07 Nisan 2013
Hakkari Beytüşşebablı Meryem Diril de, toprağında yaşamak ve öldüğünde oraya gömülmek, orada uyumak istiyor. Onunla geçen hafta Keldanilerin Paskalya’yı nasıl kutladığını konuşmak için sözleşmiştik, karşımıza hiç beklemediğimiz acılı bir hikâye çıktı.
İnsan çocukken duyduğu toprağın kokusuna hayrandır, farkına varsa da, varmasa da. Toprağa vatan der ve ruhu toprağına daima sadık kalır. Toprağın dili, dini, ırkı yoktur. Şartsız, karşılıksız, cömertçe, tüm insanlara kucak açar toprak, hepimizi doyurur, gün gelince hepimizi göğsünde uyutur. Bunun için toprağa ana, doğduğumuz yere vatan deriz. Ne mutlu, vatan dediği toprakta yaşayabilene, o toprakta uyuyabilene...
Meryem Diril de, toprağında yaşamak ve öldüğünde oraya gömülmek, orada uyumak istiyor. Onunla geçen hafta Keldanilerin Paskalya’yı nasıl kutladığını öğrenmek için konuşmuştuk, karşımıza hiç beklemediğimiz acılı bir hikâye çıktı. 20 yıl önce, Beytüşşebap’a bağlı bir Keldani köyü olan Mehri’den İstanbul’a göç etmek zorunda kalan Meryem Hanım’dan köyünü ve göç hikâyesini dinledik. Onun dilinden aktarıyoruz.
Ben Meryem Diril. 57 yaşındayım ve Keldani’yim. 1993 yılına kadar Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Mehri (Kovankaya) köyünde yaşadım. Köyümüz yaklaşık 70 haneydi, hepimiz Keldani’ydik. Her bir ailenin altı-yedi, bazılarının daha fazla çocuğu vardı. Köyümüzde Müslüman yoktu. Ben ve eşim Apro, o köyde büyüyüp evlendik. O zamanlar çimento yoktu, evimizi taşlardan, kendimiz yaptık. Bizim oralarda herkes kendi evinin taşını taşır, evini yapar. 13 evladımız var, çoğu o köyde doğup büyüdü.
Kiliseye roket
Biz Keldaniler Katolik mezhebine bağlıyız. Yedi çocuğumun vaftizini köyümüzde yaptık. Köyde iki kilisemiz vardı: Meryem Ana ve Marta Şimoni. İkisi de biz orada yaşadığımız sürece açıktı. Meryem Ana Kilisesi köyün içindeydi, her zaman gittiğimiz kilisemizdi. Marta Şimoni Kilisesi ise dağın içine oyulmuş, çok eski bir kaya kilisedir ve civar Kürt köyleri için de çok değerli ve kutsaldır. Bazı Kürt aileler hastalarını bu kiliseye getirir, Marta Şimoni’nin ona şifa vermesi için dua ederler. Rivayete göre, tek tanrılı dinlerin yeni yayılmaya başladığı dönemde Marta adında bir kadın ve yedi oğlu Tanrı’nın buyruğu gereği domuz yemez ve Tanrı’ya tapınır. O dönemin kralı bunu duyar ve Marta ve oğullarını kendine tapınmaları ve domuz yemeleri için zorlar. Emre itaat etmedikleri için, Marta’nın oğullarının kafaları, onun gözünün önünde kesilir. Marta onların göğe doğru bir merdivenden meleklerle ilerlediğini görür ve daha sonra kendi kafası da kesilir. Bizim köyden bazıları bu kilisenin yanına ev yapmak istedi. Ev yapmak için taş getirip kilisenin yakınına bıraktılar. Ne kadar taş getirdilerse, sabah taşları aldıkları yere geri konmuş buldular. Anladık ki bu kiliseye dokunmamalıyız, yakınına ev yapmamalıyız, çünkü Azize Marta bunu kabul etmiyor. Ama ne yazık ki 1993 yılında askerler bu kiliseye roket attılar. Güzelim kilise mahvoldu.
Agos.com.tr