28 Kasım 2011
Osmanlı’da devletin kritik noktalarında görev yapan Ermenilerin hikayesi, o devirde baruthaneden sorumlu Dadyanlar’ın torunu Saro Dadyan tarafından Osmanlı’da Ermeni Aristokrasisi adlı kitapta toplandı. Dadyan, Darphane’deki yolsuzluktan Hazine-i Hassa kasasını kimin doldurduğuna pek çok ayrıntıyı kitabında anlatıyor.
Bir çocuk düşünün... Ailesi ona hep bundan birkaç yüzyıl önce yaşayan dedelerinin hikayesini anlatıyor. Dedelerinin Osmanlı döneminde baruthanenin başında olduğunu öğrendi. Bitmedi... Kendisi gibi Ermeni olan başka ailelerin yine aynı dönemlerde Darphane’den sorumlu olduğunu, İstanbul’da pek çok mimari esere imza attıklarını, hatta Islahat Fermanı’nından sonra bakanlık yaptıklarından haberdar oldu. İşte bu çocuk, bugün 23 yaşında ve öğrenimine devam ediyor. Ve başka kendi dedeleri olmak üzere o Ermenilerin gerçek hikayesini Osmanlı’da Ermeni Aristokrasisi adlı kitapta topladı. Kitabı yazmak için Osmanlıca öğrendi, Başbakanlık Devlet Arşivleri’ndeki belgeleri taradı.
Dadyan’ın dedeleri Erzincanlı. Saro Dadyan ailenin yedinci kuşağı. 1650’de İstanbul’a gelen aile önce kuyumculukla uğraştı, Dad Arakel Amira’nın saat çarkları imal işi nedeniyle Osmanlı sarayıyla tanıştı. Çünkü o dönemde saraydaki önemli kişilerin saatlerini de tamir ediyorlardı. III. Selim’in Avrupa’dakiler ayarında bir baruthane kurulması için kolları sıvaması sonucu önce Fransa’dan bir teknisyen getirildi ama onun imal ettiği çark kırılınca Dad Arakel’den yardım istendi. İşte o günden II.Abdülhamit dönemine kadar Dadyanlar baruthaneden sorumluydu.
Kilise bulununca sürgün edilmişler
Kitaba baktığınızda Osmanlı döneminde kritik noktalarda Ermenilerin görev aldığına tanıklık ediyorsunuz. Örneğin Darphane’den de Ermeniler sorumlu. Saro Dadyan, sorumluların Düzyan Ailesi üyeleri olduğunu söylüyor: “1758’de Mikail Çelebi Düzyan Darphane-i Amire oldu. 10 yıllarca bu görevi babadan oğula devam ettirmişler. Mikail Çelebi Düzyan öldükten sonra yerine iki oğlu geçiyor: Kirkor Çelebi ile Sarkis Çelebi. Düzyan Ailesi sorumlu ama bunların başında da Müslüman bir nazır var. Sarkis Çelebi zamanında, Abdurrahman Efendi Darphane Nazırı olmuş. Darphane’de bazı yolsuzluklar yaşanınca Abdurrahman Efendi, Yunanistan’a sürgüne gönderilmiş. Düzyanlar’ın Kuruçeşme’deki yalısındaki aramada ise yalının altında gizli bir kilise bulunmuş. Düzyanlar Katolik ve Katolikler ayrı bir cemaat olarak kabul edilmediğinden bunlar kendi evlerinin altına bir kilise yapmış, orada ibadet ediyorlarmış. II. Mahmut tahta çıktığında Ermeniler içindeki Katolik-Ortadoks çatışmasını sonlandırmak üzere çalışmalarda bulunmuş. Dolayısıyla Osmanlı bürokrasisinin içindeki bir ailenin böyle bir şey yapması büyük yankı uyandırmış. Düzyanlardan dört kişinin idamına karar verilmiş. Kalanlar ise Patrikhane’ye teslim edilmiş, sonrasında sürgüne gönderilmişler.”
1856’da Islahat Fermanı ile gayrimüslüm eşitliği kabul edildi. Gayrimüslümlere de Müslümanlar gibi resmi unvanlar verilmesi, onların Osmanlı bürokrasisi içinde mevkilere getirilmesi kararlaştırıldı. 1914’e kadar Ermeni bakanlar görevlerini sürdürdü. Saro Dadyan Hazine-i Hassa Nazırlığına hep Ermenilerin getirildiğini anlatıyor: “Sultan II.Abdülhamit’in her şeyi elinde tutmak istemesi, sürekli sadrazam değiştirmesi malum. Ama hiç değiştirmediği bir şey var: Hazine-i Hassa nazırı. Topu topu dört nazır var, üçü Ermeni. Sırasıyla Agop Kazazyan Paşa, Mikail Portakal Paşa ve Sakız Ohannes Paşa. Bunların hiçbiri azledilmemiş. Abdülhamit Efendi, Agop Kazazyan Paşa için ‘Allah ondan razı olsun. Tahta çıktığımda çok az naktimiz vardı, onun sayesinde servetimizi geliştirdik’ demiş. İlk nazır Agop Paşa hazin bir şekilde hayata veda etmiş. Sultan’ın kendisine hediye ettiği attan düşerek ölmüş!”
19’uncu yüzyılda bir beyle köylü kızın aşk hikayesi
Ermeni aileler, dışarıdan kız alıp vermemişler, dolayısıyla birbirleriyle akrabalar. Sadece Arakel Sisak Bey Ermeni olmayan bir kızla evlenmiş. Saro Dadyan o evliliğin 1840’larda gerçekleştiğini söylüyor: “Dadyan ailesinden Arakel Sisak Bey, Eftik adlı köylü kızıyla evlenmek istemiş. Bu, büyük olay olmuş. Kız dünyalar güzeliymiş. Aile Arakel Sisak Bey’i dışlamış, kızı kimseyle görüştürmemişler. Bu, Sultan Abdülmecit’in kulağına kadar gitmiş, birgün Baruthane’yi teftişten sonra Dadyanlar’ın konağına giderek kızı görmüş. ‘Bu kızı hakikaten kimseye göstermeyin’ demiş. O derece güzel bir kızmış. Ailenin en aristokrat kolu bu kızdan gelir. Beş kızı olmuş. İki kızı, iki Rus prensiyle, iki kızı iki İran hanıyla, bir kızı da Fransa’nın dışişleri müsteşarıyla evlenmiş. Arakel Sisak Bey ölünce Bakırköy’deki kilisenin avlusundaki aile mezarlığına defnedilmiş ama Efnik vefat edince Balıklı’daki genel cemaat mezarlığına verilmiş.”
Galatasaray Adası’nda Balyanlar yaşıyordu
İstanbul’da pek çok esere imza atan Balyan Ailesi’nin de hikayesi kitapta yer alıyor. Saro Dadyan, Galatasaray Adası ile ilgili pek bilinmeyen ilginç bir ayrıntıyı şöyle anlatıyor: “Sarkis Bey Balyan, Sultan Abdülaziz döneminde çok aktifmiş, birçok imparatorluk binasını o inşa etmiş. Sultan Abdülhamit tahta çıktığında Sarkis Balyan’a alacaklarına karşılık bu ada verilmiş. Aslında bu adada değil iki kayalık, Sultan Abdülmecit Vakfı’na aitmiş. Sarkis Balyan, bu iki kayalığı birleştirip üzerine konak inşa etmiş, orada yaşamış. Balyan ölünce bu ada devlete geçmiş, konak senelerce boş kalmış. Aile miras davası açınca bir kısmını almışlar. Daha sonra aile tarafından Galatasaray Kulübü’ne satılmış.”