15 Şubat 2013
Tarihimiz bize öyle anlattı; İttihad ve Terakki`nin üç paşası; Enver, Talât ve Cemal Paşaları intikam arzusuyla yanıp tutuşan Ermeniler öldürdü.
11 Şubat 2013 Pazartesi - 23:29 Tarihimiz bize öyle anlattı; İttihad ve Terakki`nin üç paşası; Enver, Talât ve Cemal Paşaları intikam arzusuyla yanıp tutuşan Ermeniler öldürdü. Aktüel dergisinde çıkan habere göre tanıklıklar ve Gürcüce yayımlanan dönem gazeteleri öyle anlatmıyor... Dilci, tarihçi Pars Tuğlacı`dan ilginç iddia...
Siz nasıl bilirsiniz? Cemal Paşa`yı bir Ermeni öldürdü. Peki Ermeniler nasıl bilirler? Cemal Paşa`yı bir Ermeni öldürdü... Her iki tarafın belki de üzerinde tek mutabakat sağladığı olaydır bu. Bu efsaneye kendileri inanmış ve geniş kitlelere inandırmışlardır; bir taraf sürekli mağduriyet duygusundan diğer taraf ise sürekli suçlu ruh hâlinden kurtulmak adına...
Gazeteci Hasan Cemal, Cemal Paşa`nın torunudur. 6 Eylül günü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül`ün de katılımıyla oynanan, iki ülkenin gelecekteki ilişkileri açısından tarihi önemdeki milli maç için o da Ermenistan`a gitti ve Soykırım Anıtı`nı ziyaret ederek Hrant Dink için çiçek koydu. Ziyaretinin ardından hem Milliyet gazetesindeki kendi köşesinden duyurdu yaşadıklarını, hem de Fransa`da yayımlanan Nouvelles d`Armenie (Ermenistan`dan Haberler) dergisine bir söyleşi verdi. Söyleşiden bölümleri sayfalarımızda bulacaksınız.
Hasan Cemal`in hem Türkiye`de hem de başka coğrafyalarda yaşayan insanlara örnek olması gereken adımları bu kadarla sınırlı değil. 5 Ekim 2008`de Milliyet`teki köşesinde yazdığına göre "Cemal Paşa`yı öldüren Ermeni suikastçılardan birinin torunu" diye tanıtılan Armen Grigoryan`la da tanıştı, konuştu.
İşte bu noktada, çok dikkatli olmak; bir an durmak, bazı "yeni" bilgiler aktarmak gerekiyor. 1915 Büyük Felâketi`ne ilişkin olarak, mağdur edilen ve mağdur eden tarafların hemfikir oldukları diğer ortak nokta, bu üç paşanın (Enver 1922`de Orta Asya, Tâlât 1921`de Almanya ve Cemal 1921`de Gürcistan), Ermeni suikastçılar tarafından, öç alma duygusuyla katledilmiş olmalarıydı.
Oysa bazı yabancı hatta Ermeni çevre ve bilim insanlarınca Cemal Paşa`nın Ermeni suikastçılarca öldürülmediği imâ edilirdi. Ama iki tarafın hamasi ifadelerinde, Cemal Paşa`yı da içeren toptan bir anlayış hâkim olur ve şaşılası bir şekilde - zamanında edilmiş olmasına rağmen- buna kimse itiraz etmezdi.
Gerek Ermenilerin, gerek Türklerin, yüzeysel bilgilere sahip geniş halk kesimleri ise ayrıntıları bilmez; sesli söylenenleri bilgi olarak kabul etmek isterlerdi. Sanki Ermeni hamasetçiler, hep mağdur olmaktan bıkıp "O kadar da koyun değildik!", Türk hamasetçiler ise, hep suçlanmaktan bıkıp "Ama Ermeniler de bakın neler yaptılar!" demek istiyorlardı.
Tarihçi Ayşe Hür, 10 Ekim 2008 tarihli, haftalık AGOS gazetesinde, Tarih Defteri adlı sayfasını `Cemal Paşa`yı (aslında) kim öldürdü?` başlığıyla bu konuya ayırdı; tarih boyunca değişik tezleri sundu ve "Ermenilerce öldürülmüştür" tezinin zayıf olduğunu imâ ederek "Madem öyle, Hasan Cemal`in konuştuğu kişi kimdi?" diye sordu.
Bu noktada, yıllar önce yaptığımız bir sohbeti hatırlayıp, o zamanki muhatabımız, tarih, uygarlık ve diller araştırmacısı, Pars Tuğlacı`yı yeniden bulduk.
"Cemal Paşa`yı bir Ermeni değil, Rus öldürmüştür"
Sözü kendisine bırakıyoruz: "1962 yılında, Cemal Paşa`nın muhterem refikası, Seniha Hanım`la tanıştım İstanbul, Büyükada`da. Bizi tanıştıran, Mehmet Cemal oldu; Radar Reklâm`ın sahibi ve Cemal Paşa ile kendisinin torunlarından…
Ansiklopedi çalışmalarımı tebrik ettikten sonra, bana aynen şunları söyledi: `(…) Biz Berlin`e sürülmüştük. Enver, Tâlât Paşalar, refikaları ve biz de oradaydık. Bir süre sonra, refikim Cemal Paşa, Afganistan`a geçmek üzere Moskova`ya gitmesi gerektiğini, söyledi. Ben, her ne kadar `vazgeç bu sevdadan` dediysem de, dinlemedi ve gitti. Daha sonra bana mektupla Rusların kendisini karşıladığını, onların `Afganistan`a gitmek için Tiflis`ten geçmek mecburiyetinde olacaksınız, Tiflis`te ise Ermeniler sizi öldürebilir!` dediklerini; kendisinin de Ermenilerin onu öldürmeleri için hiçbir sebep olamayacağını, zira `Birçok Ermeni`nin hayatını bizzat kurtardığımı bilirler` dediğini anlatmıştı.
Cemal Paşa Rusların onu Afganistan`a gitmekten caydırmak için, türlü bahaneler aradıklarına dair bir intiba edindiğini, bana aktarmıştı. Ve bakmışlar ki ikna edemeyecekler `Peki siz bilirsiniz!` demişler, `Günah bizden gitti!` dercesine ve Cemal Paşa bilinen güzergâhı izlemişti. Tiflis`ten acı haber gelince, her taraftan `Cemal Paşa`yı Ermeniler öldürdü!` diye haberler geliyordu ki, şaşılası bir mektup, çok manidar bir durum arzetti. Düşünebiliyor musunuz, mektup Ermeni Devrimci Federasyonu yani `Taşnak` diye bilinen partiden geliyordu. Uzun zaman sakladım ben o mektubu, Türkiye`ye nakli mekânımızda, o da kaybolmuş maalesef. Muhtevası şöyleydi: `Muhterem hanımefendi, sanmayasınız ki nankör bir milletiz; refikinizi öldürenler bizler değiliz, onun bize olan yardımlarını asla unutacak değiliz, onu öldürenlerin Ruslar olduğuna inanıyoruz, saygılarımızla…`
`Ama` dedi Seniha Hanım, `Siz tarihle uğraşan ciddi birisiniz, kocamı öldürenlerin hakikaten Ruslar olduğuna dair bir belge bulabilirseniz, çok memnun olacağım…` Kendisine söz verdim ve ayrıldım… O zamanlar tam bir `kapalı dünya` olan SSCB Bilimler Akademisi tarafından davet edilmem ta 1974 yılına tekabül etti. Gürcistan Bilimler Akademisi`nde 1922 yılına ait Gürcüce gazetelerin `Cemal Paşa, 21 Temmuz 1922`de saat 23.00`e yakın Büyük Petro caddesiyle Jukovski sokağının kavşağında, bir arabadan açılan ateş sonucu, bir Rus tarafından öldürülmüştür` diye yazdığını tespit ettim. Hemen fotokopi ettirdim; İstanbul`a gelir gelmez, Seniha Hanım`a vermek istedim ancak ömrü vefa etmemişti, ben de fotokopileri dostum, Cemal Paşa`nın torunlarından Mehmet Cemal`e verdim; Mehmet Cemal yaşıyor…"
Tarihçi Ayşe Hür`ün değişik görüşteki tanıklıklarından sonra, yeni bir tanık daha bulmuştuk! Pars Tuğlacı`nın bize aktardığı bu tanıklığını, 29 Eylül 1997 tarihli Cumhuriyet gazetesinin "Dergi" ekinde, 3 Kasım 1997 tarihli, Mısır`daki Ermenice "Arev" (Güneş) günlük gazetesinde ve "Tarih Boyunca Batı Ermenileri" adlı Türkçe ansiklopedinin 3`üncü cildinin 849`uncu sayfasındaki "1922 – İttihad -Terakki Hükümeti`nin eski Bahriye Nâzırı, Ahmed Cemal Paşa, Afganistan`a gitmek üzere Tiflis`te bulunduğu sırada Ruslar tarafından öldürüldü" cümlesiyle teyit de ettik.
Şimdi Yeni Aktüel, neredeyse yüz yıldır tarafların bilerek/bilmeyerek hemfikir oldukları bir "hakikatin" aslında yanlış olduğunun ortaya çıkmasına vesile oluyor...
Hasan Cemal Nouvelles d`Armenie dergisine anlatıyor:
"Hrant`ın anısını yaşatmak görevimiz"
Cemal Paşa`nın torunu, köşe yazarı, Hasan Cemal Ermenistan`da Soykırım Anıtı`na gitti, saygıya durdu, çiçek koydu; Nouvelles d`Armenie (Ermenistan`dan Haberler) adlı Fransızca dergiye de cesur bir söyleşi verdi…
"5 Eylül (2008) Cuma sabahı Erivan`a vardım bazı arkadaşlarımla" diyor Hasan Cemal, gazeteci Laurence Rietter`e ve devam ediyor: "Geldiğimizde (Ağrı) Ararat dağında güneş doğuyordu; hemen (Kartal Kalesi) Dzidzernegepert semtindeki Soykırım Anıtı`na gittim; Hrant Dink`in anısına beyaz çiçekler koydum. Ziyaretimin asıl nedeni; onun dostluğu, onun ve ait olduğu halkın yaşadıklarıydı. Milliyet`te `Soykırım Anıtı`nda sevgili Hrant`la baş başa` diye yazdım. Yaşamış, yaşıyor olduğumuz acıları anlatmaya çalıştım bu başlıkla; bunu Hrant`a borçluyuz. O: `Acıları ayırmaksızın saygı göstermeli, kimileri haklı olarak soykırım, kimileri elim bir olay, kimileri de toplu katliam veya yok ediliş diyeceklerdir. Önemlisi, Türkiye kamuoyunun 1915 olaylarını, tarihimizin elim bir sayfası olarak kabul etmesidir` diyordu. Cemal`i bırakalım, ben Hasan Cemal`im; önce vicdanımın sesini dinliyor, ama herkesin acısını da anlıyor, saygı gösteriyor, tarihi bu acı içinde hapsetmemek gerektiğine inanıyorum. Yoksa salt kin, nefret olur. Sayın Gül`ün Erivan ziyaretini hep destekledim. Kendileri bana `Gitmem gerekiyor mu?` diye sormuş, ben de `Gerekli olacağını, gitmeyi benim de arzuladığımı` arz etmiştim. Halkın görüşlerine gelince, son araştırmalar % 72 çoğunluğun Sayın Gül`ün davete icap etmesi yönündeydi. `Doğru bilgi veren` basın da onayladı, fakat Cuma sabahı kaygılıydım. İlişkilerin başlamasını istemeyenlerce, kışkırtıcı bir olaydan korkuyordum. Bu ziyaret ile ilgili olarak Cuma günü yazdığım yazımda, maç başlamadan bir dakikalık bir saygı duruşunda bulunmamız gerektiğini yazdım. Etyen Mahçupyan aradı, böyle bir durumda oradakilerin gözyaşlarını tutamayacaklarını belirtti; ne ki saygı duruşu gerçekleşmedi… Halbuki Ermeniler açısından anlamlı olacaktı, ama Türk tarafı olarak yeterli cesareti gösteremedik. Çimler üzerinde yan yana duran bayraklar, iki ülkenin milli marşları beni duygulandırdı. Maç öncesi bazı tepkili hareketler oldu, üç yıl önce Newcastle`daki İngiltere-Türkiye maçı öncesinde Türkiye marşı çalınırken ıslık sesleri yükselmişti… Her şeye karşın Hrant için birlikte ağlayabilmemiz, bizlerin sıcak karşılanmış olması önemlidir. Hrant`ı unutmayalım. O, önemli bir şey gerçekleştirdi. Diyaspora onu çok eleştirdi, o soykırım sözünün dahi suç kabul edildiği bir ülkede bu konuyu gündeme getirebildi; ama bedelini ağır ödedi. Cenazesinde Hepimiz Hrant Dink`iz, Ermeniyiz diye haykıran o 100 bin veya fazlasını unutmamak gerek. Cumhurbaşkanımızın geziyi gerçekleştirebilmesinde onun ölümünün büyük rolü, maalesef var. Kısacası, Hrant`ın anısını yaşatmak, görevimiz."
"Cemal Paşa dedem. Ama ben benim, Hasan Cemal`im"
"Cemal Paşa değil de, Hasan Cemal olduğunuzu belirtiyorsunuz; peki Cemal Paşa`nın torunu olmak sizin için ne anlam taşıyor?" sorusuna şöyle cevap veriyor: "40 yıldır gazeteciyim. 70`lerde Beyrut`a gitmemi istememişlerdi. Cemal Paşa aynı zamanda Arap Kasabı olarak da adlandırılmıştı. (…) Söyleyebileceğim şu: Cemal Paşa dedem olabilir, fakat ben, başka biriyim. Hikâyesini inceledim; İttihat Terakki`nin 3`ler erkindeki, Talat ve Enver gibi olmasa da, onun da olayların içinde olduğunu yazdım. Anıt`ta birçok resmi vardı. Tarih bu. Genellikle bana hain gözüyle bakarlar, bazı yazılarımdan yargılandım; 2005`te Türkiye`nin ilk Ermeni konferansında Murat Belge`yleydik. Bilgi Üniversitesi`nde toplantı düzenlenmişti. Muhalefet gibi, Hükümet de, konferansa karşıydı; Sayın Gül`ün Erivan ziyaretine karşı çıkan CHP de bizim, Türk milletinin sırtına bir hançer sapladığımızı söyleyen zamanın Adalet Bakanı da. MHP`den daha milliyetçi. 60 bin tirajlı bir gazetenin yazarı, 301`le ilgili yazımla ilgili yargı sürecinde, beni ölüme mahkûm etmeleri halinde cellâdım olmayı arzu ettiğini yazmıştı. Ben de Cellâdımı Tanıyorum başlığıyla cevapladım. Böyle bir faşizm, fanatizm de hüküm sürmekte, Hrant da bu ortamın kurbanı oldu."
Cemal Paşa kimdir?
1908`de iktidardayken, 1915`te Osmanlı İmparatorluğu`ndaki Ermenilerin topluca tehcir edilme kararını alan İttihat ve Terakki Cemiyeti Üçler erki üyesi olmuştur. 1872`de eczacı bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi, 1893`te İstanbul Harp Okulu`ndan mezun oldu. Jön Türk`lerde yükseldi, 1914`te Suriye -Lübnan IV. Ordu Komutanı ve Denizcilik Bakanı oldu. Arap milliyetçiliğini önlemek için 1917 Mayıs`ında Şam, Halep, Beyrut`ta, Arap önde gelenlerini yakalattı, Arap Kasabı dediler ona. Bazı kaynaklar Ermenilere yönelik olaylardaki sorumluluğunu önemsemezler, bazıları ise onaylar. Parenthèses yayınevinin yayımladığı Reddedilen Bir Soykırım Üzerine Araştırmalar kitabında, Yves Ternon Cemal Paşa`nın toplu göç kararına doğrudan katılımından ziyade, ertelenmiş soykırım diye nitelenecek bir fiil yanlısı olduğunu söyler. Suriye yetimhanesinde, Ermeni çocukları zorla Türkleştirecek türde bir tatbikat istemiştir. Osmanlı çöküşü sonrası, gıyabi idama mahkûm edilmiştir. Berlin`e sığınmış, Bolşevik devrimi için Afganistan`a gitmiş; ordunun modernleşmesine çalışmıştır. Tiflis`e geçmiş, sekreteriyle 21 Temmuz 1922`de vurulmuştur. Bir Türk Siyaset Adamının Anıları (*) adlı kitabında, "Katliamda, göçten kurtulanların da, korkunç koşullarda öldüklerini" yazarak ölüm kamplarındaki vahşetle ilgili, kendini soyutlamaya çalışmıştır.
(*) Memories of a Turkish Statesman, 1913-1919, New York, George H. Doran, 1922