01 Kasım 2012
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, dün gazetecilerin sorularını yanıtlarken Ermenistan`daki Metsamor Nükleer Santrali`nin kapatılması gerektiğini açıkladı. Yapılan açıklama, tehlikelerin farkında olan hükümetin nükleer santral yapımı konusunda neden bu kadar ısrarlı davrandığı sorusunu akıllara getirdi.
Taner Yıldız dün bir basın mensubunun sorusu üzerine Iğdır`a 30 kilometre uzaklıkta bulunan Metsamor Nükleer Enerji Santrali`nin kapatılması gerektiğini ifade etti. Metsamor Santrali`ne dair "40 yaşını doldurmuş olan bir santralin artık güvenlik gerekçeleri ortadan kalkmıştır" diye konuşan Yıldız sözlerini şöyle "8 bin kilometre ileride de olsa, hepimizi ilgilendirdiğini gördük. O yüzden biz daha üst düzeyde ve bütün uluslararası toplum nezdinde de bu girişimlerimizi devam ettireceğiz. O santralin kapatılmasını mutlaka hem tavsiye etmemiz hem de onun gereğini yapmamız gerekiyor" diye sürdürdü.
Bakan Yıldız`ın bahsi geçen santralin oluşturduğu riske değinmesi ve nükleer santrallerin yalnızca bulundukları ülkeyi değil binlerce kilometre mesafedeki herkesi etkileyeceğini söylemesi dikkat çekti. Zira bu açıklama Türkiye`de iki nükleer santral kurmaya hazırlanan AKP Hükümetinin nükleer tehlikelerin farkında olduğunu gösteriyor.
AKP nükleer konusunda ısrarlı
Bakan Yıldız`ın açıklamaları Ermenistan`daki santralin yarattığı risklere işaret ederken, hükümetin bugüne kadar nükleer enerji konusundaki ısrarlı tutumu çelişkili bir durum yaratıyor. Nitekim Bakan Yıldız, Japonya`da yaşanan Fukuşima felaketinden sonra artan eleştiriler üzerine yaptığı açıklamada "Dünyada bir kısım ülkelerde iç politikaların yönetilmesi adına zaman zaman gerçeklerden ayrıldığı durumlar olabiliyor. Ama bizim kararlılığımızda, fikrimizde herhangi bir değişme yok... Japonya`daki Fukuşima santralindeki sıkıntıdan dolayı, bizden kaynaklanmayan sebepler yüzünden her ne kadar gecikiyor olsa da eninde sonunda biz bunu gerçekleştirmeyi düşünüyoruz" diye konuşmuştu.
Bakan Yıldız`ın açıklaması, Fukuşima felaketinden sonra Almanya, İtalya ve İsviçre`de nükleer enerjiyi terk etme kararlarının verildiği ve tüm dünyada nükleer karşıtı protestoların yükseldiği bir döneme denk gelmişti. Yine aynı dönemde Tokyo`da içme sularında ve bulutlarda yoğun radyasyon bulgularına rastlanmış ve pek çok aile kenti terk etmeye başlamıştı. Taner Yıldız`ın sadece bu açıklaması bile AKP Hükümetinin, var olan risklere rağmen ve protestolara inat nükleer santral yapımı konusunda ne kadar ısrarcı olduğunun kanıtı.
Cehalet mi, küstahlık mı?
Nükleer santrallere yönelik tepkilerin yoğunlaştığı dönemde, bilim insanlarından ve çeşitli demokratik kitle örgütlerinden gelen eleştirilere hükümet cephesinden gayriciddi yanıtlar gelmişti.
Başbakan Erdoğan, Mersin Akkuyu Nükleer Santrali için zemin etüd çalışmalarına başlandığı günlerde, yapılan eleştirilere cevaben, "Risk var mı, tabii var. Patlayabilir. Şimdi patlayabilir diye geçenlerde söyledim, tabii bu malum şahıs ve şahıslar tarafından eleştiri aldık. Şimdi risk var patlayabilir diye biz tüpgaz kullanmayacak mıyız? Risk var diye arabaya binmeyecek miyiz?" diye açıklama yapmıştı.
AKP Hükümetinin insan yaşamını hiçe sayan anlayışını yansıtan bir diğer açıklama da Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan`dan gelmişti. Çağlayan, nükleer enerjinin tek alternatifi buymuş gibi "tezekten mi enerji üreteceğiz?" diye konuşmuştu. Yine Başbakan Erdoğan geçtiğimiz Mayıs ayında yaptığı bir açıklamada Türkiye`nin enerjide dışa bağımlılıktan kurtulması için nükleer enerji yatırımlarına ihtiyacı olduğunu söylemiş ve Fukuşima`daki felaketi küçümseyerek "Japonya`da bir olay yaşandı diye bütün insanlığı farklı yerlere taşımanın anlamı yok" demişti.
Oysa AKP`nin yapılması planlanan nükleer santrallere gerekçe olarak sık sık öne sürdüğü "enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmak" argümanı gerçeği yansıtmıyor. Santrallerin Rusya ve Japonya menşeli yabancı sermaye yatırımlarıyla kurulacak ve nükleer yakıtın yurt dışından temin edilecek olması, AKP`nin tezini yalanlıyor.
(soL-Haber Merkezi)