Yemeyi, içmeyi, gezmeyi seven bir grup genç `Sonradan Gurmeler` adlı bir ekip kurdu. Önce İstanbul, ardından da Türkiye`nin dört bir yanındaki lezzetleri keşfedip bunları Gurmebüs adlı projeyle ziyaret de etmeye başlayan lezzet kaşifleri, toplam 40 TL`lik bütçeyle edindikleri deneyimleri bu haftadan itibaren AKŞAM Hafta Sonu okurlarıyla da paylaşacak. İşte ilk durak: Fener-Balat.

LEZZET KAŞİFLERİ
Twitter: @LezzetKasifleri
Türk, Rum, Ermeni ve Musevilerin kaynaştığı; sinagogları, kiliseleri ve camileri ahenk içinde barındıran, toplumları birleştirici özelliğiyle tarihi dersler veren Balat, bir semt olarak hep ilgi çekmiştir.
Bölgenin tekrardan artan önemi ile bu eşsiz kültürel mirasımıza yavaş yavaş sahip çıkmaya başladık. Semtin yeniden eski günlerine dönüş yolculuğunda bizim de bir miktar tuzumuz bulunsun isteriz bu yazıyla...

ASİTANE RESTORAN
Meze lokmaları...
Saray mutfağını sofralara yansıtmak için arşiv karıştıran kaç mekan tanıyorsunuz? Asitane işte böyle bir yer... Kullanılan reçeteler, tarifler ve lezzetler yüzlerce yıllık; yemeklerse aynı o yıllardaki gibi doğal, taze ve leziz.
Gelelim lezzetlere... Ziyaretimizde Asitane lokmalarından tadıyor, porsiyonu 20 TL olan lokmalardan bir porsiyon alıp iki kişi paylaşıyoruz.
4 farklı soğuk meze içeriyor Asitane lokmaları ve hepsi de birbirinden leziz. Kuş üzümlü, çam fıstıklı ve tarçınlı humus; taze soğan, sivri biber ve domatesli lor peynirinden yapılan lor mahlutu, zeytinyağlı ve dereotlu iç bakla ezmesi olan fava ve soğanlı ve Antep fıstıklı dövme hıyar salatasından oluşan lezzetleri geleneksel tarçın şerbeti eşliğinde afiyetle yiyoruz. Tadımımızın sonunda diş kirası olarak özel yapım ayva reçeli ikram ediliyor. Bu sayede öğreniyoruz Osmanlı döneminde zengin kimselerin evlerinde ağırladıkları misafirlerine yemek sonrası uğurlarken diş kirası olarak çeşitli hediyeler verdiklerini... Bir nevi `yemeklerimiz dişlerinizde kiracı kaldılar, işte bu da kira bedeli` misali. Geçmişten kalan hoş adetlerden...

BALAT ÇARŞISI
Namı diğer `Çıfıt Çarşısı`
Tarihi çarşıda gezerken ilk durağımız Fetih İşkembe oluyor. Haliç`teki eski mezbahaların etkisi ile uykuluk deyince akla ilk Sütlüce gelir, işkembe deyince de Fener Balat. Konuk olduğumuz işkembe salonu, 40 yıldır sadece sakatat sunuyor. İşkembe siparişi verince, `Nasıl olsun?` diye soruyorlar. Mönüye bakınca anlıyoruz ki altı farklı çeşit işkembe var bu restoranda. Normal işkembe (porsiyonu
6 TL) söylüyoruz. Masamıza gelen işkembenin kıvamı, terbiyesi ve lezzeti tam yerinde... Önce kokluyorum kokusu kalmış mı diye; eser yok! Belli ki iyi temizlemişler. İşkembeler lokum gibi ağızda dağılıyor; ne bir sertlik ne de bir elastiklik söz konusu. Çorbalarımızı içtikten sonra tandırda pişirilen kokorecin de tadına bakma fikri aklımızda kalsa da yolumuza devam ediyoruz.

TARİHİ TAŞ FIRIN
Çarşıda ilerlerken 1923 yılından beri faaliyette olan tarihi taş fırın Evin Unlu Mamüleri`nde mola veriyoruz. Vasili Usta ile başlayan galeta serüveni, yeni sahipleri tarafından reçete ve malzemeler değişmeden günümüze gelmiş. Galetasını özel kılan reçetenin detaylarını öğrenemesek de İstanbul`da galetaya geleneksel yöntemle yani `elle şekil veren` birkaç fırından biri olduğunu öğreniyoruz Evin Unlu Mamüleri`nin. Keşfimiz sırasında fırından taze çıkan peksimetler dikkatimizi çekiyor. Açıkcası peksimetlerin tadına bakınca galetayı unutuyorum. Kıvamı, gevrekliği ve lezzetiyle bir anda öne çıkıyor... Fiyatı görünce bir kez daha şaşırıyoruz. Yarım kilogramlık paketler içinde 20 adet peksimet sadece 4,5 TL.
Mekan güzel, ürün güzel, fiyat da güzel, daha ne olsun!
Tarihi semtlerin olmazsa olmazı turşucular, artık semt turlarında bir ritüel oldu bizim için. Aziz Bey`den dinliyoruz hikayelerini.
Çarşıdaki birçok esnaf gibi Kastamonulular. Dükkan 40 senelik, kendileri de 15 senedir işletiyorlar abi-kardeş. Turşu suyumuzu alırken dikkatimizi çekiyor kestane turşusu; ilginçtir, dikeni ve kabuğuyla kurmuşlar turşuyu. Turşular Bursa Gedelek`ten. Fatih`deki Ersoy Turşucusu kadar iddialı olmasa da bu kadar yemeğin üzerine iyi gidiyor. Bir bardak turşu suyunu (bardağı 1,5 TL) afiyetle içiyoruz.
Yolumuzun üzerinde 20 yıllık Cihan Tulumbacısı`na rastlıyoruz. Tezgahı iştah açıcı ama biz turun sonunda kahve ve tulumba keyfini Hotel Daphnis`de yapma sözü verdiğimiz için başka bir zamana kalsın diyerek devam ediyoruz.

BALAT KÜLTÜR EVİ
Mantı, ekşili pazı sarması
Klasik bir Balat mimarisi olan ve ikiz ev olarak da anılan bu yapı restore ettirilip; ardından da 2010 yılında Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu`na teslim edilmiş. Mekanın işletmesini yapan Meltem Hanım`dan semtin kadınlarının hazırladıkları mantı, kurabiye ve böreklerin burada Vodina Cafe`de de satıldığını öğreniyoruz. Bizim de çorbada tuzumuz bulunsun diye semt kadınlarının elleriyle açtıkları mantıların tadına bakıyoruz. Sıcak sıcak ve hafif sarımsaklı yoğurtla servis ediliyor mantılar. Anne mantıları gibi tam kıvamında, yoğurt ve acı sos da ayrı bir lezzet katmış. Peşinden pazı sarmasını tadıyoruz. Hafif ekşi tadı ile beğeniyoruz. Porsiyonlar 10`ar TL, tercih sizin.
Turumuz sırasında yemek yazarı Sema Temizkan`dan semtin kadınlarıyla yaptığı mantı etütlerini dinliyoruz. Yapılan çalışmalar ve mahalle kadınlarındaki etki ve değişim, bizi ülkemiz adına biraz daha umutlandırıyor.

HOTEL DAPHNİS
Tulumba-çay
110 yıllık tarihi bir Rum evi olan mekanda bol yürüyüşlü turumuzun yorgunluğunu atıyoruz. Osmanlı zamanında iftar sofralarını süsleyen tulumbalar Haliç kıyısından özellikle Alibeyköy`den alınırmış. İşte o geleneksel tulumba tatlısı (porsiyon 6 TL) ile finali yapıyoruz.
Son söz; 40 TL bütçemizi aşmadan turumuzu tamamlıyoruz. Siz bizim yerimizde olsaydınız rotanız nasıl olurdu? Öneri rotalarınızı, yemekleri ve bütçeleriyle Twitter hesabımız üzerinden paylaşın, en fazla beğenilen rotayı haftaya burada paylaşalım. Haftaya bir başka lezzet durağında görüşmek üzere...

http://www.aksam.com.tr/lezzet-kasiflerinin-ilk-duragi-fener-balat--110651h.html