17 Ocak 2015
Duygu Dalyanoğlu
Baronyan Bir önceki yazımda Hagop Baronyan’ın İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti ve Haşmetlü Dilenciler eserleri arasındaki benzerliklere dikkat çekmiş ve Haşmetlü Dilenciler oyununu sahneleme sürecinde tiyatrocuların İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti’deki anlatılardan karakter çalışması yaparken nasıl yararlanabileceğini anlatmıştım. Aradan geçen zamanda Baronyan üzerine yürüttüğüm araştırma çalışmasına devam ettim ve Hagop Baronyan’ın 20 Mart 1874 ile 12 Nisan 1875 yılları arasında çıkarmış olduğu Tiyatro dergisinin sayılarını inceledim.
Tiyatro: Haftada iki defa neşrolunan eğlence gazetesi
Yukarıda bahsi geçen tarih aralığında Osmanlıca yayınlanmış olan Tiyatro dergisinin 86 sayısı 2013 yılınca İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından Türkçe’ye çevrilmiş. Kevork Bardakjian, ‘‘Baronyan’ın Tiyatro’su’’ başlıklı makalesinde bu derginin sanıldığının aksine Baronyan’ın aynı dönemde Ermenice çıkardığı Tadron dergisinin Osmanlıca çevirisi olmadığını vurgular. Yani Baronyan hem Ermeni cemaatine hem de Türkçe konuşan/okuyan diğer Osmanlı halklarına dönük kapsayacı bir yayın politikası izlemiştir. Bardakjian’ın belirttiği üzere iki derginin içeriği değişiklik göstermektedir. Tiyatro dergisinin özellikleri söyle sıralanabilir:
Haftada iki defa, her Çarşamba ve Cumartesi günü yayınlanır.
Her sayı 4 sayfadan oluşur.
Satış fiyatı 40 paradır. Ayrıca gazetenin ön kapağında abonelik ücreti ve ilan ücreti gibi bilgiler de yer almaktadır.
Her sayıda özgün bir karikatür/çizim yer almaktadır. Bu çizimler genelde kısa dialoglar ile desteklenmiştir ve her zaman gazetede o sayıda bahsi geçen temalar ile ilişkili olma zorunluluğu yoktur.
Gazetenin bölümleri her sayıda farklılık gösterir Örneğin bazı sayılarda Baronyan’ın kaleme aldığı kısa oyunlar ağırlıkta iken bazı sayılarda başka bir gazetede yayınlanan eleştiriye cevaben yazılan bir yazı büyük yer kaplamaktadır. Bazı sayılarda ise gezi yazısı niteliğinde Türk mahalleleri anlatılırken bazı sayılarda bu tarz yazılara rastlanmaz. Günümüzün reklam anlayışına benzer emlak ilanları gazetenin ileriki sayılarında kendilerine yer edinmiştir. Birçok sayıda Türkçe oynanan tiyatro oyunları duyurusu yer almaktadır. Özellikle bu duyurular tiyatro repertuarı konusunda günümüze ışık tutmaktadır.
Tiyatro dergisinin içeriği tez konusu olabilecek nitelikte zengindir. Örneğin Hayal gazetesinin editörü Teodor Kasap’ı eleştimek üzere kaleme alınan yazılar ya da oyunlara ilişkin eleştiri metinleri Osmanlı’da tiyatro eleştirisinin köklerini incelemek açısından oldukça değerlidir. Diğer bir açıdan Baronyan’ın -sansür nedeniyle politik meselelere açıkça değinemese de- ekonomik krizin halk üzerindeki etkilerini nasıl anlattığı ayrı bir inceleme konusu olabilir. Her sayıda bir alacak-verecek konusu, İstanbul’da yeni yeni moda olan piyango ve şans oyunlarından halkın nasıl medet umduğu ya da borsadan kazanılacak paranın hayali temaları mizahi bir dille konu edilmektedir. İncelemeye değer başka bir konu da Baronyan’ın kadınları gazetede nasıl temsil ettiğidir. Yazdığı bilmecelerde, özlü sözlerde, halk deyişlerinde ya da kısa oyunlarda kadınları hep ‘‘kocasını çileden çıkartan kadın’’ şeklinde çizmiştir. Acaba dönemin kadın okuyucuları gazeteyi okuduklarında neler hissediyordu?!
Tüm bu soruları bir kenara not ederek bu yazının konusuna geliyorum. Benim bu yazında değinmek istediğim esas konu, Baronyan’ın bu gazetede yazdığı kısa skeçlerde ve oyunlarda ileride yazacağı Haşmetlü Dilenciler’in bir provasını yaptığı yönünde. Çünkü Haşmetlü Dilenciler’de gördüğümüz aydın tipleri bu gazetenin sayfaları arasında da karşımıza çıkıyor. Daha kısaca anlatılıyor ya da daha tek yönlü ve kaba bir şekilde temsil ediliyor belki… İşte bu yüzden prova kelimesini kullanmayı uygun gördüm. Baronyan adeta bir günlük tutarcasına çevresinde gördüğü tipleri yazıyor ve yazdıkça kalemini geliştirerek Haşmetlü Dilenciler gibi zengin bir roman yazmayı başarıyor. Tiyatro’da yer alan bazı kısa oyunları inceleyerek bu yazıların Haşmetlü Dilenciler romanına nasıl esin kaynağı olmuş olabileceğini göstermeye çalışacağım:
Editör
Tiyatro dergisinin 27. sayısında ‘‘Bir gazete idarehanesinden iki kere dört dokuz ediyor’’ başlıklı yazıda bir gazete editörü ile bir adam arasında geçen bir hikaye anlatılır. Bir adam arkadaşı ile iki kere dörtün kaç ettiği üzerine tartıştıklarını kendisinin dokuz, arkadaşının ise sekiz olduğunu iddia ettiğini söyler. Bunun üzerine iki kere dördün dokuz ettiği üzerine bir haber yayınlanırsa kendi iddiasının kesinlik kazanacağını söylerek editörden bu konuda bir yayın yapmasını ister. Editör böyle saçma bir haber yapmayacağını ve beş yıllık gazete tarihinde hep doğru haber yaptığını söylerek adamı kovar. Adamın onun hatrını hoş etmek üzere yanında getirdiği hediyeleri sunması üzerine editör yumuşar ve sonunda bu haberi yayınlamaya karar verir. Bu ‘‘yalan haber’’ teması Haşmetlü Dilenciler’de daha kapsamlı bir tema haline gelecektir. Apisoğom Ağa İstanbul’a geldiğinde onu bekleyen bir editör tarafından karşılanır, editör onun hakkında bir haber yapmak ister ve Ağa’nın dikkatini çekmek için onu abartan hatta hakkında hiç de gerçek olmayan bir metin çıkarır ortaya. Tabiki tüm amacı Ağa’yı gazetesine abone yapmaktır. Ayrılırken eline bir makbuz tutuşturur ve sanki kendisi Ağa’nın peşine düşmemişçesine‘‘buraya size hoş geldiniz demek üzere geldim ve siz de düşünceli ve ilgili bir Ermeni olarak abone olmak istediniz. Sizden rica ediyorum, söyleyin, abone olmaya zorlamak için boğazınıza mı yapıştım?’’ diyerek ayrılır. Fakat bu bölümde editörün Ağa hakkında abartılı ve magazinel nitelik taşıyan bir haber yapması İstibdat döneminin yayın yasağına kadar varan sansür politikaları ile birlikte düşünülmelidir. Ayrıca hamilik ya da sponsorluk yolu ile kendini döndüren gazetelerden sponsorların ekonomik kriz nedeni ile desteğini çekmesi ve editörlerin tek geçim kaynağı aboneler olması editör tipinin bu ısrarını açıklar. Fakat Baronyan bu editör tipine acıyarak değil eleştirerek yaklaşır çünkü editör ekonomik zorluklarda başka çözümler üretmek yerine abone elde edebilmek için yalan haber yapacak kadar ahlaksız bir tavır sergiler. Editörün düştüğü bu durum komikleştirilerek eleştirilir.
Doktor
Tiyatro dergisinin 33. ve 54. sayılardında iki farklı skeçte eve hasta bakmaya giden doktor tipi skecin ana kahramanı olarak karşımıza çıkar. 33. sayıda yer alan ‘‘Bir haneye tabip gelmesi’’ adlı skeçte doktorun istediği fahiş paranın karşılığını almayan bir hane sahibi görürüz. Aslında hasta olan küçük çocuk için çağrılan doktor hane sahibinin ısrarı ile büyük oğlunu, cariyeyi, komşunun çocuğunu, komşunun diğer çocuğunu, aşçıyı ve uşakları da muayene etmek durumunda kalır. Hane sahibi bir an önce o haneden ayrılmak isteyen doktorun karşısına ‘‘gelmişken şuna da baksanız’’ diyerek sürekli birilerini çıkarır. En sonunda gitmeye yeltenen doktor kapı kolunu çeviremez çünkü bozulmuştur. Hane sahibi kendini tutamayıp ‘‘aman efendim o kapıya bazı kere bir şey oluyor. Gelmişken lütfen ona da baksanız’’ der. Bunun üzerine doktor para filan istemeden evi terk eder. 54. sayıdaki ‘‘Aç gözlü hekim’’ adlı skeç ise uşağına hasta bulması için emir veren ve tedavi edecek hasta olmamasından yakınan doktorun evine acil bir durum sebebiyle bir hasta yakınının gelmesi ile başlar. Gelen kişi durumun aciliyeti nedeni ile bir önceki doktoru götürmek istemesine rağmen doktor önce hastanın zengin mi yoksa fakir mi olduğunu sorarak ağırdan alır. Sonra pazarlığa başlar, gece gittiği için iki kat para alacaktır, arabacının parasını ödemeyecek, ayrıca yemek parası talep edecek, gece geç saate kadar çalışacağı ve sabah geç uyanacağı için sabah vizitesine gelecek hastaların da parasını isteyecektir. En son hastaya gittiğinde eve göz kulak olacak bekçinin de parasını istemesi üzerine hasta yakını ‘‘öyleyse efendim bendeniz gideyim hastaya söyleyeyim de bir ayak evveli ölmeye baksın’’ diyerek öfkeyle evi terk eder. Bu iki skecin ortaklaştığı tema verdiği hizmet karşılığı aldığı parayı yaptığı işten yani hastaları iyileştirmekten daha çok önemseyen, hastasını müşteri gibi gören bir doktor zihniyetine dönük eleştiridir. Özellikle ikinci skeçte doktor açgözlü, hesapçı ve iflağ olmaz biri olarak çizilmiştir; öyle ki gece yarısı aniden hastalanan birinin zengin mi fakir mi olduğunu sorgulamaktadır. Görüldüğü üzere tek sayfalık bu kısa skeçlerde eleştirilen aydın tipi tek yönlü olarak çizilmiş nasıl bu derece açgözlü ve çıkarcı birine dönüştüğü işlenmemiştir. Haşmetlü Dilenciler’de ise açgözlü doktor tipinin biraz değişime uğradığını ve geliştirildiğini görebiliriz. Apisoğom Ağa’yı ziyarete gelen doktor önce uzun uzun Avrupa’da aldığı eğitimden fakat bu eğitim karşılığında milletinin kendine yeteri kadar itibar göstermediğinden yakınır: ‘‘İki yıldır burdayım ve hepi topu dört hasta bakabildim, görüyorsunuz işte milletimiz doktorları nasıl teşvik ediyor’’. Millet eleştirisinin dozunu artıran doktor, Ermeni hastanın derdinen en iyi Ermeni doktorun anlayacağını iddia eder. Sonrasında Apisoğom Ağa’yı ima ederek gerçek bir vatansever bulup tedavi ettiğinde gazetelere ilan vereceğini söyler ve bunun üzerine Apisoğom Ağa tedavi olmayı ister. Turp gibi ağaya hastaymış gibi teşhis koyar üstüne üstlük bir de reçete yazar. Görüldüğü gibi paragöz doktor-hasta ilişkisi Baronyan tarafından farklı boyutlar katılarak geliştirilmiştir. Doktorluğun toplumda itibar görmemesine dönük bir cemaat eleştirisi de eklenerek doktorun sağlıklı adamı hastaymışçasına ve ağayı ancak onun reklamını yapma vaadi ile muayene edebilmeyi başardığı gösterilmiştir.
Dergilerde Haşmetlü Dilenciler’de rastlayacağımız yazar, çöpçatan, avukat, fotoğrafçı tiplerinin de bulunduğu kısa ve mizahi öyküler de yer alıyor ve hepsi de yukarıda örnek verdiğim şekilde basit ve tek yönlü bir eleştiri öğesi üzerine kurulmuş ve Baronyan tarafından roman yazımı sürecinde geliştirilmiş. Baronyan oyunlarını sahnelerken bu kısa skeçleri ve dergilerdeki tipleri incelemek hatta oyuna önhazırlık sürecinde bu kısa oyunları sahnelemek Baronyan üslubunu ve dramaturjisini anlamak ve tartışmak açısından oldukça yararlı olur diye düşünüyorum.
Kaynakça
Bardakjian, Kevork; ‘‘Baronyan’ın Tiyatrosu’’, (Çev.) Fırat Güllü, Mimesis Tiyatro Çeviri Araştırma Dergisi, Sayı: 17, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul 2010.
Baronyan, Hagop; Haşmetlü Dilenciler, Oyunlaştıran: Jack Antreassian, (Çev.) Ayşan Sönmez, BGST Yayınları, İstanbul 2013.
Baronyan, Hagop; Tiyatro, (Yay. Haz.) İrfan Dağdelen (Çev.) İsmail Dönmez, Sinan Sümbül, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları, İstanbul 2013.