasıdır. Konuşulmadığı, bilinmediği, idrak edilmediği, yüzleşilmediği, hesaplaşılmadığı sürece laneti üzerimizde olmayı sürdürecektir. Yüzüncü yıldönümü ezberleri bozabilmek, ötekini duyabilmek, anlayabilmek ve böylece toplu tedaviye başlayabilmek için bir vesile oysa.
Böyle bilgelik ve hakikat dolu sözleri okumak, bana hükümetinizin inkara devam ettiği temel konuyla ilgili Türkiye sivil toplumunda artan farkındalığı gösteriyor. Türkiye İnsan Hakları Derneği’nin Ermeni davasına içkin ırkçılığı gösteren güçlü savı, sivil toplumun bu konudaki etkinliğini şimdiden gösterir nitelikte: “Türkiye’de Ermenilere ve Anadolu’nun diğer Hıristiyan etnik gruplarına yönelik soykırımın inkârının, ülkede nasıl anti-demokratik, düşünce özgürlüğü karşıtı, nefret suçlarına zemin hazırlayan ve insan haklarını ihlal eden bir ortam yarattığının en yakın tanıkları[yız]… Bunun sonucunda Türkiye’de Ermeniler Cumhuriyet tarihi boyunca bir ‘beşinci kol’ muamelesi görmüş, ayrımcılığa uğramış, Cumhuriyet sonrası dönemde gerçekleşen çeşitli milliyetçi ayaklanma ve katliamlarla tehdit edildiklerinden yaşamlarını sürekli bir korku içerisinde yaşamaya mecbur bırakılmışlardır”.
Dahası, iki Türkiyeli insan hakları örgütü, Zoryan Enstitüsü’nün bir kuruluşu olan Uluslararası Soykırım ve İnsan Hakları Araştırmaları Enstitüsü’yle işbirliği yaparak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne – soykırımın inkarıyla ilgili - Perinçek davasına ilişkin, Perinçek’in ayrımcı ve ırkçı eylemlerini ve Türkiye ve İsviçre’de Ermenilere karşı açıklamalarını belgeleyen ortak bir mektup sundular. Bu tür işbirlikleri iki toplum arasındaki temasları gerçekten güçlendiriyor ve bizi hakiki bir “dostluk ve barış ufkuna” doğru görütüyor.
“Ermeni kültür varlıkları ile Osmanlı/Türk kültürüne değerli katkılarda bulunmuş Ermeni şahsiyetlere hak ettikleri biçimde ve önemle sahip çıkma” taahhütünüz güven inşa etme yolunda değerli bir jest olabilirdi, ancak bu jest, hükümetiniz Ermeni Soykırımını inkar eden resmi politikasını sürdürdükçe etkisini yitirecektir.
Benim dileğim, ülkenizin başbakanı olarak sizin değişime aracı olmanız, hükümetinizi ve ülkenizi 1915’in gerçek tarihinin tarafına getirmeniz. İşte ancak bu hakikat tanındığında “yaraları sarmak ve tekrar dostluklar kurabilmek” mümkün olacaktır.
Saygılarımla,
K.M. Greg Sarkissian,
Zoryan Enstitüsü Başkanı"
Agos