13 Ekim 2011
Son zamanlarda ülkemizde Müslümanlar ve "Müslüman önderler" arasında konuşurken ve yazarken kullandıkları "Din adamı" tâbiri biraz daha yaygınlaştı. Birileri bunu bizim dilimize hızlı bir şekilde soktu. Bundan dolayı olmalı ki, bu ifade bazı çevrelerde hızlı bir şekilde yaygınlaştı. Maalesef hızla da yaygınlaşıyor. Ama bu bir felâketin kapısını aralamaktır. Bundan sonrası tufan olur. Böylesi bir tufan toplumumuzu felâkete sürükler. Önlemimizi alalım.
Bu tür ifadeleri dilimize almayalım, uluorta asla kullanmayalım. Kullananları da, sıfatları ne olursa olsun anında uyaralım.
Bilhassa Diyanet İşleri Başkanlığı mensuplarını ve hassaten câmi görevlilerimizi tanıtırken, bunlardan bahsederken "DİN ADAMI" ifadesi kullanılıyor.
Böylesi bir tanıtım meselenin şuurunda olan Müslümanları üzmekte ve topyekûn rencide olmaktayız.
Çünkü "Din adamı" ifadesi Hıristiyani bir kavramdır. Zira Hıristiyanlıkta "Tanrı" adına hareket eden bir "Din adamı" sınıfı vardır.
Papa bir din adamıdır. Katoliklerin tamamı Papa`nın gözünün içine bakarlar. Papa`nın dediği din`dir. Bundan dolayı da onlara "Din adamı" denir.
Henüz yeni doğmuş bir çocuğu "günahkâr" sayıp, onu Hıristiyanlığa kabul eden "din adamları"dır. Hıristiyanlıkta bu "adam"ların diğer bir vasfı da teokrattır. "Teokrat: Tanrı adına hareket eden kimse" demektir.
İslâm`da "din adamı", "devlet adamı" ayırımı yoktur. Her Müslüman bir ferttir. İslâm`a inanan, Müslüman adını alır. Herkes İslâm nazarında eşittir. Üstünlük takvâdadır.
"Ruhani memur" Hıristiyanlığa göredir. Din görevlileri ruhani memur değildir. Çünkü her mü`min insan dininin görevlisidir.
Müslümanların âlimlerine, âriflerine, imamlarına, müftülerine, vâizlerine, müezzinlerine ve tebliğcilerine "din adamı" demek bu zevata yapılmış bir hakaret olur. Bizim hiçbir âlimimiz, hocamız Allah (c.c.) ile kul arasına girdiğini (veya girebileceğini) iddia etmez. Böyle bir iddia Hıristiyanların papalarının ve papazlarının iddiasıdır.
Din görevlilerimize "din adamı" dersek İslâm`da ruhbanlık varmış gibi bir izlenim uyandırmış oluruz.
2003 yılının Eylül ayında gazetelerde şöyle bir haber yayınlanmıştı:
Diyanet, "Millî Mücadelede Din Adamları" belgeseli hazırladı. Bu belgesel aynı zamanda Diyanet Yayınları arasında 2 cilt halinde kitap olarak da yayımlandı.
Bu "din adamları belgeseli" ifadesi Müslüman halkımızı aşırı derecede incitmiştir.
Mücadeleyi veren bizim âlimlerimiz, âriflerimiz, hocalarımız, müftülerimiz mi, yoksa Hıristiyan âleminin papaları ve papazları mıdır? Bunu bir Müslüman olarak hepimiz sorgulamalıyız.
Böyle giderse çok yakın zamanda mihrapta namaz kıldıran hocamız "bizim papazımız" olarak algılanacaktır.
Televizyonların ekranlarından film ve dizilerde sürekli olarak kilise ve papaz görüntüleri zaten eksik olmuyor. Bunları seyreden çocuklardan birisi bir akşam babasına:
"- Baba bizim papazımız nerede?
Ne zaman papazımızı göreceğiz?
Bize ne zaman gelecek?" diye sorduğunu bir vesile ile söylemişlerdi.
"Din adamı" yakıştırmasının bir gün çocuklara buna benzer soruyu babaya sorduracaktır diye endişe ediyorum.
Günümüzde bazı çevrelerin diyalog hikâyelerinin de "bizim papazımız" arayışlarına zemin hazırlamaya yönelik olduğu aklını kullanabilenlerin malûmu olduğu kanaatindeyim.
Bilhassa Müslümanların önünde imiş gibi görünenlerin ağızlarından ve yazılarından Müslümanların hocalarına "din adamı" ifadesi çıkıyor olması bir referans kabul edilebileceği dikkatimizi çekiyor. Buna kimsenin hakkı yoktur.
Herkes ağzından çıkan ifadeyi ölçülü kullanmalı. İnancımıza kasteden kasıtlardan uzak durmalıdır.
Böyleleri için duamız şudur:
Allah (c.c.) şerirlilerin şerrinden hepimizi korusun ve kurtarsın...