Dersim 1915 Ermeni Kırımı - Gündem
24 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Լուսնակ / Ժամ : Շաւաղօտ

Gündem :

18 Nisan 2013  

Dersim 1915 Ermeni Kırımı -

Dersim 1915 Ermeni Kırımı Dersim 1915 Ermeni Kırımı

Çarsancak köylerinde yaşayan Ermenilerin bir kısmı kırımdan 30-40 yıl önce Dersim içlerinden (özellikle Kızıl Kilise’ye bağlı Derovan ve Hakis taraflarından) buraya göç etmiş olan Mirakyan aşiretinin nesilleridir.

Çarsancak köylerinde yaşayan Ermenilerin bir kısmı kırımdan 30-40 yıl önce Dersim içlerinden (özellikle Kızıl Kilise’ye bağlı Derovan ve Hakis taraflarından) buraya göç etmiş olan Mirakyan aşiretinin nesilleridir. Dersim’de köklü bir geçmişi olan Mirakyan Ermeni aşireti hakkındaki bölük pörçük bilgileri özel bir başlık altında ayrıca toparladık. Ama burada k onumuzla ilgili kısa bir bölümü aktarmak yerinde olur:


Çarsancak köylerinde yaşayan Ermenilerin bir kısmı kırımdan 30-40 yıl önce Dersim içlerinden (özellikle Kızıl Kilise’ye bağlı Derovan ve Hakis taraflarından) buraya göç etmiş olan Mirakyan aşiretinin nesilleridir. Dersim’de köklü bir geçmişi olan Mirakyan Ermeni aşireti hakkındaki bölük pörçük bilgileri özel bir başlık altında ayrıca toparladık. Ama burada k
onumuzla ilgili kısa bir bölümü aktarmak yerinde olur:

1915 Ermeni kırımı sırasında Mirakyanlı bazı aileler Çarsancak köylerinden kaçarak Tujik dağı ve Xuti deresi taraflarında eski dostları olan Kürt aşiretlerinin yanına sığınırlar. Daha sonra bunların bir kısmı Rus orduları ve Ermeni gönüllü birliklerinin yardımıyla Kafkas Ermenistan’ına geçerler. “Çarsancak Ermenileri Tarihi”nin yazarı Kevork Yerevanyan on yıllar sonra Lübnan’da karşılaştığı Sultan Mirakyan isimli yaşlı kadından o dönemin hatıralarını dinler ve kitabında aktarır. Göktepeli Ahmet Bey’e ait Şordan köyünden Giragos Mirakyan’ın hanımı olduğunu belirten Sultan Mirakyan şunları anlatır:

“Önceki talan senesinde (1895) beni Şordan’a gelin götürdüler. Ben Basu’lu Yervan’lardan Vartan’ın kızıyım. Eşim Giragos Mirakyan’ın iki kardeşi vardı; Gilo (Güleser) ve Boğos. Eşimin önceki hanımından olan Miro isminde bir oğlu vardı.

Peri ve köylerindeki Ermenileri kırmaya başladıkları zaman (1915) Haydaran aşiretinden Hıdır Ağa Şordan’a geldi ve bizleri ailelerimizle Haydaran’a götürdü. Üç yıl boyunca orada kaldık. Benim üç oğlum vardı: İsrayel, Arslan ve Manuk. Haydaran’da bulunduğumuz yıllar içinde bir oğlum daha oldu; onun ismini de Haydar koyduk. Üvey oğlum Miro’nun iki oğlu vardı; Şahin ve Krikor”.

Yazar ona ailesinden kimlerin sağ kaldığını sorunca yaşlı kadın gözleri dolarak ve ah çekerek şöyle cevaplar:

“Kurbanım size, oğullarım sağ olsalardı eğer ben böyle kapı ardında kalır mıydım? Hepsi de öldüler. Yalnız üvey oğlumun çocukları Şahin ve Krikor Ermenistan’a gidebildiler ve şimdi oradalar. Bir de eşimin kardeşi Boğos Mirakyan Amerika’ya ulaşmıştı, o da orada ölmüş”. Yaşlı kadının eşi Giragos Mirakyan hakkında anlattıklarını ise yazar kendi gözlemleri ve toparladığı başka verilerle birleştirerek şöyle özetliyor:

“1915’te bütün Çarsancak Ermenileri ölüm yolculuğuna çıkarılmıştı. Kadınlar, kızlar ve çocuklar da sürgün kafileleri içindeydi. Çarsancak’ta Ermeni soluğu kalmamıştı artık. 1916’da bağımsız Dersim’in aşiretleri Çarsancak bölgesine silahlı akın yaparlar; Mazgirt, Hozat, Peri, Pertek üzerinden Kharpert’e kadar beylerin ganimet diye paylaştığı Ermeni mallarını ve aynı zamanda Türk mülklerini yağma ve talan ederler.

Bu akın sırasında Dersimliler’in saflarında Giragos Mirakyan da vardır. Sürülen ve kırılan Ermeniler’in intikamını alma duygusuyla dolu Giragos bir zamanlar cıvıl cıvıl Ermeni nüfusuyla meskun Peri şehrini ıssız ve insansız bulunca bütün evleri ateşe verir.

Kürtlerle birlikte Haydaran’a geri dönen Giragos 1918’e kadar orada kalır. Orada olduğunu duyan Göktepeli Ahmet Bey kendisini tekrar yanına çağırır. Giragos ailesiyle birlikte Göktepe’ye taşınır. Sinsi Ahmet Bey kendisini kandırıp Xarpert’e götürür ve Türk hükümetine teslim eder. Giragos Mazgirt kaymakamını öldürme ithamıyla tutuklanır ve hapsedildiği zindanda işkenceyle katledilir.

Sözü edilen Ahmet Bey 1920 yıllarında Pağnik’li Mehmet Bey’le yeniden kavgaya tutuşur. Mehmet Bey yanına İzol aşiretini almıştır. Ahmet Bey ise Yusufan, Demenan ve Xıran aşiretlerinden bir miktar silahlı adam toparlamıştır. İki tarafın kiraladığı savaşçılar haftalar boyunca birbirini kırar, fakat yenişemezler. Ahmet Bey dara düşmüş halde konağına topladığı bir düzine Xıranlı’ya öfkeyle bağırır: ‘Beş haftadır İzollara karşı savaşıyor ve yenemiyorsunuz. Eğer ki benim marabam Miraklı Giragos kendi oğullarıyla beraber yanımda olsaydı şimdi bu kavga çoktan bizim lehimize bitmiş olurdu’.

Bu beyler ki Ermeni çiftçilerin emeği sayesinde palazlanmışlardı, sonsuz sömürüp talan ettikten sonra onları, silahlı gücünden istifade ettikleri Miraklı yiğitleri de harcamaktan çekinmediler.

Mirakyanlar’dan hayatta kalanlar Ermenistan, Lübnan, Fransa ve Amerika’ya dağılmış olarak yaşamakta, kendileriyle beraber atalarının şanlı geçmişini ve ulusal gururunu da yaşatmaktalar.” (K. Yerevanyan, Çarsancak Ermenileri Tarihi, s. 106-110).

Burada eklemek gerekir ki, Mirakyan aşiretinden hayatta kalanların bir kısmı başka ülkelere dağılırken Dersim içinde ve Çarsancak köylerinde kalanlar da olmuştur. Yurtlarında kalabilen az sayıdaki Miraklı Ermeniler kimliklerini saklamayı dayatan koşullar içinde kendilerine yakın buldukları Alevi Kürtlerle kaynaşırken artık konuşulamayan ana dillerini nesilden nesile yitirmiş, fakat dedelerinin isimleriyle birlikte kendi etnik kökenlerini bugünlere kadar belleklerinde canlı tutmuşlardır. Özellikle direnişçi bir geçmişi ifade ettiğinden dolayı “Mirakyan soyundan gelmek” onlar için bir gurur kaynağı olmaya devam ediyor.

Kırım yıllarına dair anlatımları büyüklerinden dinleyen, şimdi 84 yaşında olan ve Fransa’da yaşayan Sultan Çolak’ın verdiği bazı sözlü bilgileri buraya eklemek gerekir. Sultan Ana’nın annesi Şordan’dan, babası Danaburan’dan, her ikisi de Mirakyan kökenli. Annesi Menüs’ün üç erkek, bir de kız kardeşi varmış: Depan, Mardik, Manuk ve Sultan (ki onun adını kendisine vermişler). Depan 1915’ten önce Amerika’ya göç etmiş, onunla 1938’e kadar bağları devam etmiş, ancak 38 sürgünü olarak buradakiler Kütahya’ya gidince bağları kopmuş. Sultan Çolak’ın annesi babasıyla evlenince Danaburan’a yerleşmiş. Bir senelik gelin iken seferberlik olmuş. Çarsancak tarafında Ermenileri kırmaya ve sürmeye başlamışlar. Dersim’den Fındık Ağa ve onun babası Kamer Ağa bunları alıp Dersim’e götürmüş. Devlet isteyince yok demişler. Götürdükleri Ermeniler zanaatkarmış. Sultan Ana’nın babası dokumacı, dayısı kalaycı olarak Dersimli dostlarına yararlı olmuşlar.

Sultan Ana 1938 sürgününde tanışıp evlenmiş olduğu kendi rahmetli eşi Şahin Çolak’ın büyükleri ve geçmişinden de söz ediyor. Onlar da Mirakyan aşiretinden olup Seyit Rıza’nın köyü olarak bilinen Ağdat’da yaşarlarmış. Şahin Amca’nın babası Serop Ağa 1938’den yıllar önce düşmanları tarafından zehirlenerek öldürülmüş. Seyit Rıza ona çok güvenir ve “ben ölürsem puşimi Serop Ağa taşısın” dermiş. Serop’un babası Manuk, onun da babası Katırcı Mardik’miş. Katır kervanlarıyla ticaret yaptığı için öyle anılırmış. Daha önceki nesilleri Ağdat’a pek uzak olmayan Halvori’de yaşamışlar. Orada yüzlerce yıllık bir geçmişleri varmış. Halvori köyü, yakınındaki Surp Garabet Vankı (Manastırı) ile ünlüdür. Şahin Çolak’ın babası Serop, amcaları Mardik ve Epil, ninesi Kohar, annesi Sultan; bütün aile Ermenice bilirmiş. Kendisi de küçüklüğünde öğrendiği Ermeniceyi unutmamış, ama sonraki nesillere öğretme imkanı bulamamışlar.

Çarsancak tarafında kalanlar ağaların korkusundan kendi kimliklerini ve dini inançlarını saklamış. Dersim’de bazıları Hristiyanlığını sürdürmüş. Bazıları Aleviliğe adapte olmuş, ama yine eski inanç ve geleneklerini (Surp Sarkis, Gağant, Zadik, Vartavar vb.) kendi içlerinde yaşatmaya çalışmışlar. 1915’te Çarsancak’tan Dersim’e götürülenler daha çok gençler olmuş. Yerinde kalan yaşlılar ise sürgün ve kırıma tabi tutulmuş. Bir kısmı Pertek taraflarında, hiç kurşun kullanılmadan süngülerle öldürülüp Murat suyuna dökülmüşler.

Pertek’te nehir kıyısındaki yüksek kayalıklardan 150 kadar çocuğun suya atıldığını da Yerevanyan kitabında yazıyor. Pertek Ermenilerinin büyük çoğunluğu sürgüne bile çıkarılmadan yerinde katledilir. Bazıları yine Dersim’e geçerek kurtulur. Bunlardan biri olan Setrak Semerciyan hakkında şu yazılı bilgiler geçiyor:

“1915’te Dersim’de bulunan Pertekli Setrak Semerciyan, bir kaç defa Kürt kıyafetleriyle Xarpert’e inip çok sayıda Ermenileri Dersim’e kaçırmıştır. Son defa bizzat gitmek yerine tanıdık Kürtler vasıtasıyla kendi babasını da getirtmek ister. Ama yolda babası yakalanır ve hapsedildiği Mezre’de dayakla öldürülür.

Setrak babasının akibetini öğrenince intikam duygusuyla gözü kara maceralara girişir. 1916’da Dersimli Kürtlerin saldırı gruplarına katılır ve Hozat’a yapılan baskında ünlenir. Xarpert’te bunu duyan Türkler korkuya kapılır. “Semerci oğlu geliyor, intikam alacak” söylentisi yayılır.

Dersimliler Türk ordusunun karşı taarruzu üzerine geri çekilince Setrak da onlarla beraber Dersim’e döner. Sonra diğer sığınmacılar gibi Erzincan üzerinden Kafkas bölgesine geçer. Savaşın bitiminde İstanbul’a, oradan Halep’e gider. Ailesinin bazı üyelerini orada bulur ve uzun yıllar sonra da Fransa’ya göç ederler” (K. Yerevanyan, Age, s. 181-182).

Çarsancak’ın Masdan köyünden olup kırım döneminde Dersim’e sığınan Vosgiyan Nalbantyan ise sonradan yaşadığı Fransa’da şu anıları kaleme almış:

“1915’te babamın ayarlaması sonucu ben ve kızım, Pertek jandarmasından Masdanlı Kürt Xoloğlu Devriş’in yardımıyla Peri’den Masdan’a kaçtık. Orada uzun süre saklanmak mümkün olmadığı için Karıntsor’a geçtik. Bir kaç gün sonra duyduk ki Masdan’ın Ermenileri Peri jandarmaları tarafından kurşuna dizilmişler.

1916’da Dersimliler ayaklanırken biz Kürt liderlerden Seyit Kasım’ın yanında bulunuyorduk. Dersimliler ricad ettikleri zaman Seyit Kasım kendi koruması altındaki herkesi Tujik dağının mağaraları içinde sakladı ve bizi Gunde Kureşan’a götürdü. Oradan Kiği yakınlarındaki Xormak (Hormek) aşiretinin yanına geçtik. Çarsancaklı tanıdıklarımızdan Pilo’ların Mayram Bacı ve onun yeğeni Nazo’ların Garabet de oradaydı.

Seyit Kasım öncülüğünde gece vakti Kızıl Kilise’nin doğusuna geçerek biz askeri kuşatma zincirinden kurtulmuş olduk. Bizi takip eden Kürtler büyük kayıplar vermiş. Türk askerleri Kürtlerin bir kısmını öldürmüş, bir kısmını da esir alıp Xarpert’e götürmüşler.

O gece biz Cıvark denilen köye ulaştık. Buranın halkı Seyit Kasım’ın talipleriydi. Bizden önce buraya bizim köyden Xazarlar’ın Ğazar ve kardeşi Harutyun, Toros Nalbantyan ve onun kaynı, Karıntsorlu Garabet Nacaryan ve oğlu Giragos gelmişlerdi. Bunlar Seyit Kasım’dan kendilerini Rus sınırına götürmesi için ricada bulunup adam başı birer altın vaad ettiler. O sıralar Rus ordusu Hardif’e kadar ulaşmıştı, Cıvark’tan ayakla iki günlük yol ederdi. Onlar Seyit Kasım’la beraber Rus sınırına gitmiş ve bir Kazak askerin denetiminde Erzurum’a geçmişler.

Toros ve arkadaşları Erzurum’a yetiştikleri gibi Ermeni gönüllü birliklerine katılırlar. Bir kaç ay sonra Toros Erzincan’a gönderilir ve orada Sepasdatsi Murad’ın komutası altında hareket eder. Harutyun ile Ğazar Erzurum’da savaşırlar.

1917 ortalarında Masdan’dan Toros Nalbantyan’ın karısı, kızkardeşi ve dayıoğlu Nışan Tarpinyan çok çileli bir yolculuk sonucu Erzurum’a ulaşırlar. Nışan da orada gönüllü yazılır ve Harutyun Bağdasaryan’ın eşliğinde Komutan Antranik’in birliklerine katılır. Harutyun çatışmalarda büyük cesaret örnekleri sergiler ve kahramanca şehit olur.

Toros geri çekilme gününe kadar Erzincan’da kalır. Türklerle girdikleri bir çatışmada ağır yara alan arkadaşını kendi de yaralı olduğu halde öne atılarak ateş hattının dışına çeker ve esir düşmekten kurtarır. Ermeni gönüllü birlikleri ile Erzurum’a geçen Toros orada kendi çilekeş ailesi ve yakınlarıyla biraraya gelir. Bir kaç hafta sonra topluca Kars’a geçerler. Kars’ın düşmesi üzerine Kara Kilise’ye döner, Tiflis ve Batum’da kalır, nihayet 1923’te Fransa’ya göçerler.

Ben ise o yıllarda Erzincan’a geçmeyip Dersim’de kaldım. Seyit Kasım’ın yanından ayrılınca Mazgirt’in Moxındi köyüne yerleştim. 1923’te Halep’e gittim ve oradan da Fransa’ya göç ettim”. (K. Yerevanyan, Age, s. 196-198).

Bu tanıklığı yapan Voskiyan Nalbantyan, aynı zamanda Bağin köyünde yaşananlara dair önemli bilgiler veriyor. Bağin Mazgirt’in ve Dersim’in en eski yerleşim alanlarından biridir. Ünlü Bağin Kalesi Urartular zamanında yapılmış. Yunanlı tarihçi Ksenofon’un anlatımına göre Med istilasında Ermeniler Mazgirt ve Bağin kalelerine sığınarak kendilerini korumuşlar. Tarihte bir kale-kent olarak geçen Bağin sonraları önemini yitirmiş, küçük bir köye dönüşmüş. 1915’te 10 hanelik Ermeni nüfusuna sahip olan Bağin’in önde gelen evleri Gakavlar ve Mardolar diye anılıyor. Nalbantyan şunları anlatıyor:

“Bağin’de bizim günlerimizin nahabedi (akrabalardan oluşan büyük ailenin en büyük babası) 100 yaşını geçkin Gakav’dı. (Gakav’in kelime anlamı keklik). Üç oğulları vardı. Küçük oğlu dağlara derelere hükmeden bir ateş parçasıydı. Dağlarda ava çıkar, bakir ormanların derinlerinde gezer, hiç bir tehlikeden korkmazdı. Önüne çıkan silahlı Kürtler saygıyla selam verirdi Lace Gakav’a.

1914’te seferberlik ilan edilince Türk hükümetinin eli buralara kadar uzanmıştı. Üç kardeşi de askerlik hizmetine alıp Erzuruma gönderirler. Dağların özgür çocukları çabucak firar edip yolda bir kaç çatışma yaparak köye dönerler. Artık kaçak oldukları için ormanlara yerleşirler.

1915’te Çarsancak Ermenileri kırılmaya başlanınca ihtiyar Gakav yanına iki torunlarını alarak Xıran aşiretine ait Farac köyüne geçer. Bir gün çok sayıda jandarma Bağin’e gelir ve köyde kalan erkekleri toplayıp yakındaki dere içinde kurşuna dizerler. Kadınları, kızları, çocukları da Masdan yoluyla Peri’ye götürürler.

Gakav’ın üç oğulları, Giragos, Aynaz ve Mardik, Daşteaşan ve Xormak taraflarına geçer, Çikan ormanları yanında kendilerini kuşatan kalabalık jandarma grubuyla çatışmaya girerler. Uzun süren çatışmada iki jandarma ölür, bir kaçı yaralanır, fakat cephaneleri biten direnişçiler kuşatmayı yarıp çıkamaz. Üçü de orada vurulur. Çikan Kürtleri onların cesetlerini bulur ve yan yana gömerler.

İhtiyar Gakav, Farac’da Ali Kako’nun evinde kalıyordu. Jandarmalar onu takip eder ve bir gün tuzağa düşürüp yanındaki iki torunuyla birlikte ele geçirirler. Ali Kako’nun müdahalesine rağmen jandarmalar onları bırakmaz ve yolda götürürken üçünü de öldürürler. İhtiyarın gözleri önünde öldürülen torunlarından biri 14, biri 18 yaşındadır. Bu olay Xıranlı Kürtler arasında çok büyük üzüntü nedeni olur. O ihtiyarı ve gençleri korumakta zayıflık gösterdikleri için kendilerine kahrederler. Caniyane eyleme karşı duydukları öfke ile Mazgirt’e gider ve protesto yaparlar.

Xıranlılardan Seyit Kasım, Seyit Bektaş ve Seyit Abbas, Türk hükümetinin bu barbarlığını ağır bir dille kınadıkları gibi, kendi aşiretleri arasında artık isyan bayrağını kaldırmanın vazgeçilmez olduğu propagandasını da yaptılar. Onlar masum Ermenilerin kökünü kazıyan Türk yönetiminin ilerde kendilerini de aynı yazgıya maruz bırakacağını derinden hissediyorlardı. Seyit Bektaş’ın o çıkışı Dersimliler arasında 1916 isyanını ateşleyen kıvılcımlardan biri oldu”. (K. Yerevanyan, Age, s. 199-200).

Bağin’de katledilen Ermenilerin yukarda geçen isimleri, “benim ninem de Ermeniydi” diyen yakın çevreden bir arkadaşın bana anlattıklarıyla ilginç bir şekilde örtüşüyor. 1980’lerde vefat eden ninesi, kırım zamanı olanları hatırlayacak yaşta küçük bir kız çocuğu iken, Bağin’den sürülmek üzere olan ailesi onu komşu köydeki bir Kürt ailesine emanet bırakmış. Mehriban ismi altında Kürt-Alevi gelenekleriyle büyütülüp evlendirilen kadın, çok çileli, fakat gayet de onurlu bir yaşam sürmüş. Çocukları ve torunlarına kendi öz kimliği ile küçüklük anılarını da anlatırmış. Dedesi Mılko, babası Harut’muş. Amcaları Mardik ve Ayvaz “kelekçi” (kayıkçı) olarak Peri suyundan adam geçirirlermiş… İşte bu sözlü anlatımdaki Mardik ve Ayvaz kardeşler, Yerevanyan’ın kitabında “Mardik ve Aynaz” olarak geçen Gakav’ın oğullarını akla getiriyor. Belki Mılko, Gakav’ın diğer adıdır. Gakav’ın çok büyük olan yaşı dikkate alınırsa, belki de Mılko onun oğlu, Mardik ve Aynaz ise torunlarıdır. Üçüncü kardeş olarak kitapta geçen Giragos ile buradaki Harut ise ayrı ayrı mevcut olabilir.

Kırım, sürgün, kayıp, yetim öykülerinden günümüze ulaşan bilgiler bu örnekte görüldüğü gibi bölük-pörçük ve kırılan bir camın parçaları gibi dağınıktır. Birbirini tamamlayan parçaların bulunması tesadüflere bakar ve bazen böyle çakışan kenarlardan geriye yine soru işaretleri de kalır.

aykiridogrular.com

Cevat SİNET





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+