21 Şubat 2013
Türkiye’de “dönme” sözü kullanıldığı zaman birden çok kişi “İşte burada var, orada var…” diye şuraya, buraya işaret eder. Ve bir an onların her yerde olduğu kanısına kapılır insan… Ermenistanlılar arasında onlarla ilgili söylentiler Soykırıma dair konuşmalarla ilgili olmuştur sadece. İstanbul Ermeni cemaatinde onlar yok, Türk toplumunda ise onların sorunu resmen mevcut değildir. Kimdir her iki taraftan Ermeni sayılan bu Ermeniler?…
Hıristiyandır, fakat değildir, Müslümandır, fakat değildir. Gerçekten yaşıyorlar, mevcutlar, ama fiilen hiç bir cemaatte yoklar.
Soykırıma dair Ermeni edebiyatında sürekli bir zaman “ölüler” yada bu veya şu şekilde Ermeni ulusundan “kaybolanlar” arasında bulunan Müslüman Ermenilerin yaşamı, 1915’ten sonra kesilmemiştir…
Soykırımdan sonra artık dördüncü neslin temsilcisi olan 17 yaşındaki Elif (yazar Elif’in adını, onun isteği üzerine değiştirilmiş olarak sunmaktadır-‘Akunq’ web sayfası yöneticileri) kendi hayat hikayesini, daha doğrusu bu öykü hakkında öğrenebildiklerini anlatıyor.
“Ailem hakkında konuşurken en önce ninemi hatırlıyorum. Son nefesine kadar namaz kılmış ama ortalıkta hepsi ona “Gâvur’un dölü” diye hor görmüşlerdir. Ermenice biliyordu diyorlar ama ben hiç dinlemedim Ermenice konuştuğunu.
Ailemin geçmişi hakkında bana anlatabilen… bari Ermenice birkaç kelime öğretebilen kuşak yoktur zaten. Bazı paramparça olmuş bilgiler var sadece. Annem, anneannesinin adını söyledi sadece, soyadımızın da eski Ermenicede bir anlamı vardı ama ne demekti hatırlamıyorum şimdi. Dersimli imiş bizimkiler… Göç etmiş, sonra tekrar dönüp Müslüman olmuş. Şimdi օ yaşlılarımız hayatta olsaydı, օ kuşağı yani… hayatta olsaydı… Birçok şeylerden sorardım.
Ebeveynlerimi ne namaz kılarken ne de haç çıkararken gördüm. Türkler hakkında kinle konuştuğunu fark etmedim ama elbette olumlu duyguları da yoktu Müslümanlara… Oldukça zaman kiliseye gidiyorum. Ne zaman başladı? Gerçekten hatırlamıyorum. Ailemde din nedir filan diye hiç konuşmadı ebeveynlerim. Babam… Anam… Tabii her zaman da kim olduğumun farkındaydım ama nasıl desem… Onlar ayrıntıları söylemiyordu ama hiçbir zaman inkar etmemişler de. Ben çok meraklıyım ama onlar hiç ingilenmedi. Anneme sorunca “Artık yaşadığım bana yeter, ne ingilenmek…. Ne bilmek istiyorsun? Peki, biz ne Ermeniyiz, ne Türküz, ne de Kürdüz. İnsanız. Bununla yetin kızım!” der.
Hepimiz de aynı duygularla yaşadık. Her taraftan bizi dışlayan bir durum, bu duyguyla yaşadık. Babam hala direniyor ama annem, benim bu yaklaşımını kabul etti, hatta bana bir haç verdi. Fakat… Onlar herhangi bir dine üyelik hissetmedi. Asla! Müslümanlar arasında “gâvur” olmuş, Hıristiyan Ermeniler arasında “dacik” (Türk-‘Akunq’ web sayfası yöneticileri). Annelerim herkese karşı çıktı sanki, belki onun da nedeni budur. Olabilir, bilmem. Kendini savunmaya çalıştı diye düşünüyorum. Yani “Benim sizinle işim yok, siz de beni dokunmayın” diye. Şöyle bir duygu var ya… Kendimi aşmaya çalıştım. Şimdi zaten bunlardan bahsediyorsam, demek ki aynen yaptım bunu. Ama neler kaybettik, yani böyle geçtik, görmedik diye… Mesela o kadar sevdiğim abim, o kadar yakın ilişkilerimiz var. Ama aynı duygularla yaşadığını bilmiyordum ben. Beraber kiliseye gitmeye başladık. “Ailede bu duruşuna sahip olan tek kişi benim” diye düşünüyordum ama gel gör abim hatta vaftiz olmak istiyor, bunlardan bahsediyor zaten. Mutlu oluyorum o an ama aynı zamanda suçlardım kendimi; yani nasıl şimdiye kadar uzun yıllar ne ben abimin ruhunu dinledim, ne de o ruhunda ne oluyor filan söylemedi. Beraber oturup konuşuyoruz, birbirimizin acılarını… Zaten paylaşıyoruz. Vaftiz için kiliseye gideceğimizi plan yapıyoruz. Ama neden bu kadar geç… Eğer daha önce bilseydim… Korku değil bu, hayır. Hepimiz de aynı şekilde tahsil gördük. Sorabilir miyiz? Hayal olamazdı. Hepimiz bu tür eğitime kurban olduk. Okulda “Ne mutlu Türküm diyene” okuyan çok anlamıyor ve okuyor, bunu zorla okuyan Türk çocuğundan nasıl nefret edebilirim? Benden nefret etmek zorunda kalan Türk çocuğundan nefret edebilir miyim? Televizyonyu açıp açmaz bir iğrenç… Kimseyi suçlamak istemem. Okulda da kendimi tutmaya çalışıyorum ama bazen de dayanamıyorum. İçimden bağırıyorum sanki. Kürt arkadaşlarım mesela derler “Dedelerimize “7 Ermeni öldüren Müslüman Cennete gider” diyorlardı.” O an “Böyle aptalca bir şey söyliyemezsin kardeş!” diye bağırmak istiyorum, eee, ne deyim… Şunun hakkında o kadar kolay kolay anlatıyorsa… Belki de şimdi “7 Ermeni öldüren Cennete gider” derlerse, aynı şeyi yapan insanlar var olurdu bence. Çoğu insan… “Dedem bu kadar Ermeni öldürdü, kesti” diye rahatça konuşuyorsa, yanımda durup, kendine utanç vermeden böyle konuşabiliyorsa, demek ki dedesinden farklı değil. Aynı zamanda çok farklı arkadaşlarım var. Çok samimi, candan arkadaşlarım.
Ermenistanlı bir kızıyla konuşuyordum, çok ağır duygular meydana çıktı. Ermeni olduğumu öğrendi, hemen “Neden siz orada, düşmanlar arasında kaldınız” dedi, “Nasıl “Ermeniyim” diyebilirsin, Ermenice bilmiyorsun. Bizim gibi göç etseydiniz, o zaman “Ermeniyim” diyebilirdiniz, şimdi ise düşmanlar arasında kaldın, ne işinvar”.
Önce, gerçekten ağır duygularımvardı … Çoğu zaman “Bizimkiler de göç etseydi, ne iyi olurdu, burada kalmazsaydık” diye düşünüyorum ben de. Sonra bir an kendime karşı çıkıyorum, böyle bir şeyi anlıyorum; burası benim memleketimdir. Adını Türkiye diye kabul etsen de… Yoksa başka bir şey. Bilmiyorum. Ama o “düşman” ne zaman buraya geldi, biz buradaydık. Bunu anlıyorum artık. Hepimiz burada doğduk, dedem, ninem, annem, babam, ben… Hatta gurur duygusunun nedeni oluyor bu. Bu başka bir duygu. Ben çok derinden bu topraklara bağlıyım. Biz ne “pahasına” olursa burada kaldık. Biz her zaman buradaydık aslında.
“Asla Türkiye’ye gitmem” diyen Ermeniler da var dünyada. Ah sahipsiz kalmış bu kiliseleri görürse… Haçkarları… Ahhh bunu duyarsa… Kime bırakmış… Sanat, mimarlık, edebiyat… Her yerde Ermenilerin izleri var burada. Şimdi “ben de bu ülkeden gitmek isterim” düşündüğümde kendime o hakkı veremem. Ermeniler neler yaşadılar, burada kalmak için…Ve kalmışlar işte. Nereye gideyim?
Tabii, Türkiye’deki Ermeniler de farklı. İstanbul’da yaşayan, yani cemaatteki Ermeniler var, hem de “Doğulu” Ermeniler var. Ve arasında büyük bir fark vardır. Ermeni cemaatinde kimsem yok, ne akraba ne de bir dostum… Vaftiz olmak için beklemek zorundayım şimdi. Belki de güvenmiyorlar, olabilir. Ermenice bilmiyorum. Kiliseye geldiğimde hepsi şaşırır. Bir zaman da o kadar öfkeli oldum ki… Kiliseye gitmek istemedim hatta. Gücenmiş değildim, hayır! Ama saklandım. Ben bu insanları suçlayamam. Tabii hakkı var bunun… Kim bilir, neyim, kimim… Neler yaşadılar bu ülkede. Farklı bir şekilde, diğer değerler ile yaşaması gerektiği doğaldır. Kendini savunmak zorundadır bu cemaat, doğal içgüdüleri vardır. O kadar darbeler almış bir cemaat. Bu nedenle onları anlıyorum tabii. Çocukları Ermeni okullarına gider. Birlikte Prens Adaları’na gider… Geleneklerini tutar. Düğün, bayram olsa, birbirine davet ederler. Ha, çocuğunun Türk’le sevgili olmasını istemez. Kendini koruma psikolojisiyle yaşayandır bu cemaat işte. Kapalıdır. Birdenbire “dış dünyadan” yabancı biri gelip “Ermeniyim, Ermenice bilmiyorum, vaftiz edin beni” diyor. Ama mesela Rum kilisesinde tüm farklıydı. Sevgiyle kabul ettiler beni, hatta “Bizde Rumca öğrenebilirsin” dediler. Hiçbir Yunan kanı yok bende, ama çok önemli bir şey… Yakınlık hissettim. Ben buna dayalı herhangi bir karar almak istemem şimdi. Bir gün Ermeni kilisesinde olurum diye umuyorum. Oldukça bilgilere sahip olsam da o zaman benim gibi Ermeni çocuklara Ermeni dili ve din dersleri veririm. Sevgiyle yaparım bunu, samimiyetle.
Kadıköy’deki Ermeni kilisesinin yanında Ermenice konuşan teyzeler var. “Bana da öğrenecek misiniz?” demek istedim, korktum.
Bu konu hakkında ben konuşurken annem ve babam susuyorlar. Ama mutlu olduğunu fark ettim. Yapmadığı şeyi ben yaptım, belki ondan gelir bu mutluluk”.
Akunq.net