01 Haziran 2013
Divan Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, yakın tarihe bütün ağırlığıyla damgasını vuran 10 binlerce genç insanın kaybı yanında Kürt coğrafyasını, örselenmiş doğasını, yakılmış ormanları, boşaltılmış yakıp yıkılmış köyleri, göçe zorlanmış halkıyla savaş alanına çeviren, onulmaz acılarla dolu 30 yıllık kanlı bir dönemin sona ermekte olduğu, heyecan dolu günler yaşadıklarını söyledi.
Gürsoy, 6 aydır tek bir can kaybının olmamasının sevincini yaşadıklarını ve “neden bunca zaman kaybettik?” sorusunun kahredici hüznünü içlerine gömerek yaşadıklarını dile getirerek, “PKK gerillalarının bir sakarlık çıkmadan, sessiz sedasız sınır dışına çekilmesi, barış sürecine karşı güvenimizi artırıyor. Bütün göstergeler, henüz sona ermemiş olsa da çekilme işleminin bir iki ay içinde tamamlanacağına yönelik inancımız güçlendiriyor. Ancak, hepimiz biliyoruz ki, kalıcı barışın inşası ve Kürt sorununun çözümü için çoğulcu, eşitlikçi, katılımcı, özgürlükçü, adem-i merkeziyetçi bir toplumsal düzeni mümkün kılan yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Yine hepimiz biliyoruz ki, bu hedefe ancak, olabilecek en geniş toplumsal mütabakatla, yakın tarihin acı izlerini olabildiğince silen dürüst bir yüzleşme ve sabırlı ikna süreciyle varabileceğiz” dedi.
‘ROBOSKİ KATLİAMI KARŞISINDAKİ DEVLET KİBRİ SÜRÜYOR’
Gürsoy, uzun ve zorlu yolun, çok sayıda yasal engelle ve devlet merkezli milliyetçi muhafazakar yargı kültürünün kalıntılarıyla dolu olduğuna işaret ederek, “Her şeyden önce bu engellerin ortadan kaldırılması, en azından bu yolda çaba gösterilmesi gerekirken, aksine siyasi iktidara yandaş olmayan her türlü meşru siyasal gösteri, toplu basın açıklamaları, dozunu gittikçe artıran bir polis şiddetiyle dağıtıyor, toplumsal siyaset alanı genişletileceğine, aksine daraltıyor. 30 yıllık kanlı çatışmaların bıraktığı tortuların temizlenmesi, ortak yaşamın yıpratılmış bağlarının kesimlerine karşı uygulanan devlet zulmüyle yüzleşilmesi adına hiçbir somut proje ortaya konmadığı gibi, acısı daha kabuk bağlanmamış olan Roboski katliamı karşısındaki devlet kibri sürdürülüyor, iktidarın Reyhanlı katliamındaki sorumsuzluk payı gözlerden gizlenmeye çalışılıyor” diye konuştu.
‘TEKÇİ ANLAYIŞ YAŞAMIMIZA MÜDAHALE EDİYOR’
Gürsoy, çoğulcu bir demokrasiye doğru yol alınması gerekirken siyasi iktidarın eliyle gittikçe yerleşen lider merkezli çoğulculuğa dayalı otoriter yönetim tarzına doğru yöneldiğini ifade ederek, bu durumun başkanlık sistemi gibi yeni model arayışlarıyla pekiştirilmeye çalışıldığını kaydetti. Gürsoy, yüzde 10 seçim barajı gibi hiçbir demokratik ülkede örneği bulunmayan bir temsil adaletsizliğinin pazarlık konusu yapılmak istendiğine işaret ederek, “Tekçi anlayış doğrultusunda yaşam biçimimizde müdahale ediliyor. İstanbul gibi dünya kültür mirası olan bir kentin kimliği, lider kararıyla pervasızca değiştirilmek isteniyor. Konferansımızın silahlı çatışmaların ve ölümlerin son bulduğu bu dönemi, bütün tarafların, bütün kültürlerin, bütün inanç gruplarının ve bütün dışlanmışların birbirine saygılı ve mutlu yaşayabileceği, kalıcı bir barışa ve eksiksiz bir çoğulcu demokrasiye dönüştürme çabalarına ivme kazandırması ve bu konudaki kısa ve uzun vadeli çalışmaların izleyebileceği bir yol haritası çıkartması dileğiyle bütün katılımcılara kolay gelsin diyorum” diye kaydetti.
KONFERANSTA KÜRTÇE VE ERMENİCE KONUŞULDU
Av. Mehmet Emin Aktar ise yaptığı Kürtçe konuşmada, 30 yıldır içinde bulunduğumuz savaşta büyük acılar yaşandığını ifade ederek, ilk önce herkesin birbirini iyi anlaması gerektiğini söyledi. Aktar, kendi anadilinde seslenmek istediğini ifade ederek, HPG’lilerin geri çekilmesiyle yeni bir sürece girildiğini kaydetti. Aktar, barış umutlarının yeni süreçle arttığını söyledi. Daha sonra konuşan Garo Paylan ise katılanlara anadili olan Ermenice hitap etti. Şebnem Korur Fincancı, Kürt halkının gösterdiği mücadele için teşekkür ederek, çözüm süreciyle birlikte kaygılarının da olduğunu söyledi. Fincancı, konferansın barışın adımlarından biri olduğunu kaydederek, barış sürecinin en önemli ayaklarından birinin hesap vermesi gerekenlerin hesap vermesi olacağını dile getirdi.
DİNK, KEMAL, PAMUK, TÜRKALİ VE KUÇURADİ`NİN MESAJLARI OKUNDU
Konferansın çağrıcılarından olan ve konferansa katılmayan Vedat Türkali, Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Rakel Dink, Tarık Ziya Ekinci ve İoanna Kuçuradi’nin mesajları okundu.
ARİF SAĞ: HADİ BARIŞI TARTIŞALIM
Çağıcılardan Arif Sağ ise, uzun zamanlar gülmelerine izin verilmediğini ifade ederek, 20 yıl önce de barış ve demokrasiden bahsettiklerini söyledi. Sağ, barış ve demokrasiden korkulmaması gerektiğini belirterek, “Çok fazla laf etmeye, gevelemeye gerek yok. Eğer demokrasi ve barışı algılamıyorsak, biz bütün bu acıları demokrasi ve barışı algılayabilmek için tartışmamız gerekiyor. Bu işi bu barış sevdasını ancak tartışarak kalıcılaştırabiliriz. Bizim elimize verilen barış bir gün tekrar alınabilinir. Biz kendimiz barışı yaratacağız. Bu tartışma kültürüne çağıranlara şunu diyorum; hadi barışı tartışalım” diye konuştu.
MUNGAN: HERKES ERMENİLERE KARŞI BORCUNU ÖDEMELİ
Çağrıcılardan Murathan Mungan, kendilerinden sonraki kuşakların bu konuşulanları konuşmamasını umduğunu kaydederek, toplantıda daha çok barışın konuşulacağını, bu yüzden barış samimiyeti üzerine konuşmasını ayırdığını aktardı.
Mungan, barış ve demokrasi kelimelerinin içinin boşaltıldığını dile getirerek, bugün Türkiye’nin sınırlarında değil, aklın ve vicdanın sınırının sorumlu olduğunu kaydetti.
Mungan, her zamankinden daha fazla barışa ihtiyaç duyulduğunu belirterek, soyut barış kavramı yerine yaşama geçirilen barış dilinin oluşturulması gerektiğini söyledi.
Mungan, “Bellekler, bütün sınırlar bölünmüş ne çıkar. Bugün Reyhanlı’dan Roboski’ye kadar hafızalar bölünmüştür” diyerek, artık anlama kültürünün eşiğine geldiklerini de sözlerine ekledi. Mungan, Türkiye’de sadece Türk ve Kürtlerin yaşamadığını belirterek, Ermeni katliamının 100. yıldönümünün yaklaştığını ve herkesin 2015 yılında borcunu ödemesi gerektiğini söyledi.
KIŞANAK: HEP BİRLİKTE GELECEĞİ KURALIM’
BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, çağrıcılara teşekkür ederek konuşmasına başladı. Katılımcılara da teşekkürlerini ileten Kışanak, bugün ve yarın hep birlikte önemli tartışmalar yürüteceklerini kaydetti. Sorumluluk gereği biraz bilgi amaçlı kısa bir değerlendirme yapacağını dile getiren Kışanak, çatışma dönemlerinde büyük acılar yaşandığını dile getirdi. Çeşitli girişimler olduğunu ifade eden Kışanak şu veya bu nedenle bunların eksik ve yarım kaldığını vurguladı.
Şimdiye kadarki görüşmelerin daha çok gizli olduğunu, ilk kez siyasi iktidarın da Kürt siyasal hareketinin de sahiplendiği bir süreç yaşandığına dikkat çekti. Kışanak müzakerelerin tarihsel olduğunu ve dönüşü olmayan bir yolun başına getirdiğini kaydetti. Hep beraber bu çözüm yoluna sahip çıkacaklarını dile getiren Kışanak, kritik bir aşamaya gelindiğini söyledi.
Kışanak, “Bu sürecin neden diğer süreçlerden farklı olduğunu Sayın Öcalan çok net bir şekilde dile getiriyor. Barışın imkanlarının ve olanaklarının ortaya çıktığını ve kalıcı bir barışı elde edebileceğimizi tüm kamuoyuna duyurdu. Bu önemli bir açıklamaydı. Ve bunun gereğini de ardı ardına izliyoruz. Tarihsel niteliği belirleyen en önemli vurgu ise tüm halklara yapmış olduğu beraber gelecek kurma çağrısıdır” dedi.
‘BİRLİKTE OLMAMIZ HER ŞEYDEN DAHA DEĞERLİDİR’
Hep beraber geleceğe bakılması halinde geçmişle yüzleşme gücünün oluşacağını ifade eden Kışanak, bütün ötekilerin, bütün ütopya sahiplerinin, bütün duyarlı kesimlerin bir araya geldiği bu konferansta birlikte olacaklarını dile getirdi.
Anayasa konusunda da değerlendirmelerde bulunan Kışanak, bu toprakların yaşadığı acı ve zulmün cevabının 21. yüzyılda yaşamak istenilen bir hukuk devleti gerçeğinden hareketle, hukuk sisteminin bozduğunu belirtti.
Kışanak, “Anayasa bu ülkenin tüm renklerine özgürlük getirmeyecekse bunun yeni bir anayasa olması mümkün değildir. Ama biz bu devletin bu sistemin tüm hukuk sistemini kökten değiştirmeyi başarırsak kimse özgürlük yolculuğumuza engel olmaz” dedi. Egemenlerle müzakerelerden daha önemli olan esas konunun salonda bulunan ve bulunmayan herkesin birliği olduğunu dile getiren Kışanak, “Büyük bedeller ödenerek bugünlere geldik. Bundan sonraki yolculukta tarihsel geçmiş gelecek için bir referanstır. Başka bir şeye de gerek yoktur” diye konuştu.
SİRMAN: KADINLAR OLMADAN BARIŞ OLMAZ
Kışanak’ın konuşmasının ardından Orhan Pamuk ve Rakel Dink’in gönderdiği mesajlar okundu.
Barış İçin Kadın Girişimi adına konuşan Prof. Dr. Nükhet Sirman, savaşın bir cinsiyeti olduğunu gördüklerini ifade etti. Kadınların savaşta yaşadıklarının çok daha gizli ve görünmez olduğunu dile getiren Sirman, kadınların barış müzakerelerinin her alanında olmasını düşündüklerini belirtti.
Kadınların savaşın hem görünür hem görünmeyen mağdurları olduğunu ifade eden Sirman, kadınların taciz, tecavüz, göç başta olmak üzere çok sayıda konuda mağdur olduğunu belirtti. Kadınların savaşın toplumdaki tahribatının yazılı belgesi olduğunu kaydeden Sirman, “Kadınların bedeni ve ruhu bu savaşı çok iyi anlatır. Kadınlar olmadan barış olmaz, barış toplumsallaşmaz. Barışın toplum tarafından müdafaa edilmesi kadınların bu barışı kabul etmesinden geçer. Kadınların aynı zamanda savaş sırasında da sokağa çıktılar. Evlerinden çıktılar. Eğer eski toplumsal mutabakata dönüşmezse kadınlar evlerine geri dönmeyecekler. Biz kadınlar olarak barış sürecinin şeffaf olmasını istiyoruz. Bunun için çok önemli kadınların barışın her aşamasında temsil edilmesi çok önemli. Kadın sorunları barış müzakerelerinde masada olmalı. Biz kadınlar olarak barış süreci içinde görüşme kararı aldık. Biz kadınlar barış için mücadele ediyoruz. Hiçbir yere gitmiyoruz. Evimize de dönmüyoruz” dedi. (Fikirzamanı, ANF)