18 Haziran 2014
1915 ve sonrasında yaşananlar yüzünden doğdukları topraklardan göçmek zorunda kalan Ermeniler son yıllarda birer ikişer doğdukları topraklara dönüyorlar. Kalmaya değil, bir iki gün geçirip havasını solumaya, belki de atalarının mezarlarında bir dua okumaya. Osep Tokat da onlardan biri. Tam 65 yıl önce koptuğu topraklara geri döndü. Dedesinin yaptığı Selenk köprüsünden geçen Osep Tokat duygu dolu anlar yaşadı. Öldürülen Ermeni gazeteci Hrant Dink’in atalarının topraklarından kopamayıp hasretle yıllar sonra dönen bir kadının hikayesi üzerinden “Çatlağını arayan su” misali Osep Tokat da ata topraklarına döndü, gezdi, duygulandı. Osep Tokat, 7 yaşındayken İstanbul’a göç etmiş Ermeni bir anne ve babanın on iki kardeşin en küçüğü. Osep Tokat, Ermeni zanaatkârların gümüş üzerine yaptıkları çalışmalarla ilgili bir kitabı bulunuyor. Kiğı’nın tarihi ile ilgili 1600 yıllardan gelen hikayesinin görüntülerini tamamlamak için günübirlik geldiği Kiğı’da, dedesinin yaptığı Selenk Köprüsüne gitti. Ancak köprünün baraj sularına gömüldüğünü gören Tokat, duygulu anlar yaşadı.
“KÖYÜMÜZÜ, TOPRAĞIMIZI BIRAKMAK İSTEMİYORUZ”
Osep Tokat, Kiğı’da hayatını ve çocukluk dönemini Haberci 12 Gazetesi’nden Garip Akengin’e anlattı. İşte Tokat’ın kendi ağzından hayat hikayesi:
DEDENİZ, SELENK KÖPRÜSÜNÜ NASIL VE NE KADAR ZAMANDA YAPMIŞ?
“ O dönem Kiğı Erzurum’a bağlıydı. Erzurum valisi erkanıyla Kiğı’ya geliyorlar. Selenk’te bir köprü ihtiyacı olduğundan Dedemi çağırıyorlar. Suyun üzerinde buraya bir köprü yapacaksın diyor. Dedem, bu noktaya yaparsak bahar sularına dayanmaz ayrıca zemini sağlam değil dese de, vali emir veriyor, orada yapımına başlanıyor. Köprü yaz döneminde tamamlanıyor, kış geçtikten sonra bahar aylarında coşan Peri çayı (Piragın) köprüyü götürüyor. Erzurum’da palandöken dağlarına Ermenice Piragın dağları diyorlardı, oradan gelen suya da Piragın suyu diyorlardı. Daha sonra Peri olarak adlandırılmış. Köprünün yıkıldığı haberi Vali’ye veriliyor. Vali bu sefer gelmeden haber gönderiyor. Yıl 1912. Mardik usta’ya söyleyin köprüyü kendi bildiği yere yapsın. Dedem ve yardımcısı Agop usta yeniden işe başlıyorlar, kemerli köprü yapılıyor ve halen baraj sularının altında bile ayakta duran köprü yapılmış. Biz anne tarafından Ermeni ismiyle Jermag yeni adıyla Yeldeğirmeni köyündeniz. Babam Cabakçur’ludur. 1914 yılında babam ve amcam askerde Kafkas cephesindelermiş. O dönemde mektup- telefon olmadığı için Anadolu’da Ermeni olaylarını geç duymuşlar. Babam ve amcam ailelerinin durumunu merak etmiş ve askerden firar ederek köye gelmişler. Evlerine geldiklerinde kimse yok, ahıra, samanlığa bakmışlar kimse yok. Komşulara bakmışlar kimse yok. O arada köye gelirken köyün çobanı bunları görmüş, evin içindeyken dışarıdan at sesi gelmiş bir de bakmışlar at üzerinde iki asker kapıda kendi evimizde beslediğimiz çoban da dedemin atına binmiş, bizim teslim olmamız için seslendiler. Ellerini bağlayarak Cabakçur’a doğru yola konulmuşlar. Yolda babam amcama gel ellerimizi gevşek bağlamışlar ormanlı çetin bir yoldan geçiyoruz, kaçalım, aksi halde bizi öldürecekler. Amcam tamam ama kaçarsak arkamızdan vururlar, vurmasalar bile kayalıktan düşer ölürüz demiş, babam ellerini çözmüş, kayalık yerden aşağıya koşmaya başlarken amcam cesaret edememiş. Arkadan ateş etmişler ama babam kurtulmuş. Babam ormanlık alanda kendini kurtarırken bir süre sonra tek kurşun sesi duyuyor. Kardeşi orada öldürülüyor. Babamın ailesi 72 kişi imiş. Onlardan biri babam, birde daha çocukken misyonerler tarafından Kanada’ya götürülen amcam kurtulmuş maalesef. Babam Bedros, Elazığ’a geçmiş. Ermeni olduğunu saklamak için başına bir take takmış. Aç susuz, yorgun bir halde çarşıda gezerken Annemin babası Mardiros Sarkisyan (Mardik usta) ile karşılaşmış. “Sen işsiz misin, iş ister misin?” diye sormuş, Babam evet demiş. Senin adın ne diye sormuş, babam, Mahmut demiş. Dedem ben biliyorum evladım sen Ermenisin, gel bende Ermeni’yim sana iş vereyim diyerek yanına almış. Daha sonra kızıyla evlendirmiş. Elazığ Çarsancak beyi Hasan ağanın himayesinde çalışırlarmış. Hasan ağa bir süre sonra buradan gidin, sizi koruyamıyorum artık. Karer Darebi’de bir dostunun yanına gönderdi bizi. Bir süre orda kaldıktan sonra huzursuzluk olmuş, Akbinek köyüne İskender ağanın yanına gelmişler. Orada da rahat edememişler. Dedemin asıl köyü olan Jermag’a gelmişler. Dedem ve babam taş ustalığında meşhur olmuşlar. Bu bölgede nerde tarihi bir yapı varsa birçoğunda dedemin emeği vardır.
SOYADINIZ NEDEN TOKAT? VAR MI BİR SEBEBİ?
Soyadı kanunu çıktığında herkes nüfusa çağırılmış. Müslüman halkta o dönem Araplarda olduğu gibi babasından olma ad veriliyordu. Dedem ve babam da nüfusa gitmişler, annemin babası dedemin soyadı Sarkisyan, Babamın soyadı Ambedyan’dır. Nüfus memuru, bu kabul edilemez demiş bir liste vermişler, o listenin içinde tokat soyadını kabul etmişler. Biz kendi topraklarımız içinde çok büyük tokat yedik, çocuklarımız bunu unutmasın diye tokat soyadını almışlar.
DEDENİZ ZERMAG’TA İKEN ERMENİ NÜFUSU NE KADARMIŞ?
Bin 500 Ermeni yaşarmış. Anne Annemin amcası Belkon Anoyan ağa tüccarmış. Çin’den ipek, Rusya’dan şeker getirtir, bölgede satarmış. Temran’da yaklaşık bin 800 Ermeni yaşarmış.
ZERMAG KİLİSESİNİN ADI NEDİR?
Surp Kevork Kilisesi.
SURP KELİMESİ HER KİLİSEDE GEÇİYOR, NE ANLAMA GELİYOR?
Surp, Aziz demektir.
KAÇ YAŞINA KADAR ZERMAG’TA YAŞADINIZ?
Altı yaşımdaydım, son bir yılda Kiğı’ya taşınmıştık, sene 1953’te İstanbul’a taşındık.
KAÇ KARDEŞSİNİZ, KÖYDE YAŞARKEN BABAN VE BÜYÜKLERİN NE İŞ YAPARDI?
Ben ailenin en küçük çocuğuyum. 12 kardeştik. Babam köyde yaşarken ağabeylerim büyüdükçe İstanbul’a göndermiş. Babam, kalaycı Bedros usta olarak bilinirdi. Ben küçüktüm ama babam beni yanında gezdirirdi. Köylere gider kalaycılık yapardı. Kurecilik yapardı. Kimin dişi ağrısa babama gelirdi. Her iş elinden gelirdi. Zanaatkârdı. Dedem Mardik usta, biz Zermag’ta iken Amerika’ya gitti. Epey bir süre sonra geri döndü. Köyde değirmen yoktu. Bu bölgede sadece Akbinek’te vardı. Onun da sıra sorunu olurdu. Dedem Amerika dönüşünde rüzgâr’dan yel değirmen yaptı. Rüzgâr oldukça yel döner, taş döner ve buğday’dan un yapılırdı. köyün Yeldeğirmen adını buradan almıştır.
İSTANBUL’A GÖÇ EDERKEN NELERLE KARŞILAŞTINIZ?
Ben yedi yaşındaydım. Ağabeylerim büyüktü. Babam yaşlıydı artık çalışamaz durumdaydı. Babama İstanbul zor gelmişti. Ekmek, su her şey parayla idi. Okula başladım. Eğitimimi tamamladım, bir süre abimle beraber ticaret yaptık daha sonra Amerika’ya yerleştim.
ERMENİ GÜMÜŞ USTALARI KİTABINI YAZMA FİKRİ NERDEN ÇIKTI?
O dönemde kültür bakanlığı gümüş ustalarıyla ilgili bir kitap yayımlamıştı. Van bölgesindeki ustaların isimleri içinde hiçbir tane Ermeni isimi yoktu. Hâlbuki Van bölgesinde arşiv kayıtlarında bu mevcuttur, 210 bin Ermeni yaşıyormuş. Ustaların çoğu da Ermeni iken yok sayılmaları kanıma dokunduğundan bende böyle bir araştırma başlattım, ustalarla görüşmeler yaptım, röportajlar, incelemeler yaptım sonunda bir kitap haline getirdim. Çok da olumlu tepkiler aldım, ödüller ve Amerika’da gümüş sanatıyla ilgili paneller, sempozyumlar yapıldı. Şimdi yeni bir kitap çalışmam var konusu Kiğı ve çevresinin tarihi ile ilgili bunu tamamlamak istiyorum. Kitabım tamamlandığı zaman size de ulaştıracağım. Bizler buralardan bedenen uzak olsak da, ruhen buralara daha fazla yakın hissediyoruz. Amerika’daki panellerde tanıştığım bir Hemşinli ile konuştum. Hemşince aslında tamamen Ermeni’dir.
HEMŞİNLİLERİN TAMAMI ERMENİ’DİR
Beraber çalıştığım bir arkadaşımız, Hemşince konuştu. Bir de baktım ki kelimelerin yüzde 80’i Ermenice. Sonra araştırdık, Haman adında bir Prens’in kabilesi olan Hamşen, Arapların baskılarından Karadeniz’e göç etmiş bir kabile olduğu ortaya çıktı.
ZERMAG’DA HEYELANIN SEBEBİ ÇEŞME
Doğduğum Jermag – Yeldeğirmeni köyümüzün ortasında yer alan ermeni yapımı çeşme çok gür akardı. Su almaya broş-bidon tutarken kenardan alıyorduk çünkü çok gür akardı, şimdi ise azıcık bir şey akıyor. Depremlerin zamanla kayması sonucu kerpiç borular kırıldı. Su kaymış oldu. Kimse de çeşmenin borularını takip edip onarmadığı için, zamanla o gür akan bu çeşme suyu, toprağın altına kaymaya başladı ve zaman ilerledikçe heyelana sebep oldu. Böyle bir nimetin kıymetini bilmezsen; yararından çok zararını da verebilir. Köyde 1980 yıllarda heyelan olmuş, 9 kişi ölmüştü. Heyelandan dolayı köye yan taraf düzlükte konutlar yapıldı.
KAÇ ÇOCUĞUNUZ VAR?
İki kızım var. Birisi Doktor, diğeri ağır ceza savcısı. Bütün amacımız onlara iyi bir eğitim sağlamaktı. Önce iyi birer insan olsunlar istedik, çok şükür onlar da bizi mahçup etmediler. Bir kız torunumuz var, inşallah yakında ikiz erkek bekliyoruz.
Haber Kaynağı: Haber Merkezi