19 Ekim 2013
Kısa bir zaman önce gerçekleştirilen Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu’ndaki konuşmasında, Türkiye – Ermenistan ilişkilerindeki sorunlara dikkat çeken
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, ‘‘Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi süreci ile ilgili olarak ortaya konulan çabaların maalesef olumlu sonuçlar yaratmadığını’’ belirtti. Siyaset bilimci Stanislav Tarasov, Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında bahsettiği ‘‘çabalar’’ sözü ile tam olarak neyi kastettiğini, şöyle açıklıyor:
Cumhurbaşkanı, çabalar sözü ile 2009 yılının Ekim ayında Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan ve iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra, sınırların açılmasını da öngören Zürih Protokollerini kastediyor. Söz konusu protokollerde Karabağ meselesi ile ilgili olarak herhangi bir madde olmamasına rağmen, imzadan kısa bir süre sonra Ankara, Azerbaycan’ın baskısı ile ‘‘Ermenistan’ın elinde bulunan ve Azerbaycan’a ait bölgeler geri verilmediği sürece’’ Zürih protokollerini onaylayıp hayata geçirmeyi reddetti. Diplomatik ilişkilerin yeniden canlandırabilmesi için daha sonra Ankara tarafından Ermenistan’a ‘‘en azından bir Azeri bölgesini terk etmesi ’’ tavsiye edilse de pozitif manada hiçbir gelişme yaşanmadı.
Fakat bu mesele etrafındaki entrikalar sadece bununla da sınırlı değil. Sarkisyan, ‘‘Türklerin yakın bir gelecekte Zürih Protokollerini uygulamaya koymayı planlamadıkları’’ yönünde bir izlenime sahip olduğunu da ifade etti. Peki neden? Bu durumu en iyi açıklayan gelişme ise Ermenistan’ın Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi’ne girmek için AB Ortaklık Anlaşması’nı imzalamayı gündemine almış olmasıdır. Bu suretle Avrupa üzerinden Türkiye’ye baskı yapmayı planlayan Ermenistan, AB kartı ile sınırların açılmasını sağlamak istemekte. Aslında normal şartlar altında, söz konusu strateji doğrultusunda Brüksel tarafından Ankara’ya sınırlar konusunda baskı yapılabilirdi. Ancak, Gezi Parkı protestoları esnasında Türk polisinin göstericilere karşı aşırı güç kullanmasından dolayı Türkiye’nin AB’ye giriş süreci Brüksel tarafından dondurularak askıya alındı. Bunun sonucunda da Brüksel tarafından şu an itibariyle Ankara’ya Ermenistan sınırları konusunda herhangi bir baskı yapılması imkânı da ortadan kalkmış oldu.
Söz konusu gelişmelerle paralel olarak, mevzubahis meselenin çözülmesine engel teşkil eden bir başka başat senaryo daha var. Bu senaryoya göre, Ankara ve Erivan, aralarındaki meseleleri gidermeye henüz hazır olmadıkları için bu siyasi meseleyi karşılıklı olarak devamlı gidip gelen bir pinpon topu haline getirdiler. Erivan-Ankara-Bakü hattında yaşanan gelişmelerin İngiltere Hükümeti’nin Güney Kafkasya Özel Temsilcisi Brian Fall tarafından ‘‘suni gündem yaratma faaliyetleri’’ olarak değerlendirilmesi de bu bağlamda oldukça manidardır.
Bununla birlikte, mevcut siyasi sıkıntının tarafları olan ülkeler, birbirleri ile olan ilişkilerindeki politikalarını ciddi bir şekilde gözden geçirmeye de devam etmekte. Bu duruma örnek olarak, Ermeni asıllı ünlü Fransız şarkıcı Charles Aznavour’un Türkiye’yi yakın zamanda ziyaret edecek olması gösterilebilir. Aznavour’a Türkiye’de ünlü yazar Nedim Gürsel eşlik edecek. Kendisini bir ‘‘Türkiye Ermenisi’’ olarak nitelendiren Aznavour, Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesinden yana olduğunu defalarca beyan etmişti.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kısa bir süre önce açıkladığı demokratikleşme paketi de Ermeni diasporası nezdinde bir takım yeni projelerin ortaya çıkmasına sebebiyet verdi. Söz konusu paket ile Hükümetin Kürt meselesini çözmek adına somut bir adım attığını düşünen diaspora, bu paketin Hükümetin Ermenilere karşı olan mevcut yaklaşımın da değiştirebileceği ihtimali üzerinde duruyor. Tıpkı öldürülen Hrant Dink gibi, kendisini Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olarak gören her Ermeni için bu problemin çözümü hayat memat meselesi haline gelmiştir.
Soykırımın 100 yılı nedeniyle anma törenlerinin gerçekleştirileceği 2015 yılında Türkiye çok ciddi bir uluslararası baskı altında kalabilir. Bu sebeple Ankara’nın, pek çok Türk siyasetçinin de ifade ettiği üzere, Ermenistan ile diyalog sürecinin kurulmasına yönelik olarak bir takım pozitif teşvik adımlarını atmaya hazır olması gerekmektedir.
Büyük siyaset arenasında ‘‘asla’’ kelimesine asla yer yoktur. Bu bağlamda, hali hazırda ilişkilerin normalleştirilmesi adına Ermenistan ile Türkiye arasında zaman zaman yapılmakta olan görüşmeler, az da olsa geleceğe dönük bir umut vaat etmektedir kanaatindeyim.